Hissiz

7 puan

https://illekitap.blogspot.com/2019/11/m-lemariz-hissiz-hissiz-1.html

Öncelikle söylemeliyim ki yazarın okuduğum ilk kitabı kesinlikle değildi. Daha öncesinde yazarın historical romans türünde olan kitabı Safir'i okumuş ve çok beğenmiştim. Bu yüzden bu kitapta nasıl bir kalem beklemem gerektiğini biliyordum. Ama Safir'den sonra azıcık hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. Yanlış anlaşılmasın kitap kötü değildi sadece Safir'den sonra daha iyi bir kitap bekliyordum. Benim nazarımda ufak tefek kusurlar vardı. Kusurlar yanlış bir tabi gibi geldi şimdi olmamışlıklar diyelim biz.

Yazarın yanılmıyorsam ilk basılan kitabı Hissiz'di. Yanılıyorsam lütfen beni düzeltin. İkinci baskı da da bazı şeyleri düzeltmek mümkün olmamış sanırım bu yüzden kalan bazı olmamışlıklar vardı. Yorumumda detaylı bir şekilde yazacağım.

Umarım sevgili yazarımız bana alınmaz. Ama düşüncelerim bu yönde.

Kitabın öncelikle konusuna gelirsek, hayattan fazlasıyla darbe yemiş olan ve annesi tarafından hep şeytan olarak adlandırılan Alexander, gözüne kestirdiği bir çiftlik evinin peşine düşer. Yalnız o çiftlik evi aynı zamanda Alexander'ın çocukluk anılarında tek iyi olan şey olduğu için biraz daha yumuşak bir şekilde almaya ve sahibi olan Geoger'un kalbini kırmadan almaya çalışır. Ancak George'un da bir şartı vardır. Tek yakını, akrabası olan torunu Heaven'ın bir yıllığına Alexander'ın yanında kalması ve onun şehir hayatını tanıyarak çiftlik dışındaki hayatı yaşamasını istemektedir. Bir de ona uyan bir adamla evlenmesini dilemektedir. Bu konudan da Alexander'dan yardım talep ediyor. Bunun karşılığında da hiçbir şey istemeden çiftliği ona verecektir. Ama bu bir yıl içerisinde Alexander, Heaven'ın büyüsüne kapılır ve onunla beraber olursa bütün anlaşma fesih olup çiftlik direk Heaven'ın üzerine kalacaktır. Çok basit olan anlaşma aslında ne Heaven ne de Alexander için basit değildir. çünkü ikisi de birbirlerini ilk gördükleri andan itibaren içlerinde söndürülemez bir alex, arzu, sahiplenme tutuşmaktadır.

Alexander, içten içe kendini Heaven'a layık görmese de onu paylaşmaktan, başkasıyla olmasına tahammül edemezken kendini de ondan uzak tutamaz.

Heaven ise daha ilk gördüğünde Alexander'a vurulmuş ve onun dengi olmadığını düşünerek içerisinde ağrıyan kalbini teselli etmeye çalışmaktadır.


Öncelikle sevmediğim şeylerden bahsedeceğim sonrasında da çok sevdiklerimden. Birincisi ve en sevmediğim şey Alexander'ın bozuk plak gibi içinden ben şeytanım, ben bunu hak etmiyorum, ben cehennemde yanacağım tarzındaki kendine olan söylevleriydi. Tam olarak bu cümleler kaç kere geçiyor kitapta bilmiyorum ama birden fazla okuduk ve açıkçası bir iki yerde olsa tamam ama beni rahatsız edecek kadar çoktu. Açıkçası bir yerden sonra "amma kaprisli çıktın ya, anladık şeytansın, anladık cehennemde yanıyorsun" diye ben de içinden söylenmeye başladım. Keşke bu kadar üstelenmeseydi.

İkincisi, Alexander'ın holdinge gelip de Heaven benim nişanlım diye yaptığı ilan bana Judith McNaught'un Düşler Krallığı kitabındaki Royce'un Jennifer'ı halkına duyurduğu zamanki duyurusunu anımsatttı. Çok sevdiğim satırlardır normalde ve direk aklıma yazar da çok sevmiş ki benzerini kullanmış diye geldi. Keşke olmasaydı çünkü açıkçası bence gereksiz gibiydi. En azından ben öyle düşündüm. Cidden yazarım merak ediyorum o satırları neden ekledin? Sizin de mi çok hoşunuza gidiyordu Royce'un ilanı da kendi kitabımda kullanayım diye düşündünüz?


Sadece eleştireceğim kısımlar bunlardı. Şöyle bakınca çok önemli şeyler değil aslında normalde pek de rahatsız olmayacağım şeylerdir ama nedense beklentimin yüksek olduğu ve daha öncesinde severek okuduğum bir kitabı olan yazarların böyle detaylarına takılıyorum.


Sevdiğim kısımlara geçersek; Alexander'ın kuyruğunu sıkıştırıp Heaven'a döndüğü her satırdan çok keyif aldım. Adrian'ın Alexander'a haddini bildirircesine konuşmalarından da çok keyif aldım.


Adrian ile Alexander arasındaki ilişki çok güzeldi, bir yer de kardeş olabilmek için kan bağına ihtiyacının olmadığının en güzel göstergesiydi bence. Bunu çok çok sevdim.


Daniel ve Jasmine'de de bir ağabey olarak kız kardeşinin yanında olması muhteşemdi. Jasmine'in yalnız bir anne olarak dimdik, ayakta ve kendine yetmeye çalışır hallerine bayıldım. Kitaplarda güçlü kadınları, erkeklere muhtacı olmadığını bilen kadınları okumayı severim. Jasmine'de Josephine'de onlardandı. Bayıldım.


Marcus'a üzüldüğüm satırlarda oldu hayran olduğum satırlarda. Herkes Alexander derken ben sanırım ya Adrian ya da Marcus diyeceğim sanırım. İkisini Alexander'dan daha çok sevdiğimi hissediyorum.


Alexander'ın ben yazacak olsam çok fena süründürürdüm. Heaven'sız kaldığı o günleri öyle detaylı yazardım ki offf :D hak etti ama yani suçsuz yere kızı kaçıncı kırışıydı.

Ama baba Alexander'ı da daha fazla okumak istediğimi inkar edemem. Hani Heaven hamileyken Alexander'ın acemi baba adayı halleri çok eğlenceli olabilirdi.

Neyse yorumu çok uzattım. Geneline bakıldığında sevdim, ama dediğim gibi o iki şey olmasaydı çok daha fazla sevebilirdim. Sevgili Lemariz Müjde Albayrak, bir gün bu yorumu okursanız umarım bana söylediklerimden dolayı kırılmazsınız. Daha iyi olmanızı istediğim için açık yüreklilikle yazıyorum yorumu. Sizde daha iyi olabileceğinizin ışığını görüyorum. :)

Ahh bu arada bu kitaba daha başka bir kapak da olmazdı, tam kitabın kapağı olmuş :D <3

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »