İdris Hamilton, ölen Dünya gezegeninden Mars'a çok önemli bir kargo taşımakla yükümlü olan geminin kaptanıdır. Süper zeki çocuklardan oluşan kargosuna sabotaj girişiminden şüphelenen İdris mürettebatını tüm gemiyi aramakla görevlendirir, zamanında bulamadıkları için patlayan bomba tüm mürettebatı ve İdris'i öldürür. Ölümünden 5 bin yıl sonra gözlerini açan İdris Güneş sisteminin 10. gezegeni Minerva'dadır. Buzdan bir kafese mahkum olmaktansa tüm toplumu sarsacak davranışlarda bulunacak ve Dünya'yı son bir kez görmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır... Freudyen imaları okurun yüzüne sıvarcasına kullanan yazar, Ölen dünyadan kaçan kaptanın ağzından çevre katliamı ve kontrolsüz büyüyen sanayileşme eğilimi yermiş. Kadın karakterlerini ucuz erotik öğeler olmak dışında kullanmayı beceremeyip okurun ilgisini canlı tutmak için şeffaf giysilere yönelmiş. Teknoloji karşıtlığı açıkça anlaşılan kurguda insan ilişkileri devasa mantık hataları içermekte, o derece ki ergen fantezisi yakıştırması bile yapılabilir. Solüsyon içinde yüzen ve konuşan bir beyni cinsel açıdan çekici bulan kadın karakter gibi anlamsız, tutarsız ve şovenist ifadelerle ( Dünyalı bir erkekten dayak yeme onuru !!! örülmüş cıvık diyaloglar kurguyu çoğu yerde duvara çarptırıyor. Broca'nın beyni atfını fazlasıyla kelime anlamıyla alan yazar hiçbir dayanak kullanmadan bilinci ve akıl sağlığını irdeleme hatasına düşmüş. Cennet'ten kovuluşu uzay operası arkaplanında uyarlamaya çalışan yazar çok zayıf bir gerçeklik sorgusuyla kurgusuna çeşni katmaya çabalamış. Başkası üzerinden yaşama kavramını röntgencilikle bağdaştıran (???) kurgu içinde bilim ve ilerlemeye duyulan tiksinti son derece açık. Teknokrasi yergisini katı dini kurallarla teknolojik ilerlemesi neredeyse durmuş bir toplumda yapmaya çalışan yazar, Mesih kompleksli karakteriyle Minerva'nın kurucusu fanatik Talbot arasındaki ciddi benzeşmeler kurmasına rağmen bunlardan biri kurgunun kendi gidişatından diğeri ise kurgudaki hatalardan kaynaklanmakta. Vahşi fantezilerini çağa göre ilkel kalmış karakter üzerinden aktaran yazar tecavüzü dahi onatmaya çabalamış. Talbot'u tanımlarken dahi ( Hitler ve Gandhi karşımı bir Rasputin ) saçmalama derecesinde gerçeklikten uzaklaşan Cooper, çok fazla sayıda kavramı başarısız bir şekilde birbirine kaynatmaya çalışmış. Spinoza'nın tanrısı'na inanan bir din militanı olan Talbot kurduğu toplum üzerinden gelenekçilik ve yenilikçilik tartışması yürütülmüş. Kefaret adına tüm bir toplumu buzdan bir cehenneme hapseden diktatör üzerinden özgürlük ve güvenlik takası sorgusuna girip çok zayıf anarşist argümanlar yürütmüş. Konformizm uyarılarını Minerva toplumunun içe kapanıklığı ve uysallığı üzerinden sürdürse de yapmacık ve kuru olmaktan kaçınamıyor. Hans Andersen ve Scott Fitzgerald atfı yapan yazar, Diktatörlüğü ve hiyerarşiyi yermesine karşı karakterini devirmeye çalıştığı mesihin koltuğuna oturtmaktan çekinmemiş ve İsa yakıştırması dahi yapmış. Baskan yayınları serisi tamamlamak dışında niyeti olan okurlar kesinlike uzak durmalı. Hem edebiyat hem bilim kurgu ekolü adına bir utanç kaynağı.
İşgal'in üzerinden 10 sene geçmiştir. Calamity gökte belirdiğinde sıradan insanlara süper güçler vermiş, bu olaydan sonra her şey değişmiştir. Newcago ( Yeni Chicago ) 'nun efendisi olarak bilinen Steelheart, bu süpergüçlere sahip Epiklerden biridir. Yaralanamaz olarak bilinen Steelheart'ın yüzündeki yara izini ise hatırlayan biri vardır: David. 8 yaşındayken Steelheart'ın yaralandığını gören David, babasının öcünü almak için öncelikle Epiklere karşı savaşan Asiler'e katılmalı, ardından Steelheart'ın zayıf yönünü kullanarak onu öldürmelidir. Amacına ulaşmadan önce saplantı haline getirdiği intikam güdüsünü dizginlemeyi, hayat görüşünü sorgulamayı öğrenecektir... Epikler güçlerini kazandıktan sonra insanlar üzerinde hakimiyet kurmuş, çoğu yerde altyapı çökmüş, hukuk sona ermiştir. Doğal afet gibi olan Epikler, hırsları ve kaprisleriyle katliam boyutlarında yıkım yarattıktan sonra en güçlüleri birlik olma veya tiran olarak yönetme gibi seçimlerle yeni bir statüko oluşturmuş. Tüm eser boyunca " Güçlü olan mı haklıdır, haklı olan mı güçlüdür" tartışması yürütülmüş. Platoncu bir düalizmi kurgusuna yediren yazar, Lord Byron alıntısı yapmış : " Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır." 1. tekilden aktarılan hikayede İşgal'den sonra yönetici veya idari pozisyonlarda olan elitler statü simgesi olarak 1920 ve 30'ların giyim tarzını benimsiyor. Steelheart tarafından çoğunluğu çeliğe dönüşen Newcago sakinleri yeraltına çekilip normal hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar, geçmişin sıradan işleri bu dünya için imtiyaz niteliği taşıyor. eski sert çalışma koşullarının geri dönüşü, sosyo kültürel gerilemelere vurgu yapıyor. Epiklerin Dna'sı gizli ve yüksek değerde yeni bir para birimi olarak kullanılıyor. Epikler üzerinde deneysel çalışmalar yapılmış, Black lab'lar da yürütülen bu deneyler yni teknolojik ilerlemelere sebebiyet vermiş. Tüm bu değişime neden olmuş olan Calamity, Günlük dilde doğaüstü bir gücün yerine geçmiş, " Tanrı" yerine kullanılıyor. Efendi köle bağlamında tanımlanan tüm bir sosyal düzen söz konusu.Makyavellizm sorgusuna giren yazar, Steelheart'ın yokluğunda altyapı ve düzen koyucuların eksiliğinde sıradan insanların hayatlarının ne hale geleceğini ön plana almış. isa'nın 2. gelişi uyarlaması gibi görünen bir inanca sahip olan " İnananlar" ( true believers, Stan Lee'nin favori sözcüklerinde biri , atıf ), İyi Epiklerin geleceğine ve kötülüklere son vereceğine güveniyorlar. David'in saplantısı, grubu 2'ye bölüyor. Steelheart'tan alacağı intikamın takıntıları onu hoşlandığı kadından', Megan'dan uzaklaştırıyor. Geçit bekçisi görevini Megan'a yükleyen yazar, bilimsel temellere çok fazla dayanmayacağı "Durkon" Paradoksu" adı verilen bir kuramla okuruna bildiriyor. Tanrı kompleksli Epikler, güçlerini kullandıkça insanlıktan çıkıyor, değerlerini yitiriyorlar. Bu motifte savaş sanatlarının temel prensiplerini göz önüne aldığı belli olan yazar kitabının son bölümüne çok sayıda kurgu oyunu sıkıştırmış. "Genç Yetişkin" türüne dahil olan kitap edebi açıdan çok fazla şey sunmuyor ama akıcı temposu ve "süperkahraman" ekolüne farklı bir bakış açısı getiren diliyle okuru kendine bağlı tutmayı başarıyor.
Ünlü yazarın 25 kısa hikayesinin toplandığı kitabı. Metin, yazarın kendi ağzından bilimkurgunun ne olup olmadığıyla ilgili görüşlerini ifade etmesiyle açılıyor. Bilim kurgunun özünün toplumsal düzeyde kavramsal yerinden oynatmalar olduğunu belirten yazar, bu tarz hikayelerde baş kahramanın bir fikir olduğunu okuruyla paylaşmış. Hikayelerinde bürokrasiyi ve çevre katliamını eleştiren yazar, makinelerin insan işgücünün yerine geçeceği uyarısında bulunmuş. Zaman yolculuğu motifi, otorite sorgusunu hikayelerine dahil eden usta imzası gibi olan gerçeklik sorgusuna da yer vermiş. Silahlanma karşıtı görüşleri kurgusuna yediren, hayvan refahı konusunu mizahi bir dilde işleyen ve vejetaryenlik savunusu yapan yazar, neredeyse tüm hikayelerinde savaş ve militarizm karşıtı görüşlerini belirtmiş. Pasif direnişi destekleyen ifadelerin de yer aldığı, Darwin ve Mendel atıflarının bulunduğu, teknokratik oligarşi toplumlarını işleyen yazar, metnine soğuk savaş paranoyasını ustaca katmayı bilmiş. Gelenekçilik ve yenilikçilik tartışmasına giren, medyanın yanlış bilgiler yayarak statükoyu destekleyici görev gördüğünü ifade eden, Makyavellizm, bilinç sorgulaması yapan yazar, Dante ve Milton atıflarında bulunmuş. Bir hikayesinde postmodern bir cennet bahçesi kuran yazar, doğa ve yetiştirme tartışmasını da başka bir hikayede girmiş ( nature vs nurture ). İkarus ve kelebek etkisi atfı yapıp bireyciliği savunan , nedenselliği irdeleyip büyükbaba paradoksunu kurgusuna katan, anarşist görüşlerin savunusuna yer veren yazar şirket hegemonyasının kimi zaman kanunlardan çok daha güçlü olduğu dünyalar kurgulamış. Diğer dünya ve yaşamların farklı formlar alacağını ileri süren yazar, insan merkezci görüşe karşıt motifler kullanmış. Farklı yaşam formları arasında iletişimdeki zorlukları kurgusunda kullanan yazar, Gulliver'in gezileri, Alice Harikalar Diyarında, Oz Büyücüsü, Erewhon atıflarında bulunmuş. Gulliver'in Gezilerine atıfta bulunan öyküsünde enflasyon kuramıı ( büyük patlamanın ardından oluşan genleşmeyi açıklamak için kullanılan kuram ) kullanan yazar, ekolü hakkındaki samimi görüşlerini okuruyla paylaşmış. En çok göze çarpan hikayleri; Dadı, Maaş Çeki, Değişken Adam, Kafatası, Savunucular, Yorulmaz Kurbağa, Ötedeki Vub, Bay uzay Gemisi, Ulu C. Eser hayranlarına keyifli bir okuma sunacaktır.
Don Haig, Fyon adlı yapay gezegenin sahillerinde yaşayan evsiz bir ayyaştır. Bir gün kimilerince yarıtanrı gibi kabul edilen üstün bilimadamı Vulcan'ın yapma bebeklerinden birini bulunca hayatı değişir. Çok derinlerde birbirine bağlanan bebek ve Haig, totaliter ve ırkçı SSP'nin hedef listesine alınacaklar ve Haig hayatı pahasına oyuncak bebeği korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktır... Freudyen imalar ve rüya sekansları kullanan yazar, gelecekte kontrolsüz evrim geçiren insanlara animistik öğeler atfetmiş. Kanat çıkaran anten büyüten insanlar, SSP nin ırkçı politikalarına kurban gitmekte. K. Dickvari gerçeklik sorgusunu çok da başarılı işleyemeyen yazar, altın yapma bebek üzerinden özne-nesne kavramlarının karıştırılmasını ve nevrozları irdelemeye gayret etmiş. bebeği bulduktan sonra hayatı kökten değişen Haig içkiyi bırakıyor ve evrenin gündemine önem vermeye başlıyor. Oedipus efsanesi göndermesi yapan yazar, doğa üzerindeki tahakküm arzusunu yapay gezegenler ve onlara duyulan duygular üzerinden irdelemiş. Kurgunun akımını bozan mantık hatalarına düşen yazar, gizemli anlatı adına çoğu yerde metafiziğe girmiş. İnsan avı gibi sert öğelerin bulunduğu kurguda kullanılan çoğu oyun zayıf. Makyavellizm eleştirisi yapıp kayıtsızlık uyarısında bulunan yazar, aşkıncılık akımına imalarla dolu ifadeler kullanmış. Güvenlik ve özgürlüğün takası üzerinden Benjamin Franklin atfı yapan yazar, Pinokyo'ya da atıfta bulunup çok da sürükleyici yanı bulunmayan metnine buruk ve umutsuz bir son uygun görmüş.
Çok uzak bir gelecekte geçen 2 farklı öyküsünü Descartesçi bir tahakküm içeren arka planda varoluşçu imalarla açmış. Deterministik ifadelerin de yer aldığı kurgusunda Heisenberg'in Belirsizlik Kuramı na atıfta bulunan yazar, aralarda lirik bir dil kullanmaya gayret etmiş. Materyalizm ve açgözlülüğü eleştiren yazar, Nietzsche'ye atıfta bulunmuş. Tıbbi iktidar eleştirisine girip akıl rahatsızlığı, özgürlük ve konformizm karşıtı ifadeler arasında bağlantılar kurmuş. Aile gibi kavramların artık mevcut olmadığı gelecekte sevgi ve diğer insani değerlerin yeri bulunmamakta. Tamamen objektif yargılamanın bulunduğu gelecekte yargıçlar birer bilgisayar. Zayıf tasvirler ve özgür iradeyi, bireyciliği savunan yazar kurgu oyunu yapmak adına toplumculuğu destekleyip akışı sekteye uğratmış ve kurduğu kurgunun temellerini yıkmış. Çoğu ifadesinde düalist önermeler kullanan yazar, ilk öyküsünde " Makinelerin yükselişi" temasını işlemiş. 2. öyküsünde soğuk duygulardan ari ve steril bir gelecek dizayn eden yazar, çocuk doğurma hakkını sadece genetiği ile oynanmamış "gerçek insanlara" atfetmiş. Gerçek insanlara, kristal soy yakıştırması yapılıyor ve elit bir kesmi oluştururyorlar. Güneş enerjisinin tek enerji kaynağı olduğu optimist görüşlerin yanında yazar sosyal kıstasları tersine döndürmüş; herkes torna tezgahından çıkma benzerlikte çekiciliğe sahip olduğu için çirkinlik bir çekicilik ölçütü haline gelmiş. Genlere zeka atfeden ve metafiziğe giren yazar, Lamarck'ın önermeleri ile süslediği kurgusunu Descartes gerçek olan bir rüyasına çevirmiş: Tamamen inorganik insanları yaratabilen Tanrı rolündeki bilim adamlarının bulunduğu kurgu teknoloji karşıtı imalar içeriyor.
Tüm kadın filozofların haklarını vermek amacıyla derlenmiş bir çalışma. Yazar bilinen ( kayıtlı ) ilk kadın filozofların Pythagoras'ın çevresinde olduğunu, ilkinin ise eşi Krotonlu Theano olduğu ifade edip "Altın Kesit" kuramını ona atfetmiş. Çileciliğin ve yoğun zihinsel çalışmanın revaçta olduğu dönemde Theano nun döneme hakim olan görüşleri benimseyip kadının kamusal alanda var olmasını desteklemediğini ifade etmiş. Kadınların kamudan dışlandığı bir dönemde Hetairalar ( eğitimli ve kültürlü eskortlar ) ın insan ilişkilerinde serbest olduğunu aralarında en önemlisinin ise Aspasia isimli okul yöneticisi olduğunu vurgulamış. Aspasia'ya akıl danışmak için gelen arasında Sokrates, Anaksagoras gibi önemli şahsiyetlerin bulunduğunu, eğitim konusunda evli kadınlardan çok daha üstün olduklarını, Aspasia'nın hitabet sanatında otorite kabul edildiğini ve bilgi tellallığı yerine insanları felsefe ile uğraşmalarını desteklediğini, teşvik ettiğini belirten yazar, Diotima'nın bağlayıcı unsur olarak sevgiyi ön plana çıkardığını, tek dünya görüşünü yıkan "İki Dünya Kuramı" nı ( maddi ve manevi dünya ) ortaya attığını, Phintys gibi filozofların kadın ve erkeğin beraber felsefe yapmasını savunduğunu ifade etmiş. Antik çağ kadın filozoflarının hepsi dünyaya teorik yönden nüfuz etme cesaretini gösterdiğini vurgulamış. Ortaçağ'da kadın düşünürlerin yerini bulduğu akım: mistisizm. Gizemli bilginin ve ruhun felsefesi. Bingenli Hildegard 1150'de kendi kadın manastırını kurmuş ve 1158'de bağımsızlığını ilan ederek Kilise'de ciddi sarsıntı yarattı. İnsanın ikiliğini sorgulayan Hildegard kişisel sorumluluğa geniş yer vermiş. Marguerite Porete teoloji ve felsefe alanında serbestçe konuşmak istediği için canından olduğunu ifade eden yazar, Sienalı Caterina'nın özgür iradeye çok önem verdiğini belirtmiş, lüks içinde yaşayan papalara dinin gereklerini hatırlatarak utandırdığını, Ortaçağ'da kadın filozofları birleştiren en önemli unsurların inançları olduğunu vurgulamış. Rönesans döneminde kadınların bilgin olarak kamusal yaşama katılabildiğini, güzellik ve zekanın birleşmesi olarak görüldüklerini, eğitim olanaklarının evlendikleri zaman sona erdiğini ifade edip Engizisyon ve cadı avlarına rağmen dönemin kadın filozoflar açısından zengin olduğunu belirtmiş. Marie le Jars de Gournay'in ilk kadın aktivistlerden olduğunu ve " Kadın ve Erkeğin Eşitliği Üzerine" yi 1622 'de yazdığını , Montaigne'nin onu himayesine aldığını ve büyük saygı duyduğunu, Rönesans'ta insanların Tanra düzeni dışında bir düzeni kendi düzenlerini aradıklarını, Margaret Cavendish'in Descartes'in 2 tözlü ayrımına karşı çıktığını, insan ve doğanın ayrılmaz bir bütün olduğunu, birinin diğerinin hakimi olmadığını savunduğunu ve Liebniz'e ilham kaynağı olduğunu,Anne Finch Conway'in determinist ve mekanik evren görüşlerini benimsemediğini, bireyciliği ve özgür iradeyi savunduğunu belirten yazar, "monad" kavramının esasen Liebniz'e değil Conway'e ait olduğunu Juana İnes de la Cruz'un ruhun cinsiyeti olmadığını ve tüm insanların münferit olduğunu savunduğunu ifade etmiş. Rönesans kadın filozoflarına göre insan evrenin parçasıdır hakimi değil. Yazar, 18. yy da kadınların rehberliğe muhtaç büyük çocuklar olarak görüldüğünü, Mary Wollstonecraft'ın 1791'de "Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi" ni yazdığını erkekle kadın arasında fark gözetilmesinde çok belirleyici rolü olan hissetmek ve düşünmenin birbirinden ayrı tutulması olduğunu, kadının düşünmekten çok hisseden bir varlık olduğu görüşünün hakim olmasının döneme ait bir görüş olduğunu belirtip 19 yy da eşitlik taleplerinin örgütlenmiş kadın hareketi olarak ortaya çıktını ifade etmiş. Hedwig Dohm'un "kadın doğası" üzerinden kadına yapılan ayrımcılığa şiddetle karşı çıktığını, kız ve erkek çocuklarının sosyalleştirilmesindeki farkların doğa yasasına dayandırılarak haklı çıkarılmaya çalışılmasını sertçe eleştirdiğini, Rosa Mayreder'e göre "kadınsı" ve "erkeksi" gibi görülen tüm ifadelerin kültürel bir normlaşma olduğunu ve bu görüşlerin ileride Simone De Beauvoir'ı da etkileyeceğini söyleyen yazar,Hannah Arendt'in ünlü Eichmann davası üzerine " Kötülüğün Banalliği üzerine bir rapor"u yazdığını belirtmiş. Beauvoir'ın bireyin yalnızlığını güçlü biçimde yaşadığını, etik konuların onun varoluşçuluğunda önemli yer tuttuğunu ve ateizmi güçlü şekilde savunduğunu, ahlakın olup olmadığının insana bağlı olduğunu, hiçbir ilahi yasanın breyin kendi yargılamasından daha önemli olmayacağını ifade ettiğini belirtip Agnes Heller'in insanların çevrelerini biçimlendirerek kendilerini de biçimlendirdiğini söylediğini , Martha Craven Nussbaum'a göre dünya bencil tutkularla dolu olduğu için etik felsefesine ihtiyaç duyduğumuzu belirten yazar, son bölümü felsefenin geleceği açısından geleceğe bakış olarak aktarmış. Tüm kadın filozofların hakkını veren derli toplu ve detaycı bir çalışma.
Gönüllü bir sürgün olan ana karakter, talihini uzak diyarlarda aramak için İngiltere'den ayrılır. Avrupa'nın kolonilerinden birinde çobanlığa başlayan karakterin tek amacı tarifsiz zenginlikler bulmak ve şansını tersini döndürmektir. Sürekli bulutlarla çevrili olan yüksek bir dağın ardına yapacağı yolculuk onu henüz keşfedilmemiş bir uygarlığa götürecek, orada kaldığı süre boyunca bu garip toplumu inceleyecektir... Keşfetme arzusu ile dolu olan karakter zamanın ruhunu yansıtıyor, başarılı pastoral betimlemelerle desteklenen kurgu akıcı. En yüksek dağdan ölümüne korkan yerli karakteri, zorlu doğa koşullarıyla birlikte geçit bekçisi görevini üstlenmiş. Materyalist ve sömürgeci İngiliz imparatorluğunun imalarını bünyesinde taşıyan karakter 1. tekilden aktarılmış. Doğa koşulları ile izole olmuş bir ülke olan Erewhon'un insanları fiziksel açıdan güçlü ve güzel, karakter ve ahlaki açıdan zayıf bir toplum oluşturuyorlar. Yazar sosyal istenirlik kıstaslarını tersine çevirerek çağın İngiltere'sini hicvetmiş. Sosyal darwinizm imalarına başvuran yazarın kurgusuna, insan ıslahı görüşü hakim. Makinelerin insan iş gücünün yerini alacağına yönünde çağının ötesinde uyarılarda bulunan yazar, aynı zamanda konformizm ve kültürel baskı oluşumunu da irdelemiş. Fiziksel rahatsızlıkları modern tıbbın tedavi etmeyeceği, insan bünyesini tembelleştirip hastalıklara karşı daha duyarlı ve zayıf hale getireceği uyarısında bulunan yazar, ileride doktorların ilaç pazarlayacağını öngörmüş. Sosyal ve bireysel sorumluluk, ahlak ve adalet kavramlarını tersine çeviren yazar, ölümden korkmayan buna bağlı nevrozları taşımayan bir toplum dizayn ederken taksidermi ve heykeltraşlığı melezleyerek yeni bir meslek grubu kurgulamış. Bu kimselerin eserleri olan cesetten heykeller toplumun eski dönemlerinde sokaklarını süslemiş. Sanatın ticaret unsuruna dönüşmesiyle alaya eden yazar, ölüm ve doğuma verilen tepkileri tersine çevirmiş. Aşağı kastların varlığına verilen tepkiler üzerinden elitizm eleştirisine giren yazar, Tanrı ve kilisenin otoritesini sorgulamış. Pantheona yakın çoktanrılı bir dine sahip olan Erewhonlular insan özelliklerinin kişiselleştirilmiş hallerine ibadet ediyorlar. Düalist önermelerle eğitim sistemini ve ezberci eğitimi eleştiren yazar, totolojilerle mantıksızlıkları vurgulamış. Akademik yobazlıkları irdeleyip bireyi yüceltirken "Mekanik evren" görüşü "Makinelerin kitabı" bölümünde hicvedilmiş. Çok sayıda determinist argümanla ve Mekanik evren, biyolojik evrim uyarlamasıyla akımı bozmayan yazar, İnsan ruhunun ikiliğini apollonik ve dionysosçu görüşleri irdelemiş. Ortak gen hafızasını savunan yazarın görüşleri Lamarck'a daha yakın. İlk bilimkurgu eserleri arasında sayılan eser hem ütopik hem distopik özellikler taşıyor.