Turgut Uyar'in bazı şiirlerini derlediği şiir kitabı. İkinci yenicilerden olan Turgut Uyar şiirlerinde ahenk unsuru olan kafiye , redif gibi unsurları haliyle kullanmayan , değişik nazım biçimleri kullanan ve bol ses tekrarlarina başvuran , konusunu hemen hemen hayatın her yönünden alan bir görüntü vermiş. Bazı şiirleri bir kenara bırakırsak mesela kitaba adını veren şiir başta olmak üzere belki de bana hitap etmeyen şiirler. Ya da bu şiirlerden haz almak için çok başka bir entelektüel düzey ve de en önemlisi baş ağrısı ile koğuş ortamında okunmamasi gerek sanırım.

Günlerce aç gezen , karnını doyurmak için para kazanmaya çalışan , yazılarının yayınlanması için dididen bir adamın insanı bunaltman , açlığı iliklerinde hissettiren hikayesi. Dünya edebiyatının sayılı eserlerinden biri.

Monna Rosa en sevdiğim şiirlerden biri. Sezai Karakoç hemsehrimin yazdığı bu şiirin hikayesini kesinlikle netten okuyun. Şiirin her kıtasının ilk harfi sevdiği kadın , şiiri adadığı kadının adının harflerini temsil ediyor.

Jose Saramago'nun okuduğum ilk kitabı. Ve film tadında bir kitap. Konusu hakkında bilgi verip okuyucuya spoiler vermeyeyim ama körlüğün salgın haline gelen bir durum olmasi değişik bir fikir. İnsanların ne denli acımasız olabileceği , bencil olabileceği bu tür durumlarda ortaya çıkıyor. Bir kadının herkes kör iken gözlerinin görmesi ve çevresindekilere rehberlik etmesi, verilen yaşam mücadelesi , özellikle karantina altındayken insanlığın çirkin yüzünün gösterilmesi ... Muhteşem bir kitap. Saramago'nun tarzı buysa şayet kesinlikle diğer kitaplarını da okuyacağım. Kitabı okurken Albert Camus'un vebası , Walking Dead dizisi , İ am Legend filmi aklıma geldi. Salginin olduğu değişik türler. Walking Dead biraz daha farklı olsa da. Bu tarz konular hep ilgimi çekmiştir. Diğerlerine rehberlik eden Doktorun Karısının yerinde olsaydım ne yapardım diye kitabı okuduğum esnada çok düşündüm.