Amatör Yazarlar

Yazmayı sevdiğinizi ve ileride bir yazar olmak istediğinizi düşünüyorum. Gelin, fikirlerimizi paylaşalım. Neler yazarsınız? Yazarken nelere dikkat edersiniz? Hiç kitap çıkarmaya çalıştınız mı? Hadi, bu grup sizi bekliyor! :)


Tür: Amatör Yazarlar | Açılış, 09 Temmuz 2011
<< tüm tartışmalar

Kalemimizden Bir Bölüm

Tartışma Cevapları
« geri 1 2 3 4

1 ile 10 arası cevap gösteriliyor, toplam 40 cevap.
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.


Acı.
Duyularım elimden mi alınmıştı?
Eğer bir şey hissediyor olsaydım bu acıdan başka bir şey olmalıydı.
Öfkemle tanışmak, işin azmini arttırmış olmalıydı; bunu bir çeşit iletişimle de tanıyabilirdim. Mektupla ya da telefonla. İhtimal listem hiç göz kamaştırıcı olmamıştı. Bu nedenle onu bir kitabın arasına koyup kurutmak gibi isteklerimi de hiç dışa vuramamıştım.
Öyleyse neler oluyordu?
Bir çeşit mırıldanmalar duydum. O kadar kısıktı ki sanki bir hastanın başında konuşuluyormuş gibiydi.
“Hiçbir fikrim yok, şaka gibi,” dedi bir kadın sesi. Kime ait olduğunu hatırlamaya çalıştım. Sesi, tanıdığım tüm yüzlere analiz yapıp oturtmaya çalışıyordum ama beynim hareket ettikçe daha çok acı artıyordu. Yer çekimini bile hissettiğim söylenemezdi.
“Çok acımasızca bir sınama,” dedi başka biri.
Sonra etrafa sessizlik hakim oldu ve iki metalin birbirine sürtündüğünde çıkardığı o bayıltıcı ses çıkıverdi.
Sessizlik devam ettikçe nefes almam zorlaştı. Gözlerim kapalı olmasına rağmen kamaşıyordu. Korkmaya başlamıştım.
“Ölmüş mü, bir bakın,” dedi güzel bir kadının sesi. Buna cevap vererek hayatımı garantiye alabilirdim ama beklemeyi seçtim. Sanırım başka seçeneğim de yoktu.
İki kişi hızlı adımlarla yaklaştılar, arkalarındaki esinti sanki makine yağı kokuyordu. Bir çift sıcak parmak boynuma, diğeri de bileğime dokundu. Bir dakika kadar geçti.
“Yetmiş altı,” dedi kalın bir ses. Diğeri de tekrarladı. “Yetmiş altı. Ama şokta ve bilinci zayıf.”
“Diğerine de bakın,” dedi kadın daha emir verici bir sesle. Sıcak parmaklar aniden yok oldu. Başka bir dakika daha geçti.
Bu sefer ikisi de aynı anda “Yetmiş yedi,” dediler. Nabzı benden daha çok atan kimdi merak etmiştim.
“Tamam, çıkın,” dedi bu sefer. Metal kapı aynı sesle kapandı. Sonra odayı bir umut sardı. Ne olduğuna tam olarak anlam veremediğim bir de neşe vardı. Nefes alışverişlerimi büyük bir şansla düzene soktum. Ruhumda dağılan tüm cesaret duygularını da toplayıp tam parça haline getirdim ve gözlerimi açtım.


6 senedir yazdığım romanın kilit bölümünün girişi. :)

10 yıl, 8 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Hadi artık, çıkarın şu kitapları da biz de gurur duyalım :D

10 yıl, 9 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

''Monzez sana aşığım'' dedi. Şuan yanında kim olduğumu bilmiyorum,dünya senin etrafında dönüyor,senden başka bir şey görmüyor,düşünemiyorum. O kadar bir aşkla bağlıyım ki sana; Saçlarına dokunup her bir teline ayrı sözcükler kondurabilirim.
Sonra göz kapaklarına yıldızları indirebilirim,
Karşımda en güzel kadını gördüğüme yemin bile edebilirim.. Monzez lütfen bir şeyler söyle dedi son soluğuyla genç adam. Gözlerini monzez'in ufacık ellerine,soğuk görünen yüzüne dikti.Sanki bir şeyler söylemek istemiyor,ağzını katiyen açmak istemiyordu genç kadın. Leonardo bu söylediklerin gerçekten çok güzel ve bu dünyada hiç tatmadığım duygular.Ancak Leonardo benim için bu söylediklerin hiç bir anlam ifade etmiyor belki şuan karşımda ölsen bile bir kaç gün üzülmem dışında çok fazla etki edebileceğini de sanmıyorum.Taşlaşmış bir kalbe sahibim.Ruhsuz bir kadınım artık leonardo anlıyor musun? Bunları söylerken monzez'in yüzü iyice katı bir hal almıştı,umursamaz tavrı devam ederken karşısında ki adamı görmek bile istemiyordu. ''Kim olduğumu unutup ,yeniden var etmek istesen beni, yanında kim olarak görmek isterdin?''dedi leonardo. Monzez bu soru şaşkınlıkla karşıladı ne söyleyeceğini bilmeden -bu sorunun cevabı sende...bana kim olarak geldin? dedi. ''tenim deli gibi yanıyor,kalbim deli gibi çarpıyor ve aklımda yine tek sen varsın. sence kim olarak gelmiş olabilirim.?''dedi leonardo. ''ben biliyorum sen kim olarak gelmeyi istedin'' sorular karşısında şaşkını dönmüş olan monzez kaçamak cevaplar vermek istiyordu ancak karşısında ki adamın çaresizliğini de anlıyor gibiydi,bir titreme hissetti tüm vücudunda irkildi ve adamın iri siyah gözlerinde ki yanan ateşe baktı çok güzellerdi,gözlerinin sıcaklığı yüzünü kırmızı gelincikler gibi kızartmıştı buda çok hoşuna gitti.O an leonardo dudakları titrerken ''senden başka birini düşünmeyen ,teninde özgürlüğünü bulacağına inanan bir adam.'' dedi. ''bencilce''dedi monzez .'' birlikte kazanılabilecek bir özgürlük olabilirdi bu.Nasıl olsa ne olarak geldiğimi sen daha iyi biliyorsun.''dedi leonardo artık o kadar çekingen,ürkek davranmadan konuşabiliyordu nede olsa kalbinin ve dilinin prangaları kırılmıştı bir kere ya kazanacaktı monzezi yada özgürlüğünü monzez'in güzel dudaklarında bırakacaktı.

10 yıl, 9 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Biz mi dünyayı dışlıyoruz yazarak yoksa o mu dışlıyor bizi kelimelerin kuyusuna atarak? Sözcüklerin büyülü dünyasına sığındığımızda dünyadan uzaklaştığımızı düşünüyorduk ama belki de uzaklaşmıyor, uzaklaştırılıyorduk. Biz seçememiştik belki de bu yolu… Dünya itmişti bizi, beyaz kâğıdın üzerine. O vermişti, kalemi elimize! Yaz, demişti sakince. Yazmıştık nedensizce… Yaz, kurtulayım senden, diye de fısıldamıştı ama duymamıştık. Kelimeler öyle iyi gelmişti ki ruhumuza, belki de bu yüzden duymak istememiştik. İki farklı dünya üzerindeki köprü gibi bir şeydik. Ne olduğumuzu sorgulamıyorduk, öğrensek bile ne fark edecekti ki? Kalemimizden düşen her bir harf bizi mutlu ettikten sonra… Belki de mutlu olmuyor, mutlu olduğumuzu zannediyorduk. Olamaz mıydı? Olabilirdi elbette… Neler olmuyordu ki adına ‘Dünya’ dediğimiz şu cehennemde?



Elif D. / Bir Yazarın Karmaşık Düşünceleri'nden… / 25.01.13 - 17:24

'Bir Yazarın Karmaşık Düşünleri' başlıklı yazılar yazmaya devam ediyorum, umarım bir gün bir kitap haline dönüştüğünü görürüm yazılarımın. :))

10 yıl, 11 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

Yatağının yanındaki camdan içeri süzülen sarı ışık aydınlatıyordu odasını. Sokakları aydınlatmak amacıyla yapılmıştı o sokak lambası ama aynı zamanda onun odasını da aydınlatıyordu. Ancak ne sokak lambası, ne ay ne de güneş aydınlatamıyordu içini. Kalbi koyu bir dehlizin içinde can çekişiyordu. Düşüncelerine hakîm olan tek renk siyahtı. Karanlıkta nefes almaya alışmıştı. Damarlarında dolaşan oksijen kadar ihtiyacı vardı karanlığa. Çünkü karanlıkta kendisi oluyordu. Yüzündeki bütün maskeler bir anda yere düşüyor ve bir cam misali parçalanıyordu. Gece bu yüzden güzeldi işte! Bütün yalanlara sırt çevirme imkânı verdiği için. Gece yalan söylemesini beklemiyordu ondan ama aydınlık öyle değildi. Aldatıcıydı. Gülmesini istiyordu çünkü çevresinde insanlar vardı ve kendi gibi davranamıyordu. Bütün karanlık düşüncelerine gözlerini kapayıp yalan bir dünyayı kucaklıyordu aydınlıkta. Oysa istediği şey bu değildi. Kendi gibi yaşamak istiyor, olumlu-olumsuz bütün düşünceleriyle kabul edilmek istiyordu. Bencillik miydi bu? Belki, biraz… Ama en azından gerçek bir kavramdı! Mutluluk kavramı gibi hor kullanmıyordu bunu. Sadece bir maske olarak takmıyordu. Tek başına olduğu zamanlar mutluluk kavramına çok uzakken, bencilliğiyle baş başaydı. Tabi iyi-kötü bütün düşünceleriyle kabul edilmeyi istemesi bencillikse…

Elif D./Katilin Sözyaşları

10 yıl, 11 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

" Susuyorduk, bir fidan gibi..."

ve Kırmızı bir kadının sessiz aşkıyla dirildi,
Sisler içinde bir deli.
Göz çukurlarında tuzlu su perisi,
ve Yüzünde özgürlük izi ...

......

1kan/Y. -( elimde bir fidan, gezideyim.

10 yıl, 11 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

''Çıkarın beni bu duvarların arasından''İşte böyle sesleniyordu kafasının içerisinde ki ses.Çevresinde uzanan duvarlara baktı kapalı dört duvar ne bir pencere nede bir kapısı vardı.İçeride loş bir karanlık tek görebildiği duvar! Bir kaç saat kadar duvarların dibinde dolanıyor elleriyle her yanını yokluyor ama bir çıkış yolu yok,yüzünden gözlerine doğru damlayan ter damlaları ve dizlerinin titremesine teslim oluyor,duvarın dibine çöküp çaresizliğine ağlıyor. yorgunluktan gözlerini kapıyor,uykuya dalıyor.

Yüzüne vuran güneşin kavurucu etkisiyle uyanıyor,elleriyle gözlerine gelen ışık hüzmesini engellemeye çalışıyor sıcak! Nerede olduğunu bilmiyor uyuduğunda dar olan duvarların arasındayken şimdi gözü alabildiğine toprak ve kızgın kumlar üzerinde ayılmaya çalışırken buluyor kendini. ''bunlarda neyin nesi böyle!'' diyerek kendi etrafında bir tur dönerek bakıyor çevresine alabildiğine sonsuzluk görüyor,yürüyerek geçemeyeceği bir sonsuzluk.. Kendini bu seferde kızgın kumlara bırakıyor,ağzını toprağa gömüyor,dişlerinin arasında gıcırdayan kum taneleri..

Kulaklarında bir çınlama ve tekrar uyanış''lanet olsun'' tüm bu olanlarda neyin nesi.Soğuk sert bir demirin üzerinde ayılıyor.Çevresinde koşuşturan blue jeanli tayfalar gemide ve kimse onun varlığını umursamıyor. Olabildiğine mavi bir okyanus ''tüm bunlara son vermenin zamanı geldi'' demirlere tırmanıp kendi sulara atmadan önceden arkasına son kez bakıyor geminin devasa bir büyüklükte olduğunun şimdi farkında ama ''farkında olmasam daha iyi'' diye düşünüyor,bunlar bana zihnimin bir oyunu hiç biri gerçek olamaz, tüm bunlar gerçek olamaz..

Ömer Ç./neden yazıldığı belirsiz şeylerden.

11 yıl, 1 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

...
"Ben...Ben bir şair olmak istiyorum..." dedi karga, yarı mahcup yarı hevesli.
"Şair mi? Şair ha? Hem de o sesle!" diye alay etti bülbül, şaşırmış görünüyordu.
"Ses mi? Sesin ne önemi var ki?" dedi karga, şaşırma sırası ondaydı. "Kanatları kullanmak değil midir önemli olan?"
...

11 yıl, 2 ay     
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

Suç bizde değil ki;
Ensest bir ilişki, kağıt ile kalemin ki…
İşte hep bu yüzden sakat doğar, tüm aşk cümleleri...

11 yıl, 2 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Gündüzün kavurucu sıcağından uzak bir çöl gecesi. Etrafta ılık ve kuru esen rüzgarın uğultusu dışında hiç bir ses yok. Gözün alabildiğine kum denizi ve etrafta tek bir adam dışında hiçbir canlı yok. Öylece durmuş Doğu ufkuna bakıyor. Hiç kıpırdamadan, sanki nefes bile almıyor. Kalın bacakları, kolları ve boynu, uzun boyuna karşın hiçte garip durmuyor. İri yapılı ve dazlak adamın üzerinde dizlerinin altına varan siyah bir pardesü, altındaysa vücut hatlarını belli eden pantolon var. Üzerinde ne bir çanta ne de cep, çöl kadar düz ve sade bir varlık.

Güneşin doğuşuna yakın, tüm çölü kaplayan kanın tüten buharı yüzünden ayak bilekleri hizasında ince bir sis, tüm çölü örtmeye başladı. Adam bunun doğal bir koza ya da kuluçka evresi olduğunun farkındaydı. Doğu ufkundan başlayan pembe deniz yavaşça belirmeye başlıyordu. Bu koca kum çölünün üstü kalın ve koyu bir kan tabakasıyla kaplıydı ve şimdi ince sis her şeyi gizlemeye çalışıyordu.

Adam 'Artık harekete geçme vakti geldi.' dercesine başını öne eğip kaldırdı ve baktığı ufkun aksine Batı'ya dönüp yürümeye başladı. Hareketleri vahşi bir hayvana dokunmaya çalışan biri kadar dikkatli ve yavaştı ama acele etmesi gerektiği, kirpiksiz göz kapaklarının altındaki kara yuvarlaklardan belli oluyordu, gözlerinde korku ve endişenin parıltıları vardı. Tüysüz ve gri bir vücuda sahipti, kendi ırkı gibi Gözbebekleri olmayan kara gözleri vardı ırkının ve düz bir kesikten oluşan ağızları. Kulaklarının olması gereken yerde ''Y'' harfine benzeyen ve pasta dilimi şeklinde üç delik vardı. Kulak deliklerinin içinde siyah ve akışkan bir sıvı.

Ufuk her zamankinden daha vahşi bir kırmızıya sahipti ve Doğu ufkunda yağmur yağıyordu. Güneşin dokunduğu bulutlar kararıyor ve gökyüzünü karartıyordu Yağmur damlaları insan kadar olmalıydı ki adamın olduğu yerden bile fark ediliyordu. Yerde ki sisin altındaki kan hareketlenmeye başlamış ve etrafı garip bir uğultu kaplamıştı. Yerin derinliklerinden gelen İnsan seslerinin karmaşası ve coşkusundan sadece '' İn'' ve ''Kan'' kelimeleri ayırt ediliyordu. Adam hızlanmaya başladı, artık 'Av ' olduğunun farkındaydı. Koşar adım Batı'ya ilerliyor ve ardına bakmıyordu. Güneşin ona ne getirdiğini görmek istemiyordu ama altından gelen sesler neler olduğunu tek kelimeyle anlatıyor gibiydi ''Kan''.

......


/ Kaçış

11 yıl, 2 ay     
« geri 1 2 3 4
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar