eş-ŞİFÂ, Metafizik II

Hikmeti sevmek eyleminde felsefeyi teorik ve pratik diye ikiye ayırmamızı sağlayan başka bir anlam daha vardır. O da, hikmet veya bilgiyle aramızda bir mesafenin bulunduğunu zımnen içeren bir ifade olarak, bilgiyi sevmenin bir amaç değil, başlangıç ve hareket noktası olmasıdır. Çünkü biz, bilgiyi sevmiş olmakla sadece kendi konumumuz ve sözgelimi hikmetin sahibi olan Tanrı olmadığımız hakkında bir bilinç kazanırız. Hâlbuki bu noktadan hareketle insanın kendi nihai ve gerçek yetkinliğine doğru yürümesi gerekir. Bu durumda felsefe, insanı yetkinleştiren, ona varlıktaki gerçek yerini ve değerini kazandıran; doğayla, hemcinsleriyle ve Tanrıyla ilişkisini öğreten, hak ve ödevlerini belirleyerek insanı dönüştüren geniş bir anlam ve değer derinliği kazanır. Müslüman filozoflar, insanın nihai yetkinliğini Tanrıya benzemek veya teellüh diye tanımlarken veya metafizikçi filozof yerine müteellih terimini kullanırken hikmeti sevmenin bir amaç olmadığını, felsefenin gayesinin ve ödevinin de sadece insanı ve evreni teorik düzeyde anlamak değil, insanı değiştirmek ve dönüştürmek olduğunu söylemiş olmaktaydılar. Bu anlamda felsefe ahlâk, bilmek ise ahlâklı olmak demektir. Bunun öğrenme sürecindeki karşılığı ise, doğa veya matematik ilimlerinden metafizik ilmine geçiş yapmamızdır. Bu yönüyle bütün ilimler, varlık hakkında insana tikel bir bilgi vermenin yanı sıra Metafizikin konusuna giren şey hakkında da bir ima veya işaret taşır. Böylelikle insan, tikel bilgilerden kendinde varlık, varlık olmak bakımından varlık hakkındaki bilgiye geçiş yaptığı gibi hikmeti sevmek, yani felsefe yapmaktaki amaç da gerçekleşir.İbn Sinanın ölümsüz eseri Metafizik, sadece İslam dünyasındaki felsefe, kelam ve tasavvuf hareketlerinin doğrultu ve gidişatını belirlediği için değil, bunun yanı sıra felsefenin evrensel kültürdeki anlamının yeniden yorumlanmasına sağladığı katkıyla da bütün düşünce tarihinin başyapıtlarından birisi olmuştur. Böylesine önemli bir düşünür olmasına rağmen İbn Sina ve eserleri, layık olduğu ilgiyi görmüş sayılamaz. Üstelik bu durum İbn Sinaya özgü de değildir. İslam düşüncesinin değişik disiplinlerinde insanı, insanın Tanrı, âlem ve toplumla ilişkilerini, evreni, evren içinde insanın konumunu ve yerini entelektüel duyarlılık ve derinlikle işleyen düşünürlerimizin hemen hiçbiri gereken ilgiyi görmemiştir. Bunun pek çok nedeni zikredilebilir, ama muhtemelen en önemlisi, çağdaş araştırmaların doğrultusunu ve genel çerçevesini oryantalist araştırmaların belirlemiş olmasıdır. Oryantalist araştırmalar, özellikle tarihten tevarüs edilmiş İslam hakkındaki bilinçaltı tasavvurun da etkisiyle, özelde İslam felsefesinin ve genel anlamda da İslam medeniyetinin hiçbir alanda özgün bir ürün vermediği ön kabulünden hareket etmiştir. Neticede ise büyük bir medeniyet, en iyimser yorumlarda bile bir iktibas ve intihal medeniyeti sayılmış, kurucularının önceki kültür ve felsefeleri nasıl geliştirip dönüştürdükleri, kendi kültür ortamlarında artık büsbütün etkisizleşmiş ve silinmiş düşünce ve eserlerin bir çeviri sürecinin ardından bir dünya medeniyetinin yapı taşı haline nasıl gelebildikleri dikkate bile alınmamıştır. Öte yandan oryantalist araştırmalar, araştırmacıların mesleki arka planı ve formasyon eksikliği nedeniyle olsa gerek, daha çok kültür tarihi niteliğindeki araştırmalara odaklanmış, ana fikre ve esasa ilgi göstermemiş/gösterememiştir. Böylelikle İslam düşüncesi hakkında nesnel yargılar verecek bir derinlik ve donanıma sahip olma imkânı, işin başında ortadan kalkmıştır. Bu bakış açısı zaman içinde kısmen değişse bile temelli bir değişim yaşandığı söylenemez.İslam dünyasındaki araştırmalar ise, genellikle oryantalist çalışmaların etkisinde gelişmiştir. Modern dönemde siyasi ve toplumsal sorunlarla irtibatlı olarak İslam dünyasında gelişen yeni bilinç ise, başlangıçtan beri bu coğrafyada üretilmiş teorik birikimi ve bu birikimi ortaya çıkaran müesseseleri suçlama eğiliminde olmuş, Rönesans ve endüstri devriminin arka planını teşkil eden eski Yunana dönüş miti, geleneksel bazı düşünce ve yaklaşım kalıplarıyla da örtüşerek, İslam dünyasına tahripkâr bir selefilik olarak yansımıştır. Müslümanlar, onlarca yerel-kültürel unsuru kendi anlam dünyasında harmanlamış zengin bir Medeniyetin tecrübe birikimiyle çağdaş sorunlarına felsefî bir bakış geliştirememiş, pratik ve güncel sorunlarını bu birikimden hareketle çözme yolunu seçmemiş, çözmeye kalkıştıklarında ise savunmacı bir refleksi soğukkanlı ve derinlikli bir araştırma sürecine yeğlemişlerdir. İslam düşüncesinin boyutlarını keşfetmeye dönük gayretler ise, burada tadat etmeye gerek olmayan pek çok nedenle, yeterli ve tatminkâr sonuçlar elde edememiştir. Modernleşmenin görece başarılı sonuçlar ve ürünler vermesiyle paralel olarak, çağdaşlaşma olgusunu ve medeniyet krizini daha derin ve sancılı yaşayan Türkiyedeki durum da pek farklı değildir: İslam düşüncesi hakkındaki kanaatler, ikincil ve üçüncül literatüre dayalı genellemelerdir ve metinlerle desteklenmesi mümkün olmayan yargılardan ibarettir. İşte İbn Sinanın eserlerini çevirmenin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Kanaatimizce, eş-Şifânın bugüne kadar Türkçeye çevrilmemiş olmasının ne kadar büyük bir boşluğa yol açtığı, çeviri projesinin tamamlanmasıyla Türkiyedeki teorik felsefe-kelam ve tasavvuf araştırmalarının perspektifini değiştirmesiyle anlaşılacaktır.Bu noktada çeviri ve eser hakkında da birkaç şey söyleyebiliriz: Çevirinin daha önce yayınlanan birinci cildinin ilk bölümlerinde Metafizik ilminin konusu, meseleleri, gayesi ve faydası ortaya konulmuştu. İbn Sina Metafiziğin konusunu varlık olmak bakımından varlığın incelenmesi olarak tespit edip Tanrı, ilk sebepler veya dört nedenin metafiziğin konusu olabileceği iddialarını -gerekçelerini de ortaya koyarak- çürütür. Öte yandan varlıklar tek tek inceleme konusu olamayacağına göre, bunların üst kategorilerde toplanması ve var olma niteliklerinin soruşturulması kaçınılmazdır. Bu nedenle, öncelikle zorunlu ve mümkün diye ayrılıp zorunlu ve mümkün varlığın özellikleri incelenmiş, ardından mümkün varlıkların temel kısımları ve dokuz araz kategorisi; varlık ve birliğin türleri konumundaki şeylerle bütün varlığa yüklem olan genel kavramlar incelenmiştir. Böylece Metafizik, varlığın bütünü hakkındaki tümel ve genel kavramları ve yüklemleri ele almıştır. İkinci ciltte ise, illetler ve malûller, dört illet, İlk illetler, Zorunlu Varlık ve nitelikleri, bütün varlığın Zorunlu Varlıktan çıkması, Peygamberliğin mahiyeti, âhiret, ahlâk ve siyaset meseleleri ele alınmıştır.İbn Sinanın Metafizikteki dilinin ve üslubunun güçlüğü, uzmanlarınca bilinen bir husustur. Filozof, sıkça zamirler kullanmış, bazen itirazî kayıtların anlamı takibi güçleştirdiği uzun cümlelerle gerçekte özet sayılabilecek bir eserde düşüncelerini ifade etmeye çalışmıştır. Zamirlerin merciinin tespiti özel bir çabayı gerektirdi. Uzun cümleler, anlama zarar vermeyecek şekilde bölünerek iki veya üç cümle halinde tercüme edildi. Çeviri yapmanın neticede bir okuma ve yorumlama tarzı olduğunu hatırda tutarak, terimlere uygun karşılıklar vermeye çalıştık. Çevirinin metinle birlikte basılıyor olması, aslına bağlı bir çeviriyi zorunlu kılsa bile yine de olabildiğince anlaşılır bir dil kullanmaya gayret ettik.Çeviride karşılaşılan güçlüklerden birisi de tahkikli neşirdeki sorunlardı: Tahkikli neşirde yazımda, kelime tercihlerinde ve paragraflara ayırmada bir takım yanlışlar olduğu gibi bazı yerlerde de kelime düşmeleri gözlenmiştir. Bu zorlukları aşmak için eserin Ayasofya (2442) ve Carullah (1424) numaralı nüshalarına başvurduk. Arapça baskıdaki nüsha farklılıklarının gösterildiği kısımda yanlış tercihlerin doğrusu varsa doğrusunu ana metne koyduk. Doğru kelime, tahkik kısmında yoksa ve diğer yazmalarda bulunuyorsa tercih ettiğimiz doğru kelime veya ifadenin hangi yazmada bulunduğunu son notta belirttik. Kelime atlamalarında da aynı yöntemi takip ettik. Paragrafları yeniden düzenledik ve birinci cildin devamı olacak şekilde numaralandırdık. Bu vesileyle, çeviriyi titizlikle redakte eden ve metinler arası üslup ve kavramsal birliğin sağlanmasında yararlı katkılar sağlayan Şifâ projesi editörü Dr. Muhittin Macite; son okumayı yapan ve çeviriyi metinle birlikte yayımlamanın güçlüklerini maharetle aşan Ferruh Özpilavcı ve Abdulkadir Coşkuna teşekkürü bir borç sayarız. Son olarak hikmeti sevenlerde büyük bir heyecan ve ilgi uyandıracağını umduğumuz eş-Şifânın tercüme projesini gerçekleştirme hedefinde Litera Yayıncılıkı tebrik eder, bu meşakkatli işin üstesinden gelmesini umutla temenni ederiz.

Hikmeti sevmek eyleminde felsefeyi teorik ve pratik diye ikiye ayırmamızı sağlayan başka bir anlam daha vardır. O da, hikmet veya bilgiyle aramızda bir mesafenin bulunduğunu zımnen içeren bir ifade olarak, bilgiyi sevmenin bir amaç değil, başlangıç ve hareket noktası olmasıdır. Çünkü biz, bilgiyi sevmiş olmakla sadece kendi konumumuz ve sözgelimi hikmetin sahibi olan Tanrı olmadığımız hakkında bir bilinç kazanırız. Hâlbuki bu noktadan hareketle insanın kendi nihai ve gerçek yetkinliğine doğru yürümesi gerekir. Bu durumda felsefe, insanı yetkinleştiren, ona varlıktaki gerçek yerini ve değerini kazandıran; doğayla, hemcinsleriyle ve Tanrıyla ilişkisini öğreten, hak ve ödevlerini belirleyerek insanı dönüştüren geniş bir anlam ve değer derinliği kazanır. Müslüman filozoflar, insanın nihai yetkinliğini Tanrıya benzemek veya teellüh diye tanımlarken veya metafizikçi filozof yerine müteellih terimini kullanırken hikmeti sevmenin bir amaç olmadığını, felsefenin gayesinin ve ödevinin de sadece insanı ve evreni teorik düzeyde anlamak değil, insanı değiştirmek ve dönüştürmek olduğunu söylemiş olmaktaydılar. Bu anlamda felsefe ahlâk, bilmek ise ahlâklı olmak demektir. Bunun öğrenme sürecindeki karşılığı ise, doğa veya matematik ilimlerinden metafizik ilmine geçiş yapmamızdır. Bu yönüyle bütün ilimler, varlık hakkında insana tikel bir bilgi vermenin yanı sıra Metafizikin konusuna giren şey hakkında da bir ima veya işaret taşır. Böylelikle insan, tikel bilgilerden kendinde varlık, varlık o... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
975-6329-11-4

Etiketler: din felsefesi

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

emresb
1 kişi

Okumak İsteyenler

Esma Aygn Ykn
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski