İlk kitapla mukayese edilmeyecek kalite ve tarza sahip Alamut'a dönüş.Bizler Hasan Sabbah'tan çok tapınak şovalyelerini okuduk.Yinede güzel bir hristiyanlık taşlaması,müslümanlık eleştirisi olmuş.Özellikle dinlerin kadına olan bakış açısını tarafsız bir şekilde gözler önüne sermiş.Her şey iyi güzel de sonunu Ayetullah Humeyni'ye bağlaması kadar saçma bir olgu olamaz.
Küçük bir kız;Deborah. Kendi bileklerini keserek bir bardak içerisine akıttığı kanı farkeden ailesince tımarhaneye yatırılan mazoşist şizofren yahudi kız. Ayrı bir dile sahip Deborah,Yr'ce.Merhaba onun dilinde acı çek kurban anlamına gelmekte. Toplumun onu dışlaması,aşağılaması nedeniyle kendi kafasında yarattığı dünyanın ayrıntılarını anlatan yazar bir nevi kendi hayatına değinmiştir.Nedeni yazar Joanne Greenberg'in de akıl hastalığı deneyiminin bulunmasıdır. Velhasıl akıl hastanesinde yaşadıkları, iyileşme süreci,aile ilişkileri hakkında nasıl bu kadar sıkıcı yazdığını anlayabilmiş değilim.
Gerek duyguların gerek nesnelerin hatta dokunuşların tasviri mükemmel.Yalnız dikkat edilmesi gereken bir husus var.Kitabın başından itibaren aile soy ağacını kafanıza iyi oturmanız gerekiyor çünkü geniş bir ailenin hikayesini tarihçesi ile yer verdiğinden sonradan kim kimin halası,dayısı belli olmuyor. Normal şartlarda sadece kitabın kapağını okuyarak aldıysanız kitabı beklentiniz ;kaçma kovalama,aile içi kan davası ve bilumum çirkeflikler oluyor.Ancak bu kez farklı.Hint kültüründe arabeskler farklı yaşanıyor.Hatta kitabın konusunu oluşturan bu direnişçi aşka son 50 sayfada rastlıyorsunuz.Öyle yeşilçam misali ayrılık ve gözyaşına maruz kalan çiftlerde yok. Kitapta yalnız Hindistan kast sistemine değil feminist esintilere de rastlıyorsunuz. Hikaye kısaca şu;Bir toplum düşünün ee hint toplumundan bahsediyorsak İngiliz etkisinde olan bir toplum.Bu toplumda bir kadın dul kalmış iki çocuk sahibi,sonradan paravan denen toplumda en aşağı tabakada sayılan bir adama aşık olur.İkiside bilir imkansız olduğunu bu yüzden hep küçük şeylerle yetinirler.Ama bir yere kadar tabi.