Kupabirlisi, 78 adet değerlendirme yapmış.  (11/12)
Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen
Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen

7

kaç tane kadıköy var? sanki hepsi matruşka bebekler gibi iç içe. sanki hepsi aynı zamanda, ya da bir yok zamanda yaşanmış gibi? herkesin kendi hatırasında bambaşka bir iskele, bambaşka bir altıyol var. başka bir bomonti'de çay içmişiz gibi ama sanki hepimiz aynı zamanda da oradaymışız gibi. kaç tane kadıköy var? kilisesi, moda'sı, terkedilmiş iskelesi, akmar'ı, ayazması, meydanı, çiçekçisi meyhanesi.... bir ilçe demenin yetersiz kaldığı efsane bir yer kadıköy. ya da kalkhedon, kimsenin birbirinin kusurunu görmediği körler ülkesi... murat erşahin de kendi kadıköy'ünü yazmış, pek çoğumuzun pek az hatırladığı bir hali ile. neredeyse her on sokağına bir sinema düşen, yetkisinin tüm ilçe sakinlerini az çok tanıdığı, biraz daha az dolaşılan yoğurtçu parkını, kafkas yokuşunu anlatmış. iskelesi, vapuru, haydarpaşa'sı cabası. arada kalem sürçmüş, ankara karışmış araya, ankara çık aradan... ben bir dolaşıp geleyim demiş çıkarken kitapçıdan, bizi cebinde unutmuş...

Küllerin Günü
Küllerin Günü

7

grange'ın son romanı küllerin günü, bizi bir önceki son av romanının tanıdık atmosferiyle ve niemans'ın kır saçlarıyla karşılıyor. biz bu soğuk atmosferi çok sevdik doğrusu, yine o ormanların nefes kesen soğuğuyla karşılaşmak iyi geliyor. bu romanda bnim en çok hoşlandığım, öyküyü iki ayrı gözden izleyebilmek oldu, ıvana'nın içeriden verdiği iç bakış olay örgüsünü izlerken ikinci bir boyut kazandırıyor okuyucuya. ıvana'nın okuyucuyla kurduğu ilişki daha açık, daha anlaşılır ve daha samimi geliyor bana, onun gözünden baktığım kısımları daha çok sevdim bu yüzden. roman, ele aldığı konu açısından neredeyse herkesin dikkatini çekebilecek bir konu, tarikatlar ve kapalı kapılar ardında yaşananlar çünkü bu izoterik toplumlar hakikaten de toplumun diğer kesimi için her zaman merak uyandırıcı olmuştur. bu tür toplumların en çok endişe yaratan kısmı bu kapalılığı ve çoğunlukla da haklı bir endişeden kaynaklanıyor. burada da sürpriz olamayan bir sürprizle karşılaşıyoruz, aklımızın içindeki endişe yerini buluyor. bembeyaz olan her şeyin aslında bir kiri örtmeye çalıştığı bu yeni evrende çiçek ve kelebeklerden, pembe pamuk şeker ve rengarenk unicornlardan başka bir şey yayınlamayan genel medya etiğine dimdik karşı çıkıyor grange. bizim bunları bilmeye, çocuklarımızı, sevdiklerimizi bu oluşumlara karşı onları koruyabilmemiz için bunları hiç unutmamamıza ihtiyacımız var. grange, kendi bildik tarzıyla bir kez daha dürtüyor bizi, uyanık olun, evren hiç de sandığınız gibi bir yer değil....

Bulantı
Bulantı

8

okuması hayli zor kitaplardan fakat varoluşçuluk felsefesi zemini üzerine okunduğunda düz bir bilginin nasıl ustaca hikayeleştirildiğini görüyoruz. beni en çok etkileyen kitap içerisindeki cehennem tasviri oldu, jerome bosch triptiğinden beri rastgeldigim en buz gibi cehennem buydu.

Tekvin
Tekvin

9

bambaşka bir gözle istiklal gezmek ister misiniz? hatta beyoğlu, istanbul demeliyim. bir yandan ardarda işlenen cinayetler, kayıp bir tablo, mistik gizemler ve birbiri içine geçmiş binbir bilmece içinde. ben normalde okuyup bitirdiğim kitapları paylaşmayı seven biriyim ama bu kitabın daha çok satın alınması ve ara ara açıp bulamadığım bilmeceleri tekrar çözmeye çalışmak için bu kitabı kitaplığımda tutacağım. yazarın kendisi benzetilmekten çok hoşlanmasa da, dan brown türü seviyorsanız bu kitabı okumanızı öneririm. ve kitap hakkında bir facebook grubu kurarsanız beni de ekleyimn olmaz mı! hala çözemediğim bilmeceler var!

Krallık
Krallık

7

ilk okuduğum jo nesbo kitabı. coğrafyası itibariyle okuyucuyu bulunduğu yere kolaylıkla adapte eden bir anlatımı var. iki kardeşin birbirine karşı duydukları bir yerde çaprık bir noktaya ulaşan sevgi nefret ilişkisini çok güzel anlatmış. fakat kitapta beni en çok etkileyen tüm hikayeye eşlik eden kuşlar oldu. bir yanıyla her şeyi duyan, gören ve belki de olabilecekleri de çoktan bilen bu minik yaratıkları öykünün neredeyse baş rolü yaptığı için nesbo'ya minnettarım.

Ölü Gömme Törenleri
Ölü Gömme Törenleri

9

esasında bir korku hikayesi olacağını sanmıştım ama oldukça sürükleyici, çok sert bir kuzey hikayesiyle karşılaştım. romantik "kuzey ışıkları" altında yaşanan yoksulluk, soğuk, çaresizlik epey zorluyor okurken ama kuzey ülkelerini çok doğrudan, hiç bir güzelleme yapmadan anlatan bu romandan çok etkilendim. bir film olarak cekilebilecek kadar iyi bir senaryo diline de sahip olan yazım içerisinde, mahkum agnes ile ev sahibini margaret arasında kırılan kadınsı dostluğun sıcaklığı, roman boyunca okuyucuyu teselli eden en kıymetli ısı kaynağı. romanda istem dışı olarak aslında başrol oynayan natan'ın etkileyici kişiliği, okuyucuyu da bu ben de olabilirdim düşüncesine sürüklüyor. söylediğim gibi, bir koku hikayesi sanarak okumaya başladığım ve göz yaşları ile bitirdiğim bu kısa efsaneyi ben de yazarın kendisi gibi hüzünlü bir aşk mektubu niyetine okumanızı öneririm.

Fink
Fink

10

bir murat menteş şaheseri....ot dergisi'nde zevkle takip ettiğim bu serinin kitaba dönüşmesini heyecanla bekliyordum, çıkınca da bir heyecan ve keyifle okudum. dili, kurgusu, fotoğrafları ile göksenin'in hepimize ibret hikayeleri bizi bambaşka, dışı pırıl pırıl ama içi çürümüş bir evrene atıyor. ekranlar, parlak simli şeker pembesi fotoğrafların gerisinde yaşanan ağır depresyonlar, kayıp hayatlar ama kalem gibi açıldıkça sivrilen bir mizah ile menteş bir kez daha tüm edebiyat dünyasına meydan okuyor ve sahneyi zaferle terk ediyor. biz okuyucularına da büyük bir kıvanç kalıyor, iyi ki bu kitabın ne kadar muhteşem olacağını bilmemize dair...