Seriyi okumaya başladığımda, kitapta geçen 'farkındalık' kelimesi bir zaman önce, aylarca çok satanlarda yer alan sözde din kitabını aklıma getirdi. Başta şüphelensem de bu kitabın başlarında Eti'ye ayrılan bölümü okurken, tamamen aynı misyonu üstlendiklerinin 'farkındalığını' yaşadım. Ayrıca ne tesadüftür(!) ki yayınevleri de aynı... Her okuyucu kitlesine hitap eden tarzda yazılmış, hatta kitap okumayanların bile ilgisini çekebilecek, dizi izler gibi okuyabileceğiniz bir seri ki çok satılıp okunmasının nedenlerinden biri bu çeşitlilik sanırım. Büyük bölümüde pazarlama tekniği ve reklamlara ait. Hiç kimsenin tercihi hakkında olumsuz eleştiride bulunmam ki herkesin okuma zevki farklıdır. Ben de genelde her türden kitap okumayı severim ve dönüşümlü okumaktan tat alırım. Fakat tahammül edemediğim, tepki gösterdiğim tek tarz, bu seride de aralara serpiştirilen, ilk kitaptan başlayıp doz doz artırılan, İslâm'ın ve Kur'anı Kerim'in ehli olmayan yazarlarca yorumlanıp, insanların kafalarında bazı ayetlerle ilgili çelişki ve inkâr düşünceleri yerleştirmeye çalışılanlarıdır.
Philedelphia eyaletinin adalet ve ceza kanunlarının uzun uzun açıklandığı, karakterlerin kendi hayat hikayeleri yanı sıra, kitapta tek cümlesi dahi olan şahısların bile bu karakterlerle bağlantılarının en az 2 sayfa anlatıldığı, fazla detaylı bir polisiye kitap. Ayrıca katili bulmakla boşuna kafa yormamanız için ilk sayfada size sunuluyor. Konusuna gelince sapık insanları (ki bunlar büyük çoğunluğu, yazarın sık sık bahsettiği zenciler), aranıyor listesinden bulan ve infazlarını gerçekleştiren acılı bir babanın, sokak adaletini uygulayıp şehri karmaşaya sürüklemesi anlatılıyor. Eğer ki aksiyonu az (son bir kaç sayfa hariç), her şeyin başından belli olduğu, fazlasıyla detay verilen polisiye (başka böyle örnek varsa uyarın ki, hiç bulaşmayım) okumayı seviyorum diyorsanız tavsiye edebilirim. Fakat benim hiç tarzım değil okurken sıkıldım ve itiraf ediyorum, sayfa atladığım da oldu. Puanlamaya baktığımda iki defa tam puan aldığını görünce(hatta bir üye okumadan bile çok sevmiş), insanların okuma zevklerinin ne kadar da farklılık gösterebileceğine bir kez daha şahit oldum. Benim okuma zevkime göre verdiğim 4 puanı, bir kitaba harcanan emek adına az, başka nice güzel kitaba haksızlık etmemek adına çok buluyorum.
Polis memuru Meave Kerrigan'in kendi ağzından aktarılan maceraları ve cinayetler, serinin 4. kitabında da yine ilginç bir şekilde çözüme ulaşıyor. Yirmi yıl öncesinde işlenen bir cinayetle benzerlik gösteren yenilerinin olması, Londra polisini harekete geçirir. Bu cinayeti araştırmak için kurulan ekibe Kerrigan alınır fakat ortağı ve yol göstericisi Derwent dışarda tutulur. Elbette ki sebebi vardır. Bu arada Meave'in erkek arkadaşı Rob eğitim için Amerika'ya gidince aklını işine veren polisimiz, kendini yine tehlikenin kollarında bulur. Eski yeni düşmanları başının belası olmaya devam eder. Meave'e gelen gülleri gönderen kişi de sanırım eceline susadı, umarım devam kitabında ağzının payını alır. Bu kitapta bazı eksik kalan kısımlar varmış gibi hissetsemde hatta çözümü biraz zorlama bulsamda yazarın, gelişen olayları tek bir nedene bağlamaya çalışmaması ve ters köşeleri oldukça hoşuma gitti. Kurgunun öyle gelişmesi için Rob'a az yer verilmiş olsa da kitapta daha sık geçmesi, hatta serinin '5. Kurban' kitabında olduğu gibi hikayenin ikisi arasında değişken anlatılması çok daha güzel olurdu. Yazarın kalemini ve diğer kitaplarını severek okuduğum için bir puan torpil yapıyorum. Her kitapta ki cinayet ve hikayeler farklı ve her cinayet çözülmüş olsa bile, yine de kitapları birbirlerine bağlayıcı detaylar var. Bu kitabı okumak isteyenler seriyi takip ederlerse eminim daha fazla beğeneceklerdir.
Nora Roberts kitaplarında aşk temasını esas alarak polisiye, gerilim veya fantastik kurguyla okuyucuya sunar. Bu kitapta da psişik güçleri olan genç kadın, küçükken yaşadığı ve çok acılar çektiği kasabasına geri döner. Sekiz yaşında bataklıkta buluşmak için anlaştığı halde babasından dayak yediği için arkadaşının yanına gidemeyen Tory, Onun bedeninde uyanarak öldürülmesine şahit olur. Berbat bir halde koşup, arkadaşının ailesine haber verir. O günden sonra kendine gelmesi ve babasının işkencelerinden kurtulması hayli zaman alır. Sonunda başarır ve arkadaşının katilini bulmak için kasabaya yeniden döner. Hem katili hem de hayatının aşkını bulur. Fakat katili asla tahmin edemezsiniz. Çünkü çok saçma biri. İpucu vermeden saçma dememin sebebini açıklayamam. Ama gerçekten 'yok artık' dedirtecek bir son olmuş. Hayranı olduğum yazarların kitaplarına, beklentimin altında da olsa öncekilerin hatırına yaklaşımım olumludur. Fakat bu kitap için bunu diyemem. Belki yazarın ilk kitaplarındandır. Tarz ve hikaye güzel fakat kitabın genelinde bir yavanlık var. Hele sonu... Katil uşak olsa bundan iyiydi :)
Kitap Ortaçağda İngiltere topraklarında 2. Henry'nin hüküm sürdüğü dönemde meydana gelen entrika ve cinayetlerin, o çağda pek hoş karşılanmayan adli tıp uzmanı bir kadının çözmeye çalışmasını konu alıyor. 2. Henry'nin metresi olan güzel Rosamund zehirlenerek öldürülmesinin ardından bazı ipuçları, azmettirici olarak kralın karısı Eleanor'u işaret etmektedir. Ölüm Üstadı Adelia Aguilar, bu olayı çözmek üzere bebeğinin babası olan piskopos Rowley tarafından ikna edilir. Sonuç olarak da çözer. Yazar ''tarihi kayıtlardaki boşlukları değerlendirdim'' şeklinde ifade edip yazdığı kitabında bir çok isim, mekan ve de bolca rahip, rahibe, piskopos ve manastır kullanmış ki çok sıkıcıydı. Sadece kitabın sürükleyici, esprili, akıcı bir dili olması puanımı yükseltti. Hatta Ölüm Üstadının resmedildiği zeki, korkusuz ve güçlü kadını sempatik buldum. Özellikle önerebileceğim veya zaman kaybı olarak gördüğüm bir kitap değil.
Kendisini '80'li yıllar kuşağının üyesi' olarak tanımlayan yazar, o dönemin müzikleri, dizileri, oyunları, çizgi filmleri, giyim kuşamları ve o dönem yapılanları kitabında eğlenceli bir şekilde kaleme almış. Her ne kadar 80'ler benim bebeklik ve çocukluk yıllarım olsa da kitapta anlatılan bir çok şeyi hatırlıyorum. Benim bilmediklerimi de okuduğum zaman eşim hatırladı. En güzel yanı da buydu. Akşamları eşime de okuyarak o dönem anılarımızı paylaştık. İsmi geçen sanatçıların şarkılarını hemen açıp dinledik.Hatta bazen arkadaşlarıma, burada da paylaştığım alıntıları mesaj olarak yolladım. Cevap olarak "Evet ya ne güzel günlerdi", "Süpersin nasıl hatırladın?" gibi mesajlar aldım. Allahtan benim gibi bir arkadaşları var da onları çok yormadan(!) bir kaç alıntıdan sonra kitabın adını verdim:) Her ne kadar kitabı okudukça yaşlanıyorum duygusunu yaşasam da tebessümle ve hatta bazen kahkahalarla okudum. Bu kitabı 80 kuşağı gençliği, kendi günlüklerini okur gibi, daha küçük arkadaşlar da ağabey ve ablalarının o güzel yıllarını kesinlikle eğlenerek okuyacaklardır.
Harlan Coben; sevgili ruh yazarım yine kalemini konuşturmuş. Kendisinin her kitabı bir numara fakat Myron Bolitar serisinin de benim için yeri ayrıdır. Bu kitapta Myron, temsil ettiği tenisçi Suzze'nin küçük bir ricasını kabul eder ve kendini tam bir karmaşanın içinde bulur. Olayların içine 16 yıldır görmediği kardeşi, onun eşi ve yeğeni Mickey de bir şekilde dahil olur. Ve Myron babasına söz verdiği üzere kardeşini bulmak zorundadır. Myron ve arkadaşları olayı çözmek ve kardeşini bulmak için ellerinden geleni yaparlar. Myron ve Win yine tehlikeli durumlarla karşılaşır ve işin içinden sıyrılmayı başarırlar. Serinin son kitabı yine bir sonrası için insanı hevesle bekleten bir final yapmış. "Acaba son kitap mı?" diye düşünürken bazı sonuçlanmayan olayların( Win'in gelmemiş olması, Myron'un nişan ve evlilik durumu gibi) olması beni sevindirdi. Demek ki devamı gelecek diye düşündüm. Belki de Mickey Bolitar serisin de cevap bulacaklardır, bilemiyorum. Her durumda da yeter ki Coben yazsın diye düşünüyorum. Hangisi olduğunu farketmez. Sevgili ruh yazarıma hiç torpil yapmadan kitabına hak edilmiş güzel bir 10 puan veriyorum.