gaiptekises, 125 adet değerlendirme yapmış.  (3/18)
Yerkara (Everneath #1)
Yerkara (Everneath #1)

7

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/2013/08/kitap-yorumu-yerkara.html Yerkara, daha Türk okuyucu ile buluşmadan önce bir yerde alıntılarını okuyup aşık olduğum bir kitaptı. Çıkar çıkmaz okuyacağım! demiştim. Evet biraz geç oldu farkındayım. Belki bundan mıdır ya da beklentimi aiırı yüksek tuttuğumdan mıdır bilemiyorum kitap bana istediğimi vermedi. (JOHN GREEN UMARIM BUNDA SENİN ETKİN YOKTUR) Mitolojik öğeleri yeniden yorumlayan kitaplara bayılırım. Bu kitaba da bayıldım şimdi ne yalan söyleyeyim. Sadece 5 puanlık diye beklediğim bir kitaba daha az puan vermek beni üzdü. Bu kitabın yorumuna iki gün önce başladım, şu an yeniden devam ediyorum -hayır, üşengeçlik değil- ve gittikçe hoşuma gidiyor. Sanırım kitaptaki bilgileri sindiriyorum yavaşça. Çünkü kitaba başlarsanız anlayacaksınız, çok fazla gizem var. Yazar sürekli geri dönüşler yapmış. Beslenmeden öncesi ve şimdi diye. Kitap karakterlerinden Cole ve Jack, ikisini de sevdim. Jack inanılmaz aşkını ve Cole'un kötü adam halini ve umutsuzluğunu. Yine de Cole, hayatım bence sana Nikki'den daha iyisi gerek. O kız Jack'e sahip. "Kimi zaman.." Sustu, gözlerini sımsıkı kapadı. "Kimi zaman kalplerimiz... biraz kırılır." Burada Cole :(( demiş olabilirim. Belki... Kitap genel olarak güzel ve biraz melankolik ilerliyor. Şöyle ki Nikki'nin unutulmaz umutsuzluğu, sürekli gidiş-gelişler yaşaması daha çok böyle düşündürdü. Nikki'ye sinir olmadım değil, Ah ben gelmeden önce daha iyilerdi, Jack beni asla sevemez, her şeyi kötü yapıyorum serzenişleri bir süre sonra insanı deli etmiyor değil. Hayır kötü anlamda değil, böyle hadi artık deli etmeyin söyleyin bu ne olacak, sen ne yapıyorsun, bu gizem de neyin nesi! diyerek okurken sinir olmuş olabilirim. ama mitoloji ile günlük hayatın parçalarını birleştirirken yazar güzel bir üslup kullanmış.Okurken a-ha çok mantıklı! niye böyle düşünemedim diyebiliyorsunuz. Ve kitabın oldukça yaratıcı olduğunu eklemeliyim. İlk kitap olduğu için daha yazarın kurguyu yavaş yavaş oturtmasını görüyoruz. Serinin devamının çok daha güzel olacağını düşünüyorum. Hele o sonundan sonra :(((( Not: Kitap bana biraz Gemma Doyle serisini hatırlatmadı değil. Gerçi sadece sonu.

Ruhsuz (Ruhsuz, #1)
Ruhsuz (Ruhsuz, #1)

7

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/2012/09/kitap-yorumu-ruhsuz.html Kitap genel itibari ile hoştu, elime aldığım an bitti. Sadece yazarın cümleleri biraz rahatsızlık vericiydi. Kısa kısa cümleler vardı, duygu değişimlerini anında yaşıyorlardı ve daha birine alışamadan hemen farklı bir konuya geçiyorduk. Bir de bölümlerin arası da bana biraz ayrık gibi geldi. Ama diğer kitaplarında anlatımını düzelteceğini düşünüyorum. Konusu ise, Dünyada yaşayan bir milyon kadar ruh var. Bunların hepsi ölüp yeniden doğuyorlar. Bir ruh tarayıcısıyla her yeni doğan ruhun kim olduğunu öğrenebiliyorlar. Ta ki Ana'ya kadar. Ciana adlı bir ruhun doğumu beklenirken Ana doğdu. Bunu üzerine babası onları terk ediyor ve Ana annesi Li ile yaşamaya başlıyor. O kadar da kötü olmayabilirdi, tabii Li Ana'dan bu kadar nefret etmeseydi.. Li sürekli onun bir ruhsuz olduğunu, hiç doğmaması gerektiğini ve ondan utandığını söylüyor. Kitap Ana'nın 18 yaşına girince Li'nin evinden ayrılıp ve kendisinin ne olduğunu bulmak için Kalp Şehri'ne gitmesiyle başlıyor. Gerçi istediği gibi bir yolculuk olmuyor. Yolda Hava Perilerinin saldırını uğruyor, Sam kurtarıyor Ana'yı ve tanışıyorlar. Sam, Li'den sonra ilk konuştuğu kişi olduğu için Ana başta alışamıyor ona. Herkesin Li gibi davranacağını düşünüyor falan. Kitap boyunca Ana'nın ruhsuzum ben, duygularım olmaz deyişine sinir oldum. Ama tabi insan 18 yıl boyunca Li gibi biriyle yaşayınca ne düşüneceğini bilemiyor. Ana ve Sam arasındaki müzik aşkı bence çok güzeldi. Müziğe aşık biri olarak -kim değil ki- kitabın en hoşuma giden yerleriydi diyebilirim. . Kitabın içindeki yaratıklara gelirsek neredeyse tüm mitoloji yaratıkları var gibiydi. Gerçi biz sadece ejderhalar ve hava perilerini gördük ama diğerlerinden de bahsediyorlardı. İki kere ejderhaların saldırısına tanık oluyoruz. Hepsinde de ilk yaptıkları gelip tapınağa saldırmak oluyor. Bu tapınak bembeyaz, çok yüksek ve hiç kapısı yok. Buraya geldiklerinden beri var ve kimin yaptığını bilmiyorlar. İçine giremiyorlar, ejderhalar da hiç zarar veremiyor ama denemekten vazgeçmiyorlar. Kalp şehrini ruhlar keşfettiğinde ki çok uzun zaman olmuş, bütün şehir onları bekliyor gibiymiş. Yaşamak için her şey var, sadece birilerinin gelip yerleşmesini bekliyor gibi duruyormuş. Ayrıca duvarlar nabız gibi atıyor ve dokununca bunu hissedebiliyorsun. Ana gibi ben de bu durumdan rahatsız oldum ama oradakilerin çoğu için önemli bir ayrıntı değil. Aslında anlatacak daha çok şey var, yazar yepyeni bir dünya yaratmış. Ama kitapta olanlar ile ilgili spoiler vermek istemediğimden burada kesiyorum.

Kara Yürek (Lanet İşleyiciler 3)
Kara Yürek (Lanet İşleyiciler 3)

10

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/2012/09/kitap-yorumu-kara-yurek.html Efsane Vurgun! Ah Holly bitecek seri miydi bu diye kaç kere geçirdim içimden anlatamam. Beyaz Kedi, ilk kitabını okuduğumda başta bayağı yadırgamıştım yazım tarzını. Ama cümleleri gerçekten çok güzel. Bazen öyle bir şey yazıyor ki, aa hiç böyle düşünmemiştim diyorsunuz. Şöyle ki Cassel Sharpe bir dolandırıcı, yalancı. Bizi ona çeken yanı da bu, iyi biri sayılmaz. Geçmişinde yaptığı ve suçluluk duyduğu şeyler var, masum bir kahraman değil. Hatta kahraman bile değil. Bencil biri, zeki ama kırılgan. Doğru yolu seçip hayatını düzene sokmaya çalışıyor. Mafyanın kölesi olmamak için federallerle çalışabilir ama bir sorun var, federallerla çalışmak da aynı anlama gelecekse? Kitabın ortasına kadar bir rahatlık vardı içimde. Genelde karakterlerin sonu iyi biter bir şekilde mutlu olurlar, olaylar çözülür diyordum. Herhangi bir kitaptan genellikle bunu bekleriz değil mi? Sonra fark ettim ki herhangi bir kitap değil bu. Öyle olayların çözülüp gitmesini bekleyemiyorsunuz. Tersine olaylar çözülmüyor, her seçimde bir şekilde tersine dönüyor. Mutlu son bekleyeceğiniz bir kitap değil ama kötü de bitmiyor sonu. Gerçek hayatta da böyle değil midir zaten? Cassel'in aşık olduğu kız Lila. Çocukluğundan beri mafya lideri olmak için yetiştirilmiş. Çok güçlü bir karakter, soğuk kanlı ama bir o kadar da duygusal. Cassel'i sevdiğini biliyoruz artık. Tüm kitap boyunca artık konuşun ve kendinize gelin! diye isyan etmedim de değil. Aynı şekilde abisi Barron, çok eğlenceli bir karakter. Cassel'in deyimiyle "pislik". Ama bu kitapta onun başka bir yönünü de gördüğümüz için kitabın sonunda ona üzülmedim değil. Tek içime sinmeyen olay o oldu. Lanet işleyiciler, Holly Black'in yarattığı dünya çok ilgi çekici. Fantastik dünyayı gerçek dünyayla öyle birleştirmiş ki ayırt edemiyorsunuz. Ayrıca dolandırıcılığı çok güzel işlemiş, acaba kendisi de dolandırıcı mı diye düşünmeden edemedim :D Kitap hakkında yazılacak çok şey var, okuyunca daha iyi anlayacağınız şeyler. Cassel Sharpe'ın efsane vurgunu aklınızdan çıkmayacak.

Bakire
Bakire

7

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/2012/12/konusan-kitaplar-ile-blog-turu-2-gun.html Kansas’ın küçük bir kasabasında öldürülen ve insanlarca on yedi yıl boyunca kutsal kabul edilen Small Plains Bakiresi ve hayatlarını etkilediği insanların hikâyesi bu. Abby, Mitch ile sonsuza kadar birlikte olacaklarını düşünüyordu. O gece de, her şeyin baştan sona değiştiği gece, aklından geçen düşünceler bunlardı. Ta ki sabah kalkıp Mitch’in onu terk ettiğini ve hiç konuşmadan kasabadan ayrıldığını söylediği ana kadar. Şimdi Mitch’in hiç habersiz geri dönüşüyle ilgili kafasının karışması normal. Çünkü o, kendisini on yedi yıl önce ne Abby’e ne de en yakın arkadaşı Rex’e haber vermeden kasabadan çekip giden ve bir daha haber alamadığı sevgilisi. Evet, Abby kafasının karışmasında kesinlikle haklı olduğunu düşünüyor. Düşündüğü bir şey daha var o da ne kadar inatçı olduğu. Mitch’in Bakire’nin cesedinin bulunmasından bir gün sonra neden ortadan kaybolduğunu bulmayı kafasına koymuş durumda. Cinayeti onun işlediğini falan düşünmüyor elbette çünkü o gece birliktelerdi. O zaman neden gitti? Mitch’in annesi Nadine’in söylediği gibi Mitch sadece ondan uzaklaşmak mı istiyordu? On yedi yıldır kafasını kurcalayan bu soruya cevap bulmakta haklı olduğunu düşünüyor ve bunu kafaya koymuş. Cidden, Abby bir şeyi kafasına koyduysa onu gerçekten yapacaktır. Peki, Rex Mitch’in geri dönüşü hakkında ne düşünüyor? Onun pek bir şey düşündüğünü söyleyemeyiz, çünkü Bakire’nin kimliği ile sorular sormaya başlayan Abby onun kafasını karıştırmaya başladı bile. Ne kadar konuyu deşmek istemese de o da artık mezar taşına bir isim vermek istiyor. Huzur seninle olsun. 23 Ocak 1987 Kitap birçok karakterin ağzından anlatılıyor. Her karakter sırrın kendine ait parçasına ait bilgiler verirken siz de bulmacanın parçalarını birleştirip kendi çözümünüzü yaratıyorsunuz. O kadar sürükleyiciydi ki elime almamla bitirmem bir oldu. Daha görür görmez kapağını vurulduğum kitabın beni kara çıkarmamasına da sevindim. Çoğu kişi kitabın adına bakarak ben bunu okumam deyip geçiyor –şahit oldum!- ama ön yargıları bir kenara bırakmanız gerekiyor. Neye ön yargıyla yaklaşıyorlar onu da anlamıyorum. Kitabın beğenmediğim yönlerinden biri her şeye çok çabuk atlaması oldu, olaylar birden gelişiyor birden bitiyor. Gerçi gerilim romanlarının çoğu böyle ama ben biraz daha yavaş, sindire sindire anlatılan hikâyeleri seviyorum. Yine de Bakire, arka kapak yazısı bile gizem heceleyen bir kitap, siz de okuyup parçaları birleştirmekten benim kadar zevk alacağınıza eminim.

Aynı Yıldızın Altında
Aynı Yıldızın Altında

10

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/2013/07/kitap-yorumu-ayn-yldzn-altnda.html Dünya bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil. Her yerde adını duymuşsunuzdur mutlaka ki DUYUN ZATEN. Sanırım bir insanın John Green'e aşık olması için bu kitabı okuması yeterli olacak. Daha ilk sayfalarda kelimelerin rahatlığı, cümlelerin içtenliği ile bağlıyor kendisine. Ayrıca çevirmen Çiçek Eriş güzel iş çıkarmış, ona da teşekkür ediyorum. Konusu klasik kanser hastası bir kız ölecekken biriyle tanışır, aşık olur. Ama sormazlar mı adama sen böyle bir konuyu nasıl böyle mükemmel ötesi bir biçimde yazdın!? Derler, ben diyorum işte. Bazı yerlerde cidden nasıl güldüm, bazı yerlerde "gerçekten öyle, nasıl aklıma gelmedi?" diye düşündüm, bazı yerlerde ağladım. Gözlerim doldu en azından, tamam mı? Hani YA kitabı ama her türden insanın okuyabileceğini düşünüyorum. İçinde insanı etkileyecek bir sürü cümle var. "Ah Hazel Grace, hiç sorun değil. Kalbimin senin tarafından kırılması bir onur olurdu." Hayır size şimdi burada kitabı anlatsam çok boş olacak biliyorum. Anlattığım cümleler eksik kalacak. Ben ki duygusal, ağlamaklı kitapları seven biriyim ama buna öyle bir kitap diyemem. Ağlatmadığı için mi? Hayır, gayet duygusaldı. Ama ağlatmak, acındırmak, üzmek için yazılmamış bir kitaptı bu. Diğerlerinden ayıran önemli özelliği de buydu. Ve Hazel ve Gus'un aşkı. Böyle basit, her yerde gördüğümüz gençlik aşkı değildi ya da romantik sözcüklerle donanmış, yapış yapış bir aşk da değildi. Çok içtenti, sanki aradığınız şeyi sonra bulmuş gibiydiniz. Mesela benim en çok hoşuma giden cümlelerinden biri de Isaac diye arkadaşı ikinci gözünü de kaybettiğinde odaya girip "Hey, harika bir haberim var! Henüz tahmin edemeyeceğin kadar mükemmel ve korkunç anlar ile dolu güzel ve upuzun bir hayat yaşayacaksın!" Bir bacağını kaybetmesine rağmen ne kadar yaşama sevinci ile dolu olduğunu görebiliyor musunuz? Ve sigara metaforu var elbette. Sigara, öldürücü şey, ağzına koyuyorsun ama ona öldürecek gücü vermiyorsun. Bunun gibi milyonlarca güzel şey var kitapta. "Bazı sonsuzluklar başka sonsuzlardan büyüktü." Burada her şeyi anlatıp spoiler vermek istemiyorum ama her şeyi anlatmak istiyorum. Milyonlarca alıntı aldım kitaptan. Bir kere daha okuyacağım, hatta bir kere daha, sonra bir kere daha. Hepsini bir anda sindiremiyorsunuz çünkü. Bir olay örgüsü olabilir ama bir şeyden bahsetmiyor sadece. El bombası olmak. Ölürken kendinle birlikte etrafındaki hayatları da patlatmak demek. Ölünce aileye ne olacak? Devam edebilecekler mi? Ya arkadaşlar? Sevgili? Hepsini düşündürüyor, sadece ölen kişiyi değil. Her şey ölmenin yan etkisi, endişe, korku, nefret. Ölüyor olabilirsiniz ama bu yaşadıklarınızı daha değersiz kılar mı? Daha az sonsuz yapar mı? Dediği gibi bazı sonsuzluklar daha büyüktür ama bu diğerlerinin de sonsuz olmadığı anlamına gelmez. "O okurken uykuya dalar gibi aşık oldum. Önce yavaş yavaş, sonra bir anda." Daha söyleyebileceğim şeyler var. Hani bazı kitaplar olur, kimse bilmesin istersiniz. Size özel olsun, bu kitap benim için onların arasına girdi. Okursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Okay? Okay.

Uyumsuz (Uyumsuz, #1)
Uyumsuz (Uyumsuz, #1)

9

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/2012/09/kitap-yorumu-uyumsuz.html Öyle bir kitap ki elime aldığım an bitirdim, hatta yemek yemeye bile gitmedim. En sevdiğim roman türü olan distopya türünde bir kitap ve en güzellerinden diyebilirim. Spoiler yazmadım kitap için, rahat rahat okuyun diye. Kitaptaki dünya 5 topluluktan oluşuyor. Cesurluk, Bilgelik, Dostluk, Dürüstlük ve Fedakarlık. Kitabın ana karakteri Beatrice işte son bahsettiğimiz Fedakarlık topluluğunda doğmuş birisi. Ama kendini oraya ait hissetmiyor. Çünkü Fedakarlar topluluğundaki insanlar başkalarını düşünürlük, gösterişten hoşlanmazlar. Bu yüzden gri, bol kıyafetler giyip saçlarını genelde hep aynı boyda keserler. Beatrice okulda hep Cesurların gelişini izliyor, onlar kadar cesur olabilmek istiyor. Cesurlar ise genelde siyah giyiyor ve hızla iden bir trenden atlamak gibi "cesurca" eylemler yapıyorlar. Diğer topluluklardan Dürüstlük ise adından da anlaşılacağı gibi yalan söylemiyorlar, onların topluluğunda sahtelik yok, aklına her geleni söylüyorlar. Dostluk topluluğundan çok bahsedilmiyor ama onlar da sürekli gülümseyen, dostça yaklaşan insanlardan oluşuyor. Bilgelik toplumunda olan insanlar toplumun zeki tipleri, gözlük takanlar. Genelde yeni bir şey yapılmışsa bu Bilgelik topluluğundan çıkmış oluyor. Her genç 16 yaşına geldiğinde istediği toplumu seçme özgürlüğüne sahip. Yetenek sınavına girip hangi topluma ait olduğunuz belirleniyor, ama tabii karar yine de size ait. Ama sınavda birden fazla topluluğa yöneliminiz de olabiliyor ki bunlara Uyumsuz deniliyor. Uyumsuz olmak çok kötü bir şey, eğer duyulursa sizi ortadan kaldırabilirler. Tabii bu yüzden Beatrice sınav sonucundan kimseye bahsedemiyor, çünkü o bir uyumsuz. Yine de tahmin edeceğimiz gibi Cesurluk topluluğunu seçiyor. Toplulukta 3 seviye var bunları geçebilirseniz topluluğa ait oluyorsunuz ama geçemezseniz topluluksuz kalıyorsunuz. Kitabın büyük bölümünde bu seviyelerden bahsediliyor. Tris'in nasıl cesur ve güçlü olabildiğini görüyoruz. Bunca zorluğun arasında nasıl aşık olabildiğini. Ama öyle romantik bir aşk değil bu, güçlü, sert ve sevgi dolu. Kitabın başından beri anlatılan Fedakarlık ve Bilgelik arasında çekişme gittikçe şiddetleniyor. Toplumu yönetenler Fedakarlık ama Bilgelik de bu güç yarışında yerini almak istiyor ve bunu için ne kadar ileri gidebileceklerini görüyoruz. Kitaba başladığım da Holly Black'ten alıştığım şimdiki zaman yazım tarzını nasıl da sevdiğimi fark ettim. Hatta geçmiş zamanla yazılanlardan daha çok seviyorum artık. Ayrıca Tris karakteri öyle başkasına muhtaç genç kız karakterlerinden değil, çok güçlü ve bazı yerlerde "Aferin kızıma!" dediğim bile oldu gaza gelip. Güçlü bir karakter olması kitabı diğerlerinden ayıran bir özellik daha.Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen Uyumsuz gerçekten çok beğendiğim bir kitaptı, umarım Artemis bizi çok bekletmeden diğer kitabı çıkarır çünkü şimdiden Team Four oldum bile!

Bir Milyon Güneş (Evrenin Ötesi #2)