Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Yalnız Gezenin Düşleri- Jean-Jacques Rousseau

Tartışma Cevapları
« geri ileri »

1 ile 1 arası cevap gösteriliyor, toplam 1 cevap.
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

‘’Bu dinginliğe bir etken daha karıştı. Acımasız düşmanlarım, bana çektirme konusunda daha başka düzenler düşünürken birini unuttular ki, o da her seferinde yeni bir darbe indirerek acımasızlıklarının etkisini sürekli tazelemekti. Bana ufak bir umut ışığı bırakmak becerisini gösterseydiler, bu umut sayesinde beni hâlâ ellerinde tutar, oyalayabilir, gerçekleşmeyen bekleyişimle beni yeni bir üzüntüye mahkûm edebilirlerdi. Ancak, ellerindeki araçların hepsini birden kullanmadan tükettiler; bana hiçbir şey bırakmamakla kendilerini de her şeyden yoksun ettiler.’’


‘’ Kişiler ölür, ama topluluklar ölmez.''


‘’ Yeryüzünde benim için her şey bitti. Artık bana burada ne iyilik edebilirler, ne de kötülük. Bu dünyada umacağım ya da korkacağım şey kalmadı; uçurumun dibinde rahatım; mutsuz bir ölümlü ve Tanrı'nın kendisi gibi duygusuz.''


‘’ İşte, doğrulukla açık sözlülük insanlar için cinayet sayılıyor; insanlara kötü ve acımasız görünmek için onlar gibi sahte ve hain olmamak yeter.''

‘’ Tanrı adaletlidir. O, çekmemi istiyor, ama suçsuz olduğumu biliyor. İşte güvenim buradan gelmekte; yüreğim ve aklım, aldanmadığımı ilân ediyorlar. Bırakalım talih ve insanlar istediklerini yapsınlar; ses çıkarmaksızın çekmeyi öğrenelim; her şey sonunda dünyanın düzeni içinde eriyip gidecek: benim sıram da er geç gelecektir.''

‘’ Suçlarım bana hiçbir zaman bir tür pişkinlik kazandırmadı; ahlak içgüdüsü bana hep yol göstermiş, vicdanım dürüstlükten hiç ayrılmamıştır; bu vicdan, çıkarlarıma uymakla bozulsa bile, nasıl olur da insanoğlunun tutkularına kapıldığı durumlarda doğruluğunu korur, ama çok daha önemsiz işlerde o doğruluğu yitirir?''

‘’ Gerçeğin kimseyi ilgilendirmediği yerde, onun karşıtı olan yanlış da ilgilendirmez; bundan şu çıkar ki, aynı durumlarda gerçeğin tersini söyleyerek aldatan, gerçeği söylemeyerek aldatandan daha çok suçlu değildir; çünkü yararsız gerçekler konusunda yanılmaktan kötü olan bilmemektir; denizin dibindeki kumun rengini bilmememle, kumu ak ya da kırmızı sanmam arasında fark yoktur. Haksızlık, başkasına zarar vermekse, kimseye zarar vermemekle haksız olunur mu?''

‘’ Yeryüzünde her şey, kesintisiz bir akış halindedir. Hiçbir şey kesin bir biçim almaz ve gözle görülür şeylere bağlanan sevgimiz de, doğallıkla onlarla geçer ya da değişir. Ya arkamızda kalan ya da önden giden bu sevgilerimiz, kimileyin yok olmuş geçmişi anımsatır, kimileyin çoğunlukla gerçekleşmeyen geleceği bildirir; bunlarda, gönlümüzün bağlanacağı sağlam bir nesne yok. Onun içindir ki yeryüzünde ancak geçici zevklerle oyalanabiliriz; sürekli mutluluğun tatlılığına pek inanmam. En derin hazlarımızda bile "Şu anın tükenmez olmasını isterim," diyebileceğimiz dakikalar ya var ya yoktur. Öncesinin özlemini ve sonrasının isteğini çektirip yüreğimizde boşluk ve kaygı bırakan geçici bir ruh durumuna nasıl mutluluk diyebiliriz.''


‘’ Zevkle iyilik etmek için zorlanmamam, özgür olmam gerektiğini; iyilik yapmanın verdiği tattan yoksun kılınmak için de onun bir görev biçimine girmesinin yettiğini anladım. Bu nedenle, en tatlı zevkler, zorunluluk altında bir yük oluyor. Sanırım "Emile"de yazdığım gibi, Türklerin ülkesinde yaşasaydım, tellâlların kocalık görevini yapmaya çağırdıkları saatte pek kötü bir koca olurdum.''


‘’ Ancak, yıkımım başlar başlamaz, daha birçok şey gibi, bu
da değişti; o zamandan beri benimkine hiç benzemeyen bir kuşağın insanları arasında yaşadım ve başkaları konusundaki duygularım, onların duygularında gördüğüm değişikliklerin etkisi altında kaldı.
Birbirinden o kadar farklı her iki kuşaktan görüştüğüm kimseler, sanki ikisine de uyum sağladılar. Önceleri dürüst ve açık yürekliyken, değiştikten sonra ötekilere benzediler. Dönemin değişmesi,insanların da değişmesine yetti. Doğuşlarında olduklarının tersi olanlara karşı aynı duyguları nasıl besleyebilirim? Nefret edemediğim için onlardan nefret etmem: ama adam yerine koymadığımı da saklayamam; zaten bunu hak da etmişlerdir.''


‘’ Doğuştan gereksindiğim üzere özgür, yalnız ve kimsenin tanımadığı bir adam olarak kalsaydım, iyilikten başka bir şey yapmazdım; çünkü yüreğimde kötülük tohumu yoktur. Tanrı gibi göze görünmez olsaydım ve her şeyi yapmaya gücüm yetseydi, onun gibi iyi ve hayırlı olurdum.''


‘’ Bana öyle geliyor ki gerçekten yaşadığım, yaşamanın zevkini en çok tattığım zamanlar, duygularımın talihim dolayısıyla sanki yüreğimin
çevresinde toplandığı; özel değerleri olmadığı halde insanlarca beğenilen ve mutlu sandığımız kimselerin tek uğraşı olan şeyler üzerinde dağılmadığı zamanlardır.''


‘’ Başımıza gelen herhangi bir belada, etkisinden çok niyete bakarız. Damdan düşen bir kiremit bizi çok daha ağır yaralar ama kötü bir elin attığı taş gibi üzmez; taş hedefe değmeyebilir, ama niyet yapacağını yapar. Yüksek bir konumdan düşüşte en az duyumsanan, maddesel acıdır; talihsizler, dertlerinin sorumluluğunu yükleyecek kimse bulamadılar mı, bunu, yalnızca kendilerine eziyet ettiğini kuruntuladıkları, kafası işler ve gözü görür bir kişi olarak düşündükleri yazgıya yüklerler.''


‘’ Mutluluk sürekli bir ruh durumudur ki, yeryüzünde insanlar için kurulmuşa benzemez; bu dünyada her şey, kararsızlığı gösterir. Çevremizde her şey değişir. Kendimiz de değişiriz ve kimse bugün sevdiğini yarın da seveceğinden emin olamaz.''


‘’ Doğrusu o zamanlar böyle korkunç düzenleri kestirmekten çok uzaktım; ancak, çocuklarım için en az tehlikeli eğitimin kimsesiz çocuklar yurdunda verileceğini biliyordum ve onları oraya koydum. Yeniden başlamak gerekse, bu kez de hiç duraksamaksızın yine öyle yaparım. Alışkanlıklar da doğaya yardım etseydi, benden daha sevecen bir baba olmayacağını da biliyorum.''



’ Düşünceler ve sözcükler benden kaçar gibidir; oysa çocuklarla konuşmak gibi anlayış ve söyleyiş yeteneği gerektiren şey yoktur. Bu konudaki beceriksizliğimi artıran bir durum da, dinleyenlerin dikkati ve özellikle çocuklar için yazdığından dolayı yazdıkları hafif sanılan bir adamın söylediklerine verdikleri anlam ve değerdir. Bunun doğurduğu
rahatsızlıkla kendimde duyduğum becerisizlik beni öyle şaşırtır ki, ağzından söz alınacak bir çocuğun önünde bulunmaktansa Asyalı bir hükümdarın huzurunda olmayı yeğlerim.''


‘’ Gereksinmesi olanların yardımına koşmalı; ancak, her günkü ilişkilerimizde iyilikseverliğin, çelebiliğin işine engel olmayalım; böyle saf bir kaynağı, para ya da ticaret kaygılarıyla zehirlemeyelim. Hollanda'da halkın saati söylemek ya da yol göstermek için para aldığını söylerler. En sıradan insanlık görevlerini alışveriş konusu yapmak için pek aşağılık bir ulus olmalı.

Konukseverliğin parayla satıldığını yalnızca Avrupa'da gördüm. Asya'nın hiçbir yerinde konuktan para alınmaz. Belki rahat etmek söz konusu değildir, ama "ben ki bir insanım, insanlar beni konuk ediyor; beni konuk eden, salt insanlıktır," diyebilmek az şey mi? Yüreğimiz vücudumuzdan daha çok gözetilirse, küçük küçük yoksunluklara kolayca katlanılır.''

8 yıl, 7 ay     
« geri ileri »
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar