Neva, 395 adet değerlendirme yapmış.  (34/57)
Ares- Mahşerin Dört Atlısı #1
Ares- Mahşerin Dört Atlısı #1

7

Onlar mahşerin 4 atlısı... Ares - Savaş , Thanatos - Ölüm, Reseph - Salgın ve grubun tek bayan üyesi Limos - Kıtlık... Her atlının bir mührü var ve bu mühür kırıldığında atlılar karanlık tarafa geçiyorlar... Kitap ilk atlı olan Reseph'in mührünün kırılmasıyla başlıyor. Salgın haline gelen Reseph diğer atlıların da mühürlerini kırmak için bir nevi savaş başlatıyor. Savaşın mührünü ise sadece kovulmuş melekler taşıyacak kadar güçlüdür, ancak Reseph kovulmuş melekleri öldürmeye başlayınca mühür bir şifacı ve insan olan Cara'ya geçer. Cara tükürükleri atlıları felç eden cehennem köpeklerinden biri olan Hal'ı iyileştirerek ona bağlanır ve olaylar bu şekilde gelişir. İnsan olarak Cara mühürü sadece 3 gün taşıyabilmektedir ve tüm şeytanların ve Salgın taraftarlarının hedefidir. Bir de Ares'le aralarında gelişen duygular vardır. Serilerin ilk kitaplarında genellikle olduğu gibi ilk 50 sayfa yazarın açıklayıcı olmak için ayrıntı vermesiyle biraz sıkıcı gelse de olaylara girişle kitap heyecanlı bir hal aldı. Cara'nın bir türlü 'agimortus' diyemeyip bunu yerine 'agimrbid', 'agimorthingy' şeklinde kelimeler kullanması gibi kendini komik duruma düşüren saf halleri eğlenceliydi. Bir de Ares'in şu düşüncesine gülmüştüm: " Hal mı? Nasıl biri bir cehennem köpeğine isim koyar ki, hem de Hal?" Cerberus'un geldiği sahne de oldukça etkileyiciydi. Başlardaki ayrıntılar konudan soğutuyor gibi dursa da kitap çok etkileyici ve değişikti. Ayrıca da çok heyecanlı bir yerde sona erdi. Limos'un hikayesini çok daha merak ettiğimi belirtmeliyim. Özellikle Satan'ın gelini olan Limos'un Satan'la ilişkisini...

Sonsuza Kadar (Sequel, #1)
Sonsuza Kadar (Sequel, #1)

10

Bu kadar beklettiğim için kendime o kadar kızıyorum ki anlatamam. Okuduklarım içinde Westmorelandlar favorimdi, özellikle de Royce (Düşler Krallığı) ama Jason bambaşka ya. Herhalde onun yaşadıklarını yaşayan hiç kimse hayatta kalamazdı... Kadınlardan (anne veya eş) hiçbir zaman sevgi görememiştir. Babası soylu annesi ise basit bir kadındır ve babası onu amcasına emanet etmiştir. Diğer yaşadıklarını ise dinlerken bile insanı aşırı üzecek derecede. Kaptanın da dediği gibi ( ben onu çok sevmiştim) bırakın bunu size Jason kendi anlatsın... Victoria kızımızsa Amerika'da yetişmiş annesi İngiliz, babası İrlandalı bir doktor olan asi, uçarı ama sevgi dolu bir kızdır. Victoria da türlü acılar çekmiştir. Annesi ve babası ölmüştür, Victoria da kız kardeşiyle birlikte İngiltere'deki akrabalarının yanına gelmek zorunda kalmıştır. Amerika'daki sevgilisinden haber gelmemektedir. Jason'ın sürekli hediye alması ve sürekli her güzel şeyden, her mutlu edici olaydan sonra mücevher alması çok içime dokunmuştu. Hiçbir zaman karşılıksız sevilemeyecek küçük bir çocuk gibiydi. Çok güzel bir hikayeydi ve benim favorilerim arasına yerleşti. Judith McNaught aşk romanlarını salt cinsellik ve birkaç güzel sözden ibaret kılan yazarlar gibi değil. Kitap boyunca her türlü duyguyu hissettirebilecek kadar güzel bir olay örgüsü sunuyor size. Sanırım alıntılar bile kitabın güzelliğini anlatabilir... Charles: "Birinci isim, genç Lord Crowley. Benden Victoria'ya kur yapmak için izin istedi." Jason heyecansız bir sesle :"Olmaz," dedi. "Acele kararlar veren bir çocuk." (...) "Crowley'in arkadaşı Lord Wiltshire." "Çok genç, sonraki?" "Arthur Landcaster." "Çok kısa boylu. Sonraki?" Charles meydan okurcasına sert bir sesle, "William Rogers." dedi. (...) "Hayır." "Hayır mı?" Charles'ın sabrı taşmıştı. "Neden?" "Rogers'ın ata binişini sevmiyorum." "Ata-" Charles kulaklarına inanamıyordu, ne diyeceğini şaşırmıştı. "Pekala. Listemdeki son isim Lord Terrance." (...) Jason'ın çenesi tehditkar bir şekilde kasıldı. "Ondan da hoşlanmıyorum..." --- Victoria: "Birbirimizi sevmeye ve onurlandırmaya yemin ederken kilisenin çatısına yıldırım düşerse hiç şaşırmam." Jason: "Düğünümüz kilisede olacak. Eğer yıldırım düşecek olursa da çatının onarım masraflarını ben karşılarım" (...) Güven dolu bir sesle konuşmaya çalışarak yemini tekrarlamaya başladı ama tam onu hep seveceğine yemin ettiği anda Jason bakışlarını birdenbire kilisenin kubbesine doğru kaldırdı, dudakları dalgacı bir gülümsemeyle hafifçe kıvrıldı. Jason çatıya yıldırım düşüp düşmeyeceğine bakıyordu... --- Victoria: " Her şey için teşekkür ederim. Birçok açıdan bana karşı çok iyi çok cömert davrandın. (...) Kalmama izin verdin, bana güzel giyisiler aldın, partilere götürdün, benim için düello bile ettin. (...) Hiç istemediğin halde benimle kilisede evlendin. (...) Bütün bunlar için teşekkür ederim" Jason uzanıp elinin sırtıyla kızın solgun yanağını okşadı. Yumuşak bir sesle: "Rica ederim" dedi Victoria : "Şimdi boşanmak istiyorum..." --- "Elini boğazına götürerek titrek bir sesle : "Jason!" dedi. "Çok şükür sensin. Ben seni hırsız sanmıştım, tam bakmaya geliyordum." Jason kızın hala yukarıda tutmakta olduğu muma bakarak, "Çok cesurca," dedi. " Ya gerçekten hırsız olsam ne yapacaktın, beni kirpiklerimi tutuşturmakla mı tehdit edecektin."

Bakire
Bakire

8

17 yıl önceki bir cinayet, bir sürü insanın kaderini, hatta bir kasabanın kaderini nasıl değiştirebilir? Abby ve Mitch yıllardır birbirini seven 2 sevgilidir. Mitch 18, Abby 16 yaşındayken karlar içinde bir kadın ceseti bulunur. Kimliği teshiş edilemediği için isimsiz bir mezara konur ve ona "Bakire" denir... Ancak onun kim olduğunu bilenler vardır... Bakireyi kim öldürmüştür, onun öldürüldüğü gece orada olan Patrick neden okuluna geri yollanmış ve kasabaya hiç dönmediği söylenmiştir? Mitch neden Abbyle vedalaşamadan kasaba dışında bir üniversiteye yollanmış ve 17 yıl boyunca doğduğu kasabaya ve Abby'ye bir daha geri dönememiştir. Abby'nin babası bulunan cesedin yüzünü neden parçalamıştır? Okurken hep ara vereceğim deyip kendimi kaptırıp sayfalarca okudum... Hep "Devam et, devam et..." diye seslenen bir kitap gibiydi. Bazı şeyleri verilen ufak ipuçları sayesinde tahmin edebilsem de, olayların gidişatı çok güzeldi... Aradan 17 yıl geçse de sırlar sonsuza kadar devam etmiyor... Abby'nin de dediği gibi: " Hortumlar dünyayı dümdüz edebilir, sevdiğin insanlar bir gecede ölebilir, yarın ne olacağını asla bilemezsin ve anı yaşamazsan, hayatı yaşayamazsın... "

Vurun Kahpeye
Şeker Portakalı (Zeze, #1)
Şeker Portakalı (Zeze, #1)

10

Her okuduğumda (en az 3-4 kere okudum) içimdeki çocuğu ağlatan, harika bir kitap...

Aşk
Aşk

4

Mevlana ve Şems furyasını başlatan romanlardan biri güzel ama biraz yüzeysel buldum. Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrarı daha başarılıydı bence...

Ejderin Aşkı (Ejderha Serisi 1)
Ejderin Aşkı (Ejderha Serisi 1)

8

Kitap 2 hikayeden oluşuyor. Önerilere uyarak 2. hikayeyi önce okudum ve bence daha iyi oldu. 2. hikayede annesi kraliçe tarafından nefret edilerek büyütülen Prenses Rhiannon ile kraliçenin baş muhafızı Bercelak'ın hikayesi anlatılıyordu. Rhiannon başlarda Bercelak'tan nefret etse de daha sonra onunla annesine karşı savaştılar. Rhiannon ne baş belasıydı öyle :) 2. hikayede ise Bercelak ve Rhiannon'un en büyük çocukları Yok edici Fearghus ile zalim abisine karşı savaşan savaşçı ruhlu Rhiannon'dan huysuzluk ve baş belalığı konusunda aşağı kalmayan Kanlı Annwyl'in hikayesi anlatılıyordu. Özellikle birinci hikayeyi okurken daha çok eğlendim :) Fearghus yaralı bir şekilde bulup mağarasına getirdiği "insan" Annwyl'i iyileştirir, bir yandan da ona aşık olur. Annwyl ise ejderhaların insana dönüştüğünü bilmediğinden Ejderhası ve hergün kendisine ders veren yakışıklı şovalyesi arasında kalır. Diğer yandan ise abisi Kasap Lorcan vardır. Ejderha kardeşlerin aralarında çekişmelerine ve Annwyl'in Rhiannon'a laf soktuğu kısımlarda çok güldüm:) Fearghus da ejderha olarak kendini bir insan olan Annwyl'e şu sözlerden de anlaşılacağı üzere layık görmez: "Ve daha önemlisi Annwyl onu hala istiyor muydu? Ya başkasını bulduysa? Bir insanı? Öksürürken yanlışlıkla ateş topu atmayacak birini..." :) Çok değişik, macera dolu, bir yandan da eğlenceli bir hikayeydi, tavsiye edilir :)