Üftade, 55 adet değerlendirme yapmış.  (3/8)
Fedailerin Kalesi Alamut
Fedailerin Kalesi Alamut

6

Kitlelerin mutluluğunu düşünmek gerektiğini, hayatın ancak bu şekilde bir tatmin getirebileceğini bu kitapta bir kez daha öğrendim.. Neye sahip olursa olsun; uğruna can verenler, onu sevenler, para, güç, iktidar, sağlık, ZEKA.. hiçbir şeyin kendisini mutlu etmediği bir ruh hastasının hayatı. Bilge demiş Hasan Sabbah için kimileri. Bilge olan bilgili davranır. Eline insandan kılıçlar alıp cellatlık yapmaz. Yoksa bilginin ne anlamı kalır? Demek ki bu adam bilge falan değil. Çok bilmek insanı olgunlaştırmadıktan sonra bu insanı nasıl ''bilgin'' yapıyor, anlayamadım. Elbette ki bu kitaptaki kurgu ve konuşmalar için konuşuyorum. Bu kitabı okumamış olan bir şey kaybetmez bence. Okumuş olan da sürükleyici bir kitap okumuş olur. Ama buna kadar okunacak ne kitaplar var yahu.

Açlık
Açlık

10

Bu kitabı ilk kez gördüğümde mecazi bir açlık sanmıştım.. Bilhassa açken okudum, midemden gurultular gelirken.. Çok etkilendim... Bizler ihtiyaçların toplamına muhtaç bir varlığız ve biri dahi eksik olunca işlerin yoldan çıkışı bizleri sarsıyor. Bir insan acıkırsa neler yiyebilir? Çaresizlik nedir? Bizim ülkemizde de bu denli açlık yaşayan birileri var mıdır? İllaki yoksul insanlar var ama bu denli yoksul olan? En kötü 10 kapı gezse biri yemek verir bizde, iş arasak ve bulamasak ve desek ki ''bakın çok muhtacım, günlerdir açım'' O kapı defalarca kapansa da yüzümüze ''bende sana verecek iş yok ama al kardeşim şununla karnını doyur'' diyen bir vicdan sahibi çıkar. Çünkü benim ülkemin insanları gerçek bir kalp taşıyor... Kitabın kapağını önemseyenler için söylüyorum -benim için de önemli- kırmızı kapaklı olan bence çok hoş. Ama Varlık Yayınları'nınki çirkin, Bordo Siyah'ınki de güzel. Benim bu kitaba puanım tamamen yazanlara. Çünkü pdf den okudum. Ama Varlık okusam da 10 puan verirdim. Kapak için puan kırılmamalı. Nobel ödülünü sonuna kadar hak ediyor ve kesinlikle ölmeden önce okunması gereken 1001 kitaptan biri olmayı. Mükemmel benim için budur.

Lokanta
Lokanta

7

Yazarın dili çok acemi. Yer yer yapmacık diyaloglar var. Hatta o kadar yapmacık ki, gülümsemeden edemedim. İllaki bu alanda yabancı yazarlar daha kuvvetli yazıyorlar. Ama o kadar güzel bir olay örgüsü kurmuş ki, dilinin acemiliği gölgede kalmış. Cinayetler, tecavüzler, acı, biraz olağanüstülük, aile ve cezalandırma. O cezalandırma ki, işte gerçek hayatta da bunu istiyor gönüller. Kitap acıyla ilerlese de tatmin eden bir sonu var.... Yazar kalemini biraz daha kuvvetlendirdiğinde bu kitaptaki gibi merak uyandıracak fikirleri devam ederse çok başarılı olabilecek biri...

Hayvan Çiftliği
Burma Günleri
Burma Günleri

8

İngiliz'lerin, Hindistan'ı sömürdükleri dönemi anlatan bu romanı beğendim diyebilirim, zaten ben Orwell'ı çok severim. İngilizler'in yerlileri aşağılayışları, insan yerine koymayışları, tükürürcesine ''karalar!'' deyişleri gerçekten çok iyi işlenmiş. İşin kötüsü Hintlilerin üzerinde bu öyle etki etmiş ki onlar da, derilerinin rengi yüzünden ya da bir İngiliz olarak doğmamış oldukları için kendilerini aşağılık görüyorlardı. Bu halkın eti, sütü, ruhu sömürülmüş. Ve bu gerçekten çok acı... Tabi bunun dışında orada çalışan ya da görevli asil(!)lerin kendi hayatlarındaki birkaç olay işlenmiş. Bulunmaz bir kitap diyemem ama okunabilir.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

10

Bu kitabı lisedeyken 6 kere, canım sıkıldığında, boşta kaldığımda, aklıma geldiğinde tekrar tekrar okudum. Çünkü sonunu bilmemize rağmen elimizin tekrar gidebileceği bir kitap. Hani derler ya ''yolculuk önemlidir, varacağın yer değil'' bu kitap da biraz öyle işte.

Bekleyiş
Bekleyiş

9

Lin adlı doktor subay geleneklere uygun bir evlilik yapar, ama ileriyi göremez ve rastgele bir evlilik yapılmayacağını anladığında çocuğu bile olmuştur. Karısını hiçbir zaman sevmez. Zaman geçer, karşısına Manna adında -bana göre oldukça sığ- bir hemşire çıkar ve onunla bir gönül ilişkisi kurar. Öyle böyle zaman geçer, adam ne karısını boşayabilir ne Manna'dan ayrılabilir. Lin -bana göre- iki kadını da hak etmeyen, ikisinin de hayatını kötü etkileyen biri. Sevmeyi bilmeyen, sevgi gördüğünde de bunun kıymetini bilmeyen, burnu sürtülesice! :) Gerçi bir yandan da sorumluluk sahibi, çalışkan bir adam ama insan işte bir yerden kazanırken öte yandan yokuş aşağı yuvarlanmaya meyilli varlık. Bu kitaptaki en masum, en sevilesi, en düzgün karakter Shuyu'ydu. Yazık, sadık, kendi halinde, evinin bekçiliğini yapan bir anneydi. Kitabın sonuna kadar da bu masumiyeti hep devam etti. Manna'ya da yazık, o da hayatı dolaylı da dolaysız da Lin tarafından mahvedilmiş, gençliği gitmiş bir karakter. Lin efendi, kültürlü bir adam olsa da işte bir şeylerden vazgeçmeyi bilmeli ve asıl mutluluğu mesleğini devam ettirdiği yerde aramamalıydı. Bence her şeyi bırakıp köye dönmeli ve orada çocuğu ve karısıyla; o sakin, huzurlu hayatı yaşamalıydı... İş işten geçer yaş 50'ye varır vesselam.