Gülmek Bedava kitabıyla bizleri temiz mizaha davet eden Kader Güneş ablamın bir nevi devam kitabı niteliği taşıyan Dikkat Güldürür kitabı da ilki gibi temiz mizah ile yola devam etmekte. İlki daha çok internet şakalarının derlemesi iken 2. kitap ağırlıkta fıkra derlemesi olarak beğenimize sunuluyor. Mizahın, insan psikolojini rahatlattığı ve stresten uzaklaştırdığı bilinen bir gerçektir; stres de günümüzün psikolojik hastalıklarının hatta fiziksek hastalıklarının bir kısmına hatta belki de bir çoğuna neden olan bir olaydır. Bu açıdan mizahın varlığı hayatımızda önemli bir yeri var. Lakin küfür ve bel altı ile yapılan şakaların ve anlatılan fıkraların kişiye pek bir şey katmadığı gerçektir. Ayrıca ahlaki açıdan da kişi/leri yozlaştıran bir şeydir. Bilhassa belli yaştaki gençleri/çocukları bu tarz sözde mizahlardan korumamız gerekiyor. İşte bu yüzden Gülmek Bedava ve Dikkat Güldürür! gibi temiz mizah anlayışı ile yolan çıkan kitapların kıymeti daha bir önem arz eder hale geliyor. Bu hassasiyetle yaklaştığı için Kader GÜNEŞ ablama ve onun gibi temiz mizah ile güldürmeyi amaçlamış herkese teşekkürleri bir borç bilirim. 😊 Doğrusu ikinci kitabın kapağını daha çok sevdim, ayrıca kalınlığı da ilkinden daha fazla. Elimdeki kitapta bir köşede küçük bir baskı hatası var ama o kadar kusur, kadı kızında da olur. Bir de fıkralarından birinde tarihsel bir hata var ki tarih delisi bir insan olarak demezsem olmaz. 😋
Kitabın ismini bir tv programında duyarak almıştım (ya da bir başka kitapta ismi geçmiş de olabilir, üzerinden uzun zaman geçtiği için hatırlayamıyorum. 😋😋😋 ). Sonuç olarak kitabı edindim ve geçenlerde bitirmek nasip oldu. İçerikte Türklerin ilk zaman İslamiyet ile ne zaman ve ne şekilde tanıştığını ve münasebetinin nasıl oluştuğunu tarihsel verilerle anlatıyor. Bu cümleden Türkler, İslamiyet'e girdi; şu şu şeyler eski inancı ile çok uyumluydu vs. şeklinde bir şey çıkarmayın. Burada işin teolojik kısmı değil tarihsel kısmı anlatılıyor; 10. y.y. sonrası ele alınmadığı için toplu olarak nasıl İslam'a girildiğini anlatan bir kitap değil. Kitapta Türklerin, Emeviler ve Abbasiler ile olan tanışıklığı ve bu devletlerin içerisinde aldıkları vazifeler anlatılıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Samara Devri olarak adlandırılan zaman içerisinde; Abbasi Devletindeki Türklerin etkisi ve yaptıkları; bir zaman sonra ortada dönen entrikalar vs. bana Game of Thrones dizisini anımsattı, bizim GoT da baya batılıların GoT'u kadar heyecan verici, demedi demeyin. 😀😂😃 Elbette olaya benim bakış açımla bakar ve ders çıkartabilirseniz bu kitap size sadece tarihsel olayların öğretmekle kalmaz, hayati bazı önemli şeyler de öğretir. Bu açıdan da çok verimli ve değerli bulduğum bir kitap oldu. Türkler ağırlık ve en etkili olarak Abbasi Devleti'nin Samara Devri'nde faaliyet gösterdiği için, kitapta da ağırlık bu dönem üzerinde geçiyor. Zaten ünlü Samara şehri de Türkler için kurulan bir Türk şehri(hatta Abbasi devletinin o dönem başkenti). Türkler olaya askeri vazifeler ile başlarken iş siyasi/devlet yönetim kademesinde faaliyet göstermesine kadar gidiyor ve bir zaman sonra halifeler üzerindeki baskıları ile fiilen devletin yönetimini ele geçiriyorlar. Durum öyle boyutlara ulaşıyor ki Abbasi Devleti içindeki Türkler, halifeleri indirip yerine yeni halife seçiyor. Bu durum halifelik süresini müneccimden öğrenmeye çalışan taze halifeye etrafındaki insanların şu cevabı vermesine neden olur hale gelmiş; "Türkler ne kadar zaman isterse." Kitabı muhakkak tavsiye ederim ama özel de bir ricam var; okurken asabiyet(milliyetçilik) duygunuzu kamçılayarak okumak yerine olabildiğince duygulardan ırak bir şekilde okuyun ki almanız gereken dersi alın, öğrenmeniz gerekeni öğrenin. Gurur ve böbürlenme ile okursanız yüzeysel şeyler öğrenirsiniz.
Geldik bir serinin yeni kitabına daha; Kuğu ve Çakal ismi, kitabın sonlarında daha bir anlam buluyor, gerçekten. Yani Cassia gerçekten tam bir Black Swan hikayesi; okuyunca demek istediğimi anlayacaksınız. Fredrik de zaten Çakal lakaplı biri olduğu için tam uymuş isim. Kafadan isim yorumuyla girdim. :P Aslında isim açıklamasından ve tanıtım yazısından da anlayacağınız gibi 3. kitap tamamen Fredrik ve Cassia ikilisi üzerine odaklanmış. Elbette yer yer Victor, Izabel, Niklas vs. ekibin hepsini görüyoruz... Bu açıdan bakar isek eğer 3. kitap Katiller Çetesi'nin o hareket ve entrikalarından uzak, daha çok Fredrik'in iç dünyası ve geçmiş sorunları üzerine yazılmış. Kitaba ilk girişle birlikte Fredrik ve Cassia arasındaki halihazırda olan yakınlık, etkileşim okuyucu için kafa karıştırıcı hatta kurguda bir zayıflık gibi geliyor ama işin özünde, kitabın sonunda ortaya çıkan bir gerçekle birlikte meselenin özü de açığa çıkıyor. Cassia ile ilgili şüphelerim vardı ve aslında şüphelerimde nispeten haklı çıksam da bu şekilde bir şey beklemiyordum, yazarı tebrik ederim. Yazarın dili, anlatımı vs. diğer iki kitabın tadında ilerliyor ama açıkçası kurgu, diğer ikisinin heyecanını çok vermedi desem yeri. Ayrıca Fredrik karakterini de bir hayli abartı buluyorum, niyeyse yazarın en sevdiği karaktermiş izlenimi verdi, gerçi ben de seviyorum. 😃 Bunun dışında aradığım lezzeti tam bulamasam da genel olarak güzel, hoş vakit geçirten bir kitap oldu. Puanlarken 3 ila 3,5(ortalama ile iyi) arasında kaldım. Doğrusu 3,5 üstünde bir şey vermek de zor.
En az bir buçuk ila iki yıl arası Nouman Ali Khan'ın videolarını takip ediyorum. Kendisinin 7'den 70'e herkese hitap eden tarzıyla Kur'an ayetleri üzerinde verimli ve başarılı bir çalışma yapıyor. Şöyle söyleyebilirim ki onun anlatım tarzını anlamayan insan çok azdır, diye düşünüyorum. Verdiği örnekler gündelik ve halkın anlayacağı şekilde... Size sizi anlatan, sizden biri... Sizi anlıyor, sizi tanıyor; çünkü kendini tanıyor... Kendisi bir imam veya şeyh vb. bir şey değil, zaten kendini hiçbir şekilde öyle tanımlamıyor; Kur'an talebesi ve öğretmeni olarak tanımlıyor... Kur'an'ın en iyi şekilde anlaşılmasını arzuluyor. Şahsen kendisinin anlatımı ile bir çok şeyi öğrenme fırsatım oldum, Allah razı olsun. Bu kitap da onun konferans ve hutbelerinden alıntılarla, onun gözetiminde hazırlanmış. Toplamda iki kitabı mevcut, ilkini okuma imkanı bulduk, ikincisini de buluruz inşallah diye umuyorum. Kitap, dua nedir, ne değildir? Nasıl edilmelidir gibi sorularla başlamış ve eleştiri tutkumuz ile devam ederek parasal konulardaki tavrımız ve de güncel diğer bazı meselelerle sonlandırmış. Elbette tüm bu tefekkür ve inceleme Kur'an temelli olarak gerçekleştirilmiş ve bizde Kurânı bir bakış açısı yerleştirmeyi amaçlamış. Beğenerek okudum, videoları görmeyen, görme imkanı olmayan kişiler (bilhassa belli yaş üstü yetişkinler için) için onun konuşmalarından hazırlanmış kitapların çoğaltılmasını isterim. Ayrıca öğrettiği şeyleri somut olarak elde tutmak da ayrı bir önemli diye düşünüyorum. Sonuçta videolara her daim erişemeyebiliriz ama kitap, çoğu zaman elimizin altında. Kesinlikle alıp okumanızı tavsiye ederim, gündelik bazı sorunlarımıza ve hatalarımıza dikkat çekici konular seçildiği için çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Kitabın bana göre rahatsız edici bir kusuru varsa o da imla konusunda fazla özen göstermemiş olmaları. Bir de kapakta kullanılan fotonun çözünürlüğü biraz düşük, Timaş gibi bir yayınevinden beklenmeyecek bir şey bana göre.
Osman Gazi kitabının yorumunda da belirttiğim gibi yazarımızın 'roman' havasında bir yazım tekniği var; ilk kitapta bu tarzı garipsemiş idim ama bu kitapta bu tarz pek kendini göstermemiş. Benim için bir artı. Bundan önce Fatih'in Rüyası kitabını edinmiş ve okumuştum; tevafuka bakın ki Osman Gazi için de benzer şekilde öncesinde bir başka kitap alıp, okumuştum. Aslında üst üste aynı konuya sahip kitapları okumanın; ister istemez iki kitabı-bilhassa bilgileri- karşılaştırma yoluna sürükleyen bir ruh haline sokması gibi bir sorun var; inanın bilerek yapmıyorum. Aslında Fatih ile ilgili okuduğum ilk kitap, daha çok onun fetih ruhunu ve amacını anlatan bir kitap iken bu kitabı almamdaki amaç Fatih'in genel olarak biyografisini okuyacağımı düşünmemdi ki isim de ister istemez insana böyle bir hava veriyor. Lakin içeriğini okuyunca Yavuz Beyin de Fetih meselesi üzerinde durmuş olduğunu görüyoruz; biraz farklı açılardan da olsa temel olarak ana konu Fetih diyebiliriz. Bundandır ki kitap isminin yanıltıcı olduğunu düşünüyorum; bazı bilindik kilişe bilgiler ve hikayeler dışında bilinmeyen noktalara da değinilmiş. Kitabın ilk bölümünü de ayrıca faydalı bulduğumu belirtmek istiyorum; bazı kesimlerin -kasıtlı olarak- eleştiri malzemesi yaptığı bir konu üzerine çok güzel ve faydalı açıklamada bulunmuş. Kendisine teşekkür ederim, kafamıza bir türlü yazamadığımız, bilincine varamadığımız ya da vardırılmak istenmeyen bir mesele zira. Yalnız bilgilerde bazı hatalar olduğunu düşünüyorum. Padişahlar ve anneleri konusunda 2. Murad'ın annesinin Türk olduğu belirtilmiş iken hemen aşağıda Veronica ismi verilmiş ve daha sonra aynı hata tekrar edilmiş. Sanırım Muratlar katıştırılmış ve farkına bile varılmamış. Ayrıca İstanbul fethine kadar Osmanlı padişahlarının sarayları olmadığı söylenmiş; orayı aldıktan sonra da uzun müddet sadece Topkapı Sarayı ile yetinildiği söylenilmiş. Benim bildiğim Edirne Sarayı, Topkapı Sarayından sonraki en büyük saray ve İstanbul'da yapılan ilk saray da Eski Saray ismiyle anılır ki Topkapı Kanuni döneminde tamamlanmış ve adına o dönemler Yeni Saray denmiştir. Bir de kitapta birkaç kere yer yer aynı paragrafın tekrarına yer verilmiş. Bence 64. baskısını görmüş böyle bir kitabın hataları çok önceden ayıklanmalıydı.
Katiller Çetesi'ne bir sene sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sarai'yi en son Dina'nın yanında, sıradan ve sakin bir hayat sürerken bırakmıştık. Aradan geçen 8 ay sonra, Sarai, bu sıradan hayatın hiç de ona göre olmadığına karar verir. Dahası kanın tadını bir kere almış köpek balığı gibi, daha fazlasını arzulayarak yarım kalmış bir işi bitirmek için Los Angeles'a geri döner. Elbette bu zaman zarfında Victor'dan tek bir haber dahi alamamış, en sonunda onu unuttuğuna ve umursamadığına ikna olmuştur. Yine de Sarai amacından vazgeçmeyecektir ve daha önce Victor'un vazifesi aracılığı ile tanıştığı sapkın iş adamını öldürmek için lokantasına geri döner. Lakin işler hiç de umduğu gibi gitmez. Bundan sonraki yaşanan olaylar Sarai'nin Victor ile yeniden bir araya gelmesine ve bu Katiller Çetesi'nin içine daha fazla girmesine neden olacaktır. Elbet bir de Victor'un kardeşi 'Nikalas' sorunu var ki bu oğlanın olayını, doğrusu; başta anladım,lakin her şeyin açığa çıktığı olay öncesinde yaşananları görünce "Yok ya, öyle değilmiş herhalde." dedirtti yazar. Bu açıdan kendisi tebrik ederim, kendimden şüpheye düşürttü. :D Aslında ilk kitabı ikinci kitaptan daha çok sevdiğimi ve daha başarılı bulduğumu söylemem gerekir; ilk kitaba 5 üzerinden 4 verirken; bu kitaba da 5 üzerinden 3,5 veriyorum. Neden tam olarak bilemiyorum(beklentim belki fazla yüksekti) ama olayların gidişatı ve karakterler arası konuşmalar bana biraz ortalama geldi; üzerinde biraz daha durulup, geliştirilseydi daha iyi olurdu. Karakterlerin konuşmasına da biraz taktığımı söylemem gerek; yani erkek karakterlerin hemen hemen hepsi de aynı tarz konuşması, sanki hepsinin aynı torbadan çıkmış gibi hava vermesine sebep olmuş; bu da karakterlerin kendilerine özgünlüklerini kaybettirmiş. Sarai'nin kana susamışlığını da ancak son sayfalarda görüp, algılayabildim; öncesinde bana sadece intikam isteyen ve hayatı için kiralık katil olmayı seçen bir kadın portesi ötesini çizemedi. Sadece Victor'un sözleriyle kana susamışlığını 'biliyoruz' ama açıkçası 'göremiyoruz'... Sonuçta Victor da yeri geldiğinde intikam alan kiralık bir katil ama kana susamış değil. Fredirick'in deliliği bile daha iyi gösterilmiş. Şimdilik söyleyeceğim bu kadar, inşallah 3. ve 4. kitaplar daha başarılıdır.
Türk/Osmanlı tarihinde 'büyük hükümdar' olarak kabul edilen sayısız hakan/sultan var, kuşkusuz. Allah bu konuda bize cömert davranmış, şükürler olsun ki. Fatih Sultan Mehmet Han da şüphesiz bu hükümdarların en ünlülerinden ve manevi olarak da en çok değer verilenlerin başında geliyor dersek, hatalı bir yorum yapmış olmayız kanımca. Tarihi kişilikler üzerine yazılan kitapların; sadece o kişi/lerin yaptığı savaşlar, doğduğu ve öldüğü yıl gibi düz, basit ve yüzeysel bilgiler olmasından haz etmiyorum; sıkıcı geliyor. Sanki lise tarih kitabı okuyormuşum havasında ilerliyor, ilgi çekmiyor. Lakin bu kitap bunun çok ötesinde; Fatih'in Rüyası ismi kesinlikle çok uygun bir isim olmuş; Fatih'in kişiliği ve Fatih olmasını sağlayan olaylar ve kişilerin anlatıldığı bu kitapta Fatih Sultan Mehmet Han'ın nasıl bir Osmanlı istediğini okuyoruz. Okurken tadı damağımda kaldı; bilmediğim o kadar şey varmış ki Fatih hakkında; aslında onun hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum desem, daha doğru olurmuş. Zağanos Paşa'nın Fatih'in kayınpederi olduğunu bilmiyordum; Çandarlı Halil Paşa ile Bizans'ın veziri Notaras arasındaki ilişkiyi bilmiyordum; karadan yürütülen gemileri biliyordum ama o gemilerin aslen köprü haline getirilip, kullanıldığını hiç bilmiyordum! Fatih'in Enderun sebebiyle Türk kökenli adamların sayısını devlet yönetiminde azalttığını vs. söyler, şikayet edilirdi ama buna neden olan olayın Çandarlı Vakası olduğunu hiç öğretmezlerdi; 2. Murat döneminde orduya tüfeğin girdiğini ve Fatih döneminde yayıldığını; bunların fetih sırasında da kullanıldığını bilmiyordum! Fatih, Kanuni, Yavuz ve 2.Abdülhamid gibi zeki ve büyük hükümdarların ortak özelliklerinin ne olduğunu sorsanız; tartışmasız en başta söyleyeceğim ilk iki şey şunlar olur; bilge hocalar ve bol kitap okumaları. Bu tarihi kişiliklerdeki örneğe bakarsak içi dolu, aydın, bilgili öğretmenlerin varlığının ne kadar önemli olduğu ve bol kitap okumanın gerçekten zekayı geliştirip, insanın ufkunun açtığını görüyoruz. Şimdi diyebilirsiniz; ben de deli gibi kitap okuyorum ama bunlar gibi olamadım. Bunun sebebi basit; okuduğunuz kitabın ne olduğu da fark yaratır. "Kitap olsun da ne olursa olsun!" mantığı yanlış ve çarpık bir düşüncedir. Size doğru bilgi sunan, ufkunuzu açacak kitaplar ile size hiçbir şey katmayacak, aksine ufkunuzu daraltacak kitaplar okumanız arasında dağlar kadar fark vardır. Yahut sadece roman okuyarak olmaz bu iş. Bu insanlar tek tür kitaplar da okumuyor, bir çok türde ve farklı yazarın kitaplarını(yerli-yabancı demeden) okumaya gayret gösteriyorlardı. Elbette okuduklarını kafadan hepsi doğru mantığı ile özümsemiyor, akıl ve sorgu süzgecinden geçirerek ayıklıyorlardı. Onların yaşamı ve kendilerini nasıl geliştirdikleri bizlere örnek olmalı. Kitabı hepinize tavsiye ederim.