mhmtsydn, 87 adet değerlendirme yapmış.  (2/13)
Baltasar Ve Blimunda
Baltasar Ve Blimunda

10

Bir yerde, otoritenin isteğiyle dinin de kullanılarak yapılan önemli bir çalışmada yer alan kişilerin, otoritenin değişmesiyle cezasız kalmadığı olaylar dizisi. Hiçbir başarı cezasız kalmaz sözünü doğrularken, Türkiye'de yaşanmış hissi yaşatıyor. "Dünya cehennemin bekleme odasıdır, kimi zaman oraya varıldığında zaten ölünmüştür, kimi zaman ise canlı varılır ve ölüm sonradan gelir, şu an için hala hayattayız, yarın ölmüş olacağız. " "Akıllılar da biraz delidir, birazcık akılları kaldığı için." "Her zaman için bir sıfatı olur kişinin, çünkü her şey olması imkansızdır ve üstelik hiç olmak da imkansızdır. Çünkü kısacası, her şeyden kaçabiliriz, kendimiz hariç."

İlber Ortaylı Seyahatnamesi
Çatıdaki Pencere
Çatıdaki Pencere

10

Çatıdaki pencere, Saramago’nun bu pencereden bütün evlerin içini gördüğü bir kitap olarak yazılmış. Birden çok toplumsal düşünceye acımasızca saldırıyor yazar çatı penceresinden gördükleriyle. İnsanlar için iyilik ve kötülük var, her bir insanoğlu için farklı olan ve hür iradeyle seçilen. Peki, gerçekten öyle midir, yoksa koyulan kurallar çerçevesinde kendi düşüncelerimizi herkesten farklı, özel ve biricik mi zannediyoruz? Yani demek istiyorum ki, yasa koyucular tarafından belirlenen şeylere göre mi iyi ve kötü olduğunu sandıklarımız hakkında yorum yapıyoruz? Tıpkı bizim başkalarının düşündüğü şey için sıradan bir düşünce olarak nitelendirdiğimiz gibi başkaları da bizim düşüncelerimizi basit, kokuşmuş bir düşünce olarak mı görüyor? Biz de diğerlerini, kalabalığı oluşturan sıradan bir insan gibi görürken biz de o yığını oluşturan alelade bir varlığız aslında. Bir karaktere göre, bunun üstesinden başkalarını severek, başkalarına faydalı olarak gelebiliriz. Yani kendi deneyimlerimiz ancak bir başkasına faydalı olursa bunu aşabiliriz ve toplumu birbirinden ayıran, her güzel şey için savaşmaya sarılan toplumdan aydınlığa doğru bir çıkış yolu bulabiliriz. Ancak bunu nasıl başarabiliriz ki? Bunun için mücadele ederken bile, güçlülerin diğer insanlarla eğlenmek adına oluşturduğu sevgiden yararlanmaya çalışmak, onlara biraz daha yardım etmek olabilir mi? Belki de bizim için bir oyun alanı açmak istediler? En basitinden, bir iftiraya yalan olduğunu bile bile boyun eğmek ne demektir? Hele bir de toplumu bu kural koyuculardan kurtarmak isteyenlerce bu yapılırsa, insan kime güvenebilir ki? İnsanın, ebeveynine bile sırf her gün görüp alıştığı ve onun için bazı şeyleri yapıp yapmadığı için sevgi beslemesi en masum insanın bile günahı değil midir? Kimse kimseyi o olduğu için değil de yaptıkları için sevmeye ya da nefret etmeye alışması nedir? Hem zaten kim bir insanı gerçekten tanıyabilir ki? Bir insanın kendi isteklerine bile anlam veremediği, kendini anlayamadığı dünyada, bu gerçek anlamda imkânsıza yakın bir şeydir. Yazarın mutlulukla ilgili yazdıklarının bende bıraktığı etkiyle bitirmek istiyorum. İnsan her ne zaman mutlu olmaya çalışsa, mutluluğu yakalayamaz; çünkü mutluluk onu düşünmeye başladığın an kaybolur. Gerçekten mutlu olmak için, bir varlığa içten gelen ölesiye bir sevgi yeterlidir bazen. Saramago’yu anlamak için çatıdaki pencereden derinlere doğru inmeye başlanabilir.

Özgür Toplumun İlkeleri
Böyle Bir Sevmek
Hukuk
Sefiller- 5 Kitap Kutulu
Sefiller- 5 Kitap Kutulu

10

Sefiller, dünya edebiyatının kült eserlerinden… Bu ölümsüz eser birçok noktada okuru sorgulamaya sevk ediyor. Kim bu sefiller? Veba çağında yaşamış insanlar mı, köle olarak alınıp satılmış insanlar mı yoksa ikinci sınıf olarak görülmüş siyahiler mi? Cevap hem hepsi hem hiçbiri aslında; nitekim tüm insanlıktır sefiller. İşlenen suçun cezasını çekmek suçlu için bir ödül ya da bir bencillik midir? Normal hayatında pek çok insana yardım eden bir durumdayken, cezasını çekmek için adalete teslim olmak bir bencillik olarak mı nitelendirilmeli, yoksa adalet olarak mı? Hele bir de işin içinde adaletin elde ettiği bir yasal suçlu varsa işler daha da karışıyor. Eğer suçunu itiraf ederse, o kişiye iyilik yapacak ve kendisi de huzur bulacak cezasını çektiği için. Öte yandan yardım edebileceği insanlar için bu bir yıkıma dönüşecek ve hepsi sefil olacak. Dolayısıyla işlenen suçun bedelini sefiller ödemiş oluyor. Bu durum suç ve cezadaki, bir insana karşılık bütün bir insanlığın kurtulması düşüncesine benziyor biraz. Burada ne yapmalı insan, insanlığı mı kurtarmalı, kendini ve yasal suçluyu mu kurtarmalı? Bu noktada Hugo “Adalet nedir?” sorusunu yöneltiyor okura. “Toplumun suçlu bireye karşı işlediği o suçtan daha büyük bir suç ve kendi çıkarına dokunulduğunda gösterdiği öfkeli bir yüz.” olarak tanımlıyor yazar bunu. Adalet sistemi güçlünün meşru bir yola dayanarak güçsüze karşı kullandığı bir silah olabilir mi adalet, toplumun sadece giyimine bakarak bir bireyi suçlayabileceği bir içgüdü mü yoksa? Adaletin bir amacının da suçluyu topluma kazandırmak olması gerektiği yerde, verdiği cezayla bireyi topluma karşı bilemesinden kim sorumlu olacak? Bu büyük suçu kim yargılayacak? “Umutsuzluktan başka bir şey tanımayan çocuğun umut beslemesi” Peki, vicdan nedir? Topluma pek çok faydası dokunan, taparcasına sevilen bir kişinin, nedeni bilinmeden sadece suçlu olduğunun öğrenilmesi karşısında toplum vicdanı ne demelidir? Beklenen şey, en azından suçu öğrenilinceye kadar masum olduğuna inanılmasıdır; ancak, sadece birkaç saat içinde dünyanın en kötü insanı olarak suçlanabilir ortada hiçbir geçerli neden olmadan. İşte adalet de bu toplumun yarattığı bir şeydir. Peki ya küçük Fantine’ e yaşatılanlar? Ruhsuzca davranılmasına rağmen, bir de minnet duyulmasını beklemek de nedir? Her türlü şarlatanlığı yapma hakkını kendinde görüp buna bir de meşru sebep uydurmaya çalışmak ve iyi niyetli görünmeye çalışmak, işte toplum vicdanı olarak adlandırılan şey de bundan başkası olamaz. Şimdi soruyorum size, gerçek sefiller kim diye: en ufak umut, şans verilmeyen bu bireyler mi yoksa bu hastalıklı toplum mu?