Küreselleşme ve Din / İnsanî Küresel Yönetişim

Durum DeğerlendirmesiHiçbir şey, modern seküler duyarlılığı, dünya çapında dinin siyasî hayatın merkezine geri dönüşünden daha fazla sarsmamış, kızdırmamış ve şaşırtmamıştır. Sözkonusu dinî diriliş, hem mâzimizi aşma hem de geleceğimizi öngörme yeteneğimizle alay edercesine, benzersiz ve radikal bir teknolojik icat çağıyla buuşmaktadır. Bu teknolojik icat da ancak yeni yeni farkına vermaya başladığımız şekillerde modernitenin hayat alanını ve duyarlılığını sarsmaktadır. Yeni binyıl için böyle bir başlangıç, hem gezegenimizin sâkinleri olan insanların maddî ve ruhanî hayatını yükseltecek olağanüstü fırsatlır hem de insanoğlunun saadetine, hatta bekasına yönelik ciddî tehlikeler sunmaktadır. Çağımızın ironileri arasında, Aydınlanmanın ihtişamlı vaadlerini aşan teknolojik dinamizm ile gerçeklik tasavvurumuzu şekillendirmede ilim ve aklın rolüne yönelik yeni bir şüphecilik dalgasının tuhaf bir karışımı bulunmaktadır.Dinî diriliş birçok biçimde ortaya çıkmaktadır; hepsi sevindirici değildir, ama kesinlikle hepsi müteessif olunacak bir vakıa, hele tehdit hiç değildir. Yeni din dalgası, esas olarak nefatif bir ruhanî enerji tarafından, yani modernliği olumsuzlamaya yönelik kayıtsız ve aşırı hareketler tarafından canlandırıldığı oranda, beşerî imkanları yıkıcı olmaya, özgürlüğü inkâr etmeye, hakikate yönelik inhisarcı bir erişim iddia etmeye, kurtuluş vaadlerinde öte dünyacı olmaya ve insanlığa müsbet ilerleme yolları sunmakta başarısız olmaya meyleder. Bu durum, ılımlı hassâsiyetler katında, örgütlü dinin aşılması gereken bir engel olduğu şeklinde yaygın kanaatiyeniden canlandırır. Ancak bu dinî teceddüt içerisined, şahsiyetin ruhanî yönünün yeniden onaylanması, beşerî varlığın kalbinde yatan kutsal ve gizem arayışı ve beşerî dayanışmanın benimsenmesi ile irtibatlı olan daha müsbet ve özgürleştirice başka enerjiler de bulunmaktadır; sözkonusu enerjiler, ruhî özlem ve dinî geleneğin birçok sahih biçim alabileceğine ve bunların bize hiçbir beşerî vasıtanın hatasız olarak anlayamayacağı hakikat ve nihaî gayeye dair ilham verici sayısız metafor sunabileceğine dair bir kabul ile de irtibatlıdır.Şüphesiz, bu son zamanlardaki dinî cazibenin bir kısmı, kontrolden çıkmış tüketimciliğin (consumerism) ve sahte evrenselciliğin homojenleştirici etkilerine karşı bir panzehirdir; bu tüketimcilik ve sahte evrenselcilik, kapitalizmin en son safhasını temsil eden ve Batının kendi hakimiyeti altında ilk dünya mega-medeniyetini kurma yolundaki hırslı projesi olan yeni post-Marksist ekonomizmle irtibatlıdır. En yenilikçi piyasa uygulamalarının ana kaynağı, yeni ekonomist global ideolojinin en faal müteahhiti ve gezegen çapındaki askerî cesareti ve müdahaleci diplomasi sayesinde ?hukuk ve düzen?in en kararlı ve en mahir garantörü olarak ABD, gelişmekte olan bu global dramada hususî bir yol oynamaktadır. Yaratıcılık, türün intiharı ve dinî uyanış arasındaki bu savaş gelecek teknoloji, genetik mühendisliği, robot teknolojisi (robotics) ve moleküler elektronikteki devrimci dönüşünlerin muhtemelen ilk olarak kimlik ve varoluş hakkında derin ve dramatik soru(n)lar ortaya koyacağı sınırlarda bulunan odur. Kimlikler ve köklü meseleler hakkındaki böyle bir mücadele elbette, tüm dünyada yankı bulacaktır ve her ne kadar kuvvetli olsa da hiçbir ülkenin sınırları içerisine hapsedilemez, hatta orada merkezîleştirilemez.Biz kimiz? İcad ettiğimiz makinaları denetleyebilir miyiz? Hatta ömrü uzatmak, insanoğlunu tasarlamak, mutlak kudret ve ölümsüzlük rüyalarını (ve kâbuslarını) gerçekleştirecek şekilde software ve hardwarei indirmek gibi korkutucu güçlerin tasarrufumuzda olmasını istiyor muyuz? Araştırma ve uygulamaya sınırlar koyup böylece Aydınlanma mirasının en temel kaidesine, araştırma ve bilgi edinme özgürlüğüne meydan okumalı mıyız? Özgürlük ve kuralları arasında yeni bir dengeyi nasıl kuracağız? Geleceğin otorite yapılarını hangi sınırlarla tanımlayacağız? Hangi müesseseler kanunları tatbik edecek ve adalet dağıtacak? Şimdilik bu soruların ibtidâî biçimleri, internet üzerindeki fikir hakları, offshore para aklama ve vergi limanları gibi meselelere ilişkin olarak sorulmaktadır. Devlet, bu zayıflayan teritoryalite (sınırsallık) çağında, en azından para ve seçkinlere yönelik yeni düzenleyici etkinlik usûlleri arayışındadır. Ancak bu meseleler, olacakların sadece habercisidir; insan klonlama, önceden anladığımızşekliyle beşerî evrimin özerkliğini muhafaza ile sosyal olarak yönetilen ve arkı ıslah ihmini (eugenics) neredeyse kaçınılmaz olarak ilimlerin tâcı kılacak olan evrimci bir süreç arasında bir seçim yapmaya zorladığında olacakların işaretidir. Biz ayrıca, yapay zeka, ölüm tehlikesi içeren vazifelere gönderilebilecek harika robotlar veya daha kötüsü, risksiz ve zayiatsız olarak daha az gelişmiş bir düşmanı imha etmek üzere programlanabilen robot orduları ve hava kuvvetleriyel ilgili dış sınırlara dair seçimlerle de karşı karşıyayız. Teknolojik ivme, kapalı kapılar ardında alınan kararlar ve iktisadî/siyasî ihtiraslar tarafından bu tür soruların sorulması, engellenmeden önce, sözkonusu soruları kendisine biaen vaz edebileceğimiz ruhanî bir zemine müthiş bir şekilde ihtiyacımız yok mu?Bir yandan, dinin, ortaya çıkmakta olan bu iktisadî, siyasî ve kültürel kuvvetlerle ilişkisi, histeriden pek farklı bir şeyi ifade etmeyen refleksif bir gösteriş ve serpiliştir. Yunan asıllı ortodoks din adamı, Başpiskopos Christodoulosun samimî feryadı tipiktir: ?Direnin sevgili hıristiyanlar, globalleşme ve dinî marjinalleşme kuvvetleri sizi ele geçirmeye kararlı.? Böyle algılanan mücadele, modernitenin tehditkâr aşırılıklarına ve onun eşliğinde küre-çapındaki sahte bir evrenselciliğe karşı olmaktan ziyade, akılsızca, bizzat moderniteye karşıdır. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) (ve onunla kardeş müesseseler olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonuna ([IMF]) atfettikleri globalleşmenin yol açtığı haksızlıklara karşı Seattle caddelerinde gösteri yapanlar ve Fransada bir McDonaldsı vahşice tahrip edenler, meydan okuyucu tutumlarıyla tarihin akışını durdurmanın mümkün ve matlup olduğu şeklinde basit görüşü paylaşmaktadırlar. Bu kitabın iddiası, hastağın da tedavisinin de bu kadar aşikar olmadığı, ferdî ve kolektif geçmişimizi derinlemesine araştırmamız gerektiği ve hangi dinî, kültürel veya siyasî biçim içinde olurlarsa olsunlar insanlığın pozitif enerjilerini harekete geçirebilecek mümtüz bir geleceğe dair öncü görüşlere ihtiyacımız olduğu şeklindedir. Globalleşen gerçeklik inkâr edilemez olduğundan, eleştirel bir ahlâkî ekümenizmin zamanı gelmiştir. Eleştirel unsur, sadece bir insan hakları kültürünün kapsamlı öncülleriyle tuturlı olan ahlâkî yönelişlerin onaylanmasını temin eder. Tam da bu ekümenik an geldiğinden dolayıdır ki, yaygın bir korku, önsezi ve geçmişin kapalı ve katı yapılarına sığınma yönünde bir eğilim bulunmaktadır; bu eğilim, hem gelenekçi bir geçmişe, hem de at gözlüklü bir sekülerizme doğru olup, özgürlük, akıl ve özerkliğe yönelik modern dürtünün yozlaşmasını temsil eder.Meydan okumanın karmaşıklığı, kullanışlı bir şekilde hayır-şer ikilamine veya bu ya da şu köktenciliğin güvenilir çözümlerine indirgenebilir olmamasından kaynaklanır. Siyasî hassâsiyet konusunda egemenlik, teritoryal devlet ve self-determinasyon hakkı ile ilgili fikirler de dahil olmak üzere modernitenin başlıca eğilimlerini kayıtsız şartsız onaylamak mümkün olmadığı gibi, bu tür tanımlayıcı kategorilerin, ?ulus-devletin sonu?, ?sınırsız dünya?, ?yeni bir ortaçağcılık (medievalism)? veya ?tarihin sonu? gibi parlak ibarelerle aşıldığını iddia etmek de faydasızdır. Çağ için daha uygun olanı, ?negatif kabiliyet? gibi fikirler ?sözkonusu negatif kabiliyet, cevap için vaktinden önce baskı yapmayan ?olgun bir akıl tasavvur eden İngiliz şair John Keatsden mülhemdir-. Şüphenin; bilinebilirliğin dış sınırı olarak kabul edilebilirliği, insan hayatının büyük sısmının, mahiyeten ?karaka bağlanamaz?, muallakta olan seçimlerden oluştuğu yolundaki postmodernist ısrar içerisinde ortaya konulan bir vurgudur. Doğulu düşünce modelleri de faydalıdır; bunlar belki de tam vâzıh şekilde, ?zıtların, tecrübe edilen gerçeklik içinde birlikte varoldukları ve kötürüm edici tahriflere sebep olmaksızın ortadan kaldırılamayacakları? görüşünü benimseyen Hindu dünya görüşünde tecessüm eder. Bu tür anlayışlar, gelişimin klasik Yunan misarı üzerine temellendiren Batıda kolayca kabul edilemez; çünkü sözkonusu miras, bilgi, düşünce, eylem ve inanç konusunda bir ya/yahut temeli üzerine kuruludur. Burada kolayca birbirine karıştırılabilecek iki unsur bulunmaktadır. İlki, maharet ve zekayla ilgili birçok konuda yetenekli olan beşerî aklın, gerçekliğin tamlığını anlamaya gelince eksik kalmasıdır. İkincisi, seçenekleri ikiliklere bölmeye yarayan akılcı aracın, alternatiflerin kavrandığına dair bir tevehhüme yol açmasıdır; ama gerçekte o, indirgemeci ve özcüdür, gerçekliğin yeterli bir şekilde ya ?bu? ya da ?şu? olarak anlaşılabileceğini sanmaktadır.

Durum DeğerlendirmesiHiçbir şey, modern seküler duyarlılığı, dünya çapında dinin siyasî hayatın merkezine geri dönüşünden daha fazla sarsmamış, kızdırmamış ve şaşırtmamıştır. Sözkonusu dinî diriliş, hem mâzimizi aşma hem de geleceğimizi öngörme yeteneğimizle alay edercesine, benzersiz ve radikal bir teknolojik icat çağıyla buuşmaktadır. Bu teknolojik icat da ancak yeni yeni farkına vermaya başladığımız şekillerde modernitenin hayat alanını ve duyarlılığını sarsmaktadır. Yeni binyıl için böyle bir başlangıç, hem gezegenimizin sâkinleri olan insanların maddî ve ruhanî hayatını yükseltecek olağanüstü fırsatlır hem de insanoğlunun saadetine, hatta bekasına yönelik ciddî tehlikeler sunmaktadır. Çağımızın ironileri arasında, Aydınlanmanın ihtişamlı vaadlerini aşan teknolojik dinamizm ile gerçeklik tasavvurumuzu şekillendirmede ilim ve aklın rolüne yönelik yeni bir şüphecilik dalgasının tuhaf bir karışımı bulunmaktadır.Dinî diriliş birçok biçimde ortaya çıkmaktadır; hepsi sevindirici değildir, ama kesinlikle hepsi müteessif olunacak bir vakıa, hele tehdit hiç değildir. Yeni din dalgası, esas olarak nefatif bir ruhanî enerji tarafından, yani modernliği olumsuzlamaya yönelik kayıtsız ve aşırı hareketler tarafından canlandırıldığı oranda, beşerî imkanları yıkıcı olmaya, özgürlüğü inkâr etmeye, hakikate yönelik inhisarcı bir erişim iddia etmeye, kurtuluş vaadlerinde öte dünyacı olmaya ve insanlığa müsbet ilerleme yolları sunmakta başarısız olmaya meyleder. Bu durum, ılımlı hassâsiyetler... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
975-6614-13-7

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

БУРАК
1 kişi

Okumak İsteyenler

sbryc
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski