Robyn Dehart // Camdan Kalp Yazarın okuduğum ilk kitabıydı,zaten başka da çevirisi olan bir kitabı yok :) Okurken başlarda satırlar birbirini tekrarlayıp dursa da sonlara doğru biraz daha açıldı ve konunun özüne dönüş yapabildik. Yazarın kalemini çok sevdiğimi söyleyemem ve bir kitabını daha okurmuyum bilmiyorum ama bir şeyler eksik geldi bana kitapta ama uzun uzun değinmeye gerek yok en iyi sizler okuyup karar vereceksiniz bu duruma.. Claudia,saygınlığını yıllar önce kaybetmiş yerel bir gazetede baloları gizlici resmettiği C.J. Prattley adıylla çalışmaktadır. Gazetenin sahibi dahil herkes onun erkek olduğunu düşünmektedir. Ama sır olarak sakladığı bu durumdan istifa ederek evlenme hazırlıkları yapmalıdır.(tabi Richiard evlenme teklifi yaparsa). İstifa etmeye gittiğinde gazetenin sahibi,günah kada çekici olan Derrick Middleton ile karşılaşır. Derrick ayrılmaması için Cloudia ile anlaşmaya çalışır ve kısa bir süreliğine de olsa devam etmeyi kabul eder. Bu durumun uzaması için Derrick,Cloudia ya kur yapmaya başlar ve en olmadık zamanlarda karşısına çıkar. Ama ortada büyük bir sorun vardır.Cloudia’nın babası kesinlikle ve kesinlikle onunla aynı ortamda bulunmasını istemez… Tabi işin içinde başka konularda vardır,hani şu yok yok dediğimiz kadar çok olan :) Babanın kızına karşı olan tutumu bana çok abartılı geldi, ve kızın kendine olan güzensizliği çok uzatılmıştı.. Kısaca ben okurken aman aman sevdiğimi söyleyemem ama bir şans vermek isterseniz keyifli okumalar dilerim.. SeRpiL….
JULİA QUINN // Öpüşünde Saklı Bridgerton ailesine tekrar tekrar hayran kalarak çevirisi olmuş son kitabıda okuyup bitirmiş bulunmaktayım…. Kitap hakkında ki tek ve en önemli şikayetim inceliğiydi diyebilirim. Çok çabuk bitti ve tadı damağımda kaldı. Elbette bu benim şikayetim,zira konuyu uzatıp saçmalığa bağlamadan keyifli anlar yaşattı bana… Julia Quınn’in bu seriden başka kitabını okumadım, ama aklımda iki adet daha kitabı var okumak için bekleyen. Yazarın kalemi değişken türde,kendimi bu seride yer yer sıkıldığım, yer yer de o sıkıldığım kısımları kat be kat silen satırlarda keybettim.. Bridgerton serisi toplamda 8 kitap olsada,son bonusu da eklemiş yazar,ki benim kadar sizlerde Violet ve Edmund Bridgerton hikayesini merak ediyorsunuzdur… Evet belki biliyorsunuzdur ama hatırlatmakta fayda var, 9. Kitap Violet Bridgerton’un Edmund,yani ölen eşine kavuşmasını konu alıyor… yayınlanırmı bilemem ama umuyorum bizi bu hikayeden de mahrum bırakmaz yayınevi… Bizi sevilesi bir aile ile bizi tanıştırdığı için Julia Quınn’ e Sonusuz sevgilerimi gönderiyorum… ♥ Hyacinth Bridgerton ailenin sondan ikinci üyesi,dört erkek kardeş ve üç abla ile büyümek bazı zorlukları beraberinde getirsede ailenin en mutlu üyesidir. Çok zeki olması ve her soruya mutlaka bir cevabının olması yirmi iki yaşına kadar evlenememisinde ki en büyük etken. Hele de kendini Leydi Danbury’e yakın hissetmesi tüm genç lordların kabusu haline gelmiştir… Tek bir kişi dışında ! Leydi D’nin torunu bay Gareth St. Clair. Her kitapta mutlaka davetli olduğumuz Smyhe-Smith Müzikali’nde (bay Mozartın mezarında ters dönmeye başlamısından 10 dakika sonra) Gareth ile karşılaşması olayın kıvılcımını beraberinde getirir. Müzikalde birbirleri olan dialoglar ve Leydi D’nin onları birbirlerine yakınlaştırma çabalarına birde Violet Bridgerton da katılınca kaçınılmaz sona adım adım yaklaşılmaktadır. Birde sürpriz İtalyanca günlüğün sahibi olan Gareth,büyükannesinden çevirisi konusunda yardımcı olmasını isteyince devreye Hyacinth girer… Olaylar bu şekilde başlasa da çok daha farklı yerlere ve konulara girer. Gizemli günlükte sırlar açığa çıkmaya başlar ve Hyacinth için sürpriz gelişmeleride beraberinde getirir… Benden bu kadar. Uzun zamandır okuduğum en keyifli Bridgerton kitabıydı, bir öncekide duygu yoğunluğunu fazlasıyla yaşasamda bu kitapta gülmek garanti. Hemde fazlasıyla.. Kesinlikle tavsiye listeme eklemiş bulunmaktayım…. Kitabın sonunda gelecekten okuduğum birkaç sayfa ise tamamen sürprizdi benim için… okuyanlar ne demek istediğimi anlamıştır SeRpiL….
Brenda Joyce // KAÇAK GELİN Büyük özlemle beklediğim kitbı sonund okumuş bulunmktayım… Şahsen beklentimi konu itibri ile karşıladı,diğer okuduğum çevirisi olan ; BİR AVUÇ AŞK MASKELİ BALO Kitaplarının yanında yerini garantiledi diyebilirim.. İlk kitapta tanımaya başladığım Sean O’Neill her zamanki kaderi yaşayarak kendi kitabında acılar içerisindeydi… Bu konu bana yabancı olmadığı ve işleyen de Brenda Joyce olduğu için severek okudum… Yayın evi ısrarla senede bir kitabını çıkarsa da aynı ısrarla bende okumayı beklemekteyim…. Kitabın tek ve önemli kusuru Sean’nın yaşadığı zorlu hapishane zamanlarından kalma yüz kızarıklığı. Durup durup en ufacık şeyde yüzünün kızarması yada bembeyaz olmasını sıkça okumak rahatsızlık vericiydi… Bende bunun,kitabın nazar boncuğu olduğunu düşünerek çok da fazla takılmadığımı belirtmeliyim…. Sean O’Neill,Askeaton da yaşadığı onca yılın ardından gitmesi gerektiğini düşünür ve yola koyulmak için malikanenin avlusundan son kez geriye dönüp bakar… Bir gün geri geleceğinin hayalini kursada,planları istediği gibi gitmez. Gitmek üzere iken yanına koşarak gelen, birlikte büyüdüğü Eleanor da onunla gitmek ister.. Zira çocukluğundan beri sevdiği Sean’ın gitmesini istemez. Onun korumasına alışkın,yıllardır içinde büyüttüğü aşkla bekleyen Elle,Ona geri döneceğine dair söz aldıktan sonra Sean O’Neill’in gidişini seyreder… Aradan geçen dört yılda Sean dan hiçbir haber alınamamış ve öldüğüne inanılmıştır… Elbette buna inanmayan bir tek Elle’dir,ama o da artık zengin ve unvan sahibi Thomas Sinclair ile evlenmek üzeredir. Sean O’Neill isyana krışmış ve bir asker öldürdüğü için hapse atılmıştır.. İki yıl boyunca hücrede kalan, eşi ve çocuğunun ölümüne sebep olduğunu düşündüğü için büyük acılar çekmektedir… Çeşitli işkenceler gördüğü bir zamanda kaçmanın bir yolunu bulur ve kaçar.. O artık ölü yada diri aranılan bir vatan hainidir…. Tekrar Elle ile yolları kesiştiğinde herşey tersine döner… Ve elbette bu kısımdan sonrakiler okurların okuması gereken önemli kısımlar…. De Warrenne ve O’Neill ailelerini inanılmaz özlemişim… Hepsi ile bu kitapta tekrar karşılaşmak mükemmeldi,umuyorum yayınevi arayı açmaz, Cliff ile Rex de Warrenne kardeşlerin hikayesinide çabucacık okuruz…. Tavsiye kısmım elbette her okurun BRENDA JOYCE kalemi ile tanışmasından yana… Ben okurken keyif aldım ve umarım sizlerde alabilirsiniz… SeRpiL....
Mervin R. Starr // Cesedin Şifresi Hugh de Singleton’un ikinci günlüğü olan CESEDİN ŞİFRESİ her satırında beni meraktan çatlatıp nihai sona ermeyi başararak bitti…. İlk kitaptan aldığım aynı lezzet ve hafiyelik duygusunu bu kitabın her satırında yine hissetmem, günlüğün üçüncüsünü beklemem de en büyük etken…. Tarzıma uzak olduğunu düşündüğüm her kitap bu aralar nedense hep beni yansıtıyor. Sanırım zamanla birlikte bende değişiyorum… İlk yorumda da bahsettiğim gibi 1365 li yılların en farklı zamanlarını ele alıyor konu, İngilterenin Bampton kasabasında Lord Tilbotun mübaşiri olan Cerrah Hugh bu kez karşımıza yasaklı bölgede avlanan ve iki kişinin ölümü ile sonuçlanan olayların gizemini çözmeye uğraşıyorken çıkıyor… Cerrah Hugh,ilk olayl dan geçen iki yıllık zaman sürecinde bu kasabaya ve yeni görevine alışıyor, çok şey değişmiş. İlk göz ağrısı Lois evlenmiş ve kendisi hala soğuk yatağını ısıtacak bir eş arayışında.. (Bu satırları okurken çekingen ve utangaçlığını yenememesini keyifle ve gülerek okudum..) Yazarın olaylara bakış açısını sevdim,günlüğü yazdığı gibi okumayı daha da çok sevdim. Ve beni seride etkileyen en büyük iki etken !!!! İlki, Cerrah Hugh’un günlüğünü yazdığı gibi okumak İkincisi,O dönemi farklı bir konu olarak okumak…. Balo salonlarından uzaklaşmak çok iyi geldi.. Bunu ilk yorumda da yazmıştım ve üstünü çizerek tekrarlıyorum.. __ 1365’li yıllarda farklı bir gezinti ve farklı bir bakış açısı istiyorsanız,ve süprizlerle dolu bi konu,kesinlikle okumalısınız… Günlük dört bölümden oluşuyor. ( ve bu kitapta parşömen kağıtlarına günlüğe döküşünü okumak çok farklı bir duyguydu…) 1. Kitap : Huzursuz Kemikler 2. Kitap : Cesedin Şifresi 3. Kitap : A Trail of Ink 4. Kitap : Unhallowed Ground Ayrıca kitabın sonunda üçüncü günlükten bir bölümde okumak merakda bırakmak için yeterliydi :) TAVSİYEMDİR… SeRpiL….
Susan Elizabeth Phıllıps // Aşkta İlk Çeyrek Yazarın adını çok uzun zamandır okuyor ve kitaplarını takip ediyordum… Okuduğum ilk romanı olmasına ragmen stoğumda iki kitabı daha var ve ben iyiki stok yapmışım diyorum.. Kalemi bir çok yazara nazar oldukça iyi,kitaptaki karakterlerinde kusursuzuğa gittiği kadar fiziksel ve ruhsal kusurlarıda işlemiş.. Beni en çok da etkileyen bu oldu,bu kitabın içinde sevmediğim yada abartılı bulduğum karakter olmamasının dışında,kitabın tek fazlalığı,yazarın detay ve ayrıntıya fazla girmiş olduğudur. Bazı yerler de bunu hissetmemek mümkün değil,ama şahsen benim okumama engel olmadı.. ( her ne kadar basit iç çamaşırlarının kalitesi beni çok ilgilendirmesede nazar boncuğu diyelim (: ) Chicago Stars serisinin ilk kitabıydı okuduğum ve seri tam olarak “7” kitaptan oluşuyor… 1. Aşkta İlk Çeyrek 2. Kalbinde Bir Yer Aç 3. Nobody's Baby But Mine 4. Dream a Little Dream 5. This Heart of Mine 6. Match Me If You Can 7. Natural Born Charmer Kısaca Chicago yıldızlarına start vermiş bulunuyorum …. Phoebe Somerville babasının cenazesine katıldığında bıraktığı izlenim istediği bir şeydi. Artık babası göremesede ona bunu yaşattığı için büyük keyif aldığı her halinden belliydi. Tek istediği cenazeye katılıp geldiği yere geri dönmekti,elbette babasının bıraktığı miras ile birlikte. Stars futbol takımı istediği kişinin olabilirdi,zira futboldan nefret etmek onun için çok kolaydı. Hesaba katmadığı,babasının ölse bile Phoebe ile oynamaktan vazgeçmemesidir. Phoebe’nin bu mirası almak için tek şartı yerine getirmesi gerekmektedir. Stars takımına şampiyonluğu yaşatmak,Phoebe için versace elbisesinden vazgeçmek kadar imkansızdır. İşin içine,sinirli,asabi ve bir o kadarda kaba Koç Dan girince Phoebe için bu amaç çıkılmaz bir hal alır… Konuya çok fazla değinmeden bu kadar anlatabilirim.. ama çok daha fazlası var,bunun garantisini de verebilirim. Phoebe’nin uğur getirdiği için,maçın ilk çeyreğinde saha kenarında olması,giydiği kıyafetlerin Dan'ı çıldırtması ve sarı saçları yüzünden bıraktı izlenimi yüzümde tebessümle okudum. Ve elbette Phoebe’nin geçmişinde kaçmasına neden olan sırrı öğrendiğimde Dan için yaptığı fedakarlığı kalbim burularak okudum… İkinci kitap elimde mevcut,ama peş peşe seri okumaktan hoşlanmadığım için ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşmaktan zevk duyarım… Tavsiye kısmım,yazar ile tanışmayanların bu seri ile işe başlamalarından yana,kitabı bahsettiğim kusuru dışında eğlenceli ve dialogu bol bir kitaptı…. SeRpiL..
Kat Martin // Kara Melek Çok uzun zamandır okuduğum -açıkca yazıyorum- en kötü kitaptı. Sanırım ilerleyen zamanlarda bu yazara ikinci bir şans daha vermeyeceğim,ilk kitabı bile olsa kendini geliştirebildiğine inanasım gelmiyor. Karakterlerin her biri, o kadar yapmacık ve zorlama yazılmıştıki,gülümsemeleri bile inandırıcı gelmiyor bi süre sonra. Hangi birini yazmalıyım bilmiyorum ama eğer kendimi yorum yazmaya zorlamaya devam edersem,bir daha yorum yazabileceğimi sanmıyorum onu biliyorum. Kendi adıma harcadığım zamana çok üzüldüm ve sırf yazılsın ve konuyu pekiştirsin diye sayfalarca hastalıklı inekleri okuduğuma ise hiç inanamıyorum... Neyse ben Tavsiye etmem,ama yinede bi şansımızı deneyelim derseniz,gazanız mübarek olsun diyebilirim sadece... SeRpiL....
Rachel Gibson / Sırlar Aşka Engel Mi? Kesinlikle engel,okuyarak bunu en iyi şekilde anladım. Kitabın adıyla konusu ancak bu kadar tamamlaya bilirdi birbirlerini. Konu sahibi RACHEL GİBSON da olunca keyifli bir kitap okumak kaçınılmaz.. Writer Friend’s (Yazar arkadaşlar) serisinin son kitabı-aslında 3. kitabı- okundu. Ne diyebilirimki,bu yazarı sevmemde bir çok sebep sıralaya bilirim.Serinin yayınlanmamış kitabı kalmasa da başka serilerde buluşmak ümidiyle bu devri kapatmış bulunuyorum... Psikolojik sorunlu seri katiller ile ilgili roman yazan Maddie,kendisi için kapanmış geçmişinde,annesine ait günlüklerini bulduğunda ister istemez kapandı sandığı olaylar açılır. Annesi ile beş yaşındayken taşındığı Tuly kasabasına geri döner. Annesinin evli Loch Hannessy ile ilişkisi sonucu,karısı Rose, Maddie'nin annesini,Lorch’u ve kendini öldürülür... Geride kalan Mick,Meg Hannessy kardeşler ve Maddie'nin hayatları bu olayla değişir... Yıllar sonra kasabaya döner ve bu cinayeti roman haline getirmeye kararlıdır.Mick ile tanıştığında yasaklı bölge olduğunu bilmektedir,ama duygularına engel olmaya çalışırken, Mick Maddie’e pek yardımcı olmaz,Mick’e bakan herkesin onda gördüğü beyaz gelinlik,pembe panjurlu ev ve iyi bir baba adayı izlenimine kapılmak istemesede duygular da aşka engel olmaya çaılmaktadır. Zira Mick'in bilmediği ise Maddie'nin kim olduğudur. Maddie'nin cinnet anını roman olarak yazacağını öğrenmek bile Mick'i öfkelendirmiştir.. Sorun şu dur ki,artık Mick de duygularına engel olamaz...Arada kalan "sır" dışında herşeyi kabullenmeye bile razı olan duyguları ile Mick ve Maddie mutludur. Peki bu Sır Aşklarına engel olacak mıdır? işte bu kısmını sizler okuyarak karar verin :) seri dört kitaplık,ama bu kitabı okuyunca tek de okuyabileceğinizi söyleyebilirim. Elbette önceliğim seri ile tanışmanızdan yana,her bir karakterin hikayesi ve aşklarına okumak çok eğlenceli... Çok severek okudum,yazar Rachel Gibson olunca TAVSiYE kısmın kesinlikle TAVSİYE OLUNUR'dan yana...Şimdi den keyifli OKUMALAR dilerim... SeRpiL....