Aleviliğin Kökleri / Abdal Musa’nın Sırrı

Helenler, Latinler ve Bizanslılar bu coğrafyayı binlerce yıl boyunca işgalleri altında tuttular. Bu topraklar üzerinde, su kemerleri, köprüler, tiyatrolar, kamu binaları ve mabetler inşa ettiler. Şehirler, saraylar kurdular, saltanatlar sürdüler. At bindiler, kılıç kuşandılar, ordular düzdüler. Geçmişin istilacıları bu topraklar üzerine doğal olarak kendi hayat tarzlarını, kültürlerini ve inançlarını da yaymaya çalıştılar. Ne var ki Anadolu halkı kendisine dışarıdan dayatılan ithal inanç ve kültürleri asla benimsemedi. Binlerce yıl sürmüş istilalarının sonunda Anadolunun kültür hayatında onlara ait ne varsa onlarla beraber, geride hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu. Anadolunun birçok yerinde uzun sürmüş işgallerin fiziki kalıntıları bulunmakla beraber, bugün Anadolu insanının yaşayışında, inancında ve kültüründe Helen, Latin ve Bizans etkisine rastlamak hemen hemen imkânsız gibidir. Şairin dediği gibi, bu toprakların ‘nazlı, seher-sabah uykularını parçalayan istilacılar, bir gölge bile bırakmadan geçip gittiler.Sel gitti kum kaldı. Luvi kültürü bu coğrafyada on bin yıldır varlığını sürdürüyor. Luviler, bu toprakların sesiz sahipleri ve en eski yerlileri aramızda yaşamaya devam ediyorlar. Luvilerin (Kelimeyi özgün hali ile önündeki ‘Ayı düşürmeden telaffuz edecek olursak Aluvilerin) bugün adına Aleviler dediğimiz inanç topluluğunun ataları oldukları, yadsınamaz ve inkâr edilemez bir doğru olarak geleneksel bilgilerimizi alt-üst ediyor, ezberlerimizi zorluyor. Hiçbirimiz doğruları ihmal ederek entelektüel dünyanın içinde yer almaya devam etme ayrıcalığına sahip değiliz. Hiç kimse cebindeki bir avuç çöl kumu ile bu muazzam geçmişin, bu görkemli mirasın üzerini ebediyen örtme becerisini gösteremez. Tarih ‘gayri kabil-i rücu olarak yaşandı ve çok gerilerde kaldı. Zaman tünelinde geçmişe yolculuk yapıp, tarihi olayları geleneksel bilgilerimize uygun olarak yeniden biçimlendirmemiz de mümkün değil. Bütün yalınlığı ile birer birer ortaya çıkan gerçekler karşısında ‘işte sizin geçmişiniz budur diyerek önümüze konan hayali ve hamasi safsatalara inanmaya devam etmemiz tarihi değiştirmeyecektir.

Helenler, Latinler ve Bizanslılar bu coğrafyayı binlerce yıl boyunca işgalleri altında tuttular. Bu topraklar üzerinde, su kemerleri, köprüler, tiyatrolar, kamu binaları ve mabetler inşa ettiler. Şehirler, saraylar kurdular, saltanatlar sürdüler. At bindiler, kılıç kuşandılar, ordular düzdüler. Geçmişin istilacıları bu topraklar üzerine doğal olarak kendi hayat tarzlarını, kültürlerini ve inançlarını da yaymaya çalıştılar. Ne var ki Anadolu halkı kendisine dışarıdan dayatılan ithal inanç ve kültürleri asla benimsemedi. Binlerce yıl sürmüş istilalarının sonunda Anadolunun kültür hayatında onlara ait ne varsa onlarla beraber, geride hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu. Anadolunun birçok yerinde uzun sürmüş işgallerin fiziki kalıntıları bulunmakla beraber, bugün Anadolu insanının yaşayışında, inancında ve kültüründe Helen, Latin ve Bizans etkisine rastlamak hemen hemen imkânsız gibidir. Şairin dediği gibi, bu toprakların ‘nazlı, seher-sabah uykularını parçalayan istilacılar, bir gölge bile bırakmadan geçip gittiler.Sel gitti kum kaldı. Luvi kültürü bu coğrafyada on bin yıldır varlığını sürdürüyor. Luviler, bu toprakların sesiz sahipleri ve en eski yerlileri aramızda yaşamaya devam ediyorlar. Luvilerin (Kelimeyi özgün hali ile önündeki ‘Ayı düşürmeden telaffuz edecek olursak Aluvilerin) bugün adına Aleviler dediğimiz inanç topluluğunun ataları oldukları, yadsınamaz ve inkâr edilemez bir doğru olarak geleneksel bilgilerimizi alt-üst ediyor, ezberlerimizi zorluyor. Hiçbirimiz doğ... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
1 puan

Alevilerin bir kesimini İslam dışına çekmek için kampanya yürütülüyor. Tez için tarihsel bir kök oluşturuldu. Alevilik İslam’dan daha çok Hıristiyanlığa yaklaştırılıyor. Ermeni Silvanus’un aslında Pir Sultan Abdal olduğu ileri sürülüyor.
"Alevilik İslam'ın içinde mi, dışında mı?" sorusu etrafında süren popüler tartışma, son yıllarda sıkça yapılır hale geldi. Aleviliği İslam'ın dışında görenler için yeni tarih tezleri büyük ilgi görüyor. Son dönemde ‘Aleviliğin Gizli Tarihi’ gibi kitaplarla bu inanç Hıristiyanlıktan doğmuş gibi yansıtılmaya başlandı. Ancak araştırmacı Hamza Aksüt ve arkadaşları, Aleviliğin geçmişine dair bu tezlerin tahrifatla yapıldığını ortaya çıkardı.

Aleviliği, Hıristiyanlığın bir mezhebiyle irtibatlı gösteren yazarların başında Erdoğan Çınar geliyordu. ‘Aleviliğin Kökleri’ gibi kitaplara imza atan yazarın iddialarını birçok Alevi sahiplendi. İddiaya Türkiye ve yurt dışındaki çeşitli sivil toplum örgütleri de sahip çıktı. Bu kampanya, Marksist çizgiden kopup Pir Sultan Abdal dernekleri gibi Alevi sivil toplum örgütlerinin içinde yer alan isimler üzerinde daha etkili oldu. “Alevilik İslam'ın dışındadır” görüşünü savunanlar için bu yeni tarih tezi, geçmişi anlama adına tutunacak bir dal oldu. Söz konusu derneklerle bağı olan çeşitli isimlerin Çınar'ın kitaplarını okuduktan sonra kiliselere gittiği, kitaba uygun biçimde Alevi ocakları ile kiliseler arasında bağ kurduğu belirtiliyor.

Aleviliği İslam dışı gören Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu'nun içinde görev yapan dedelerden biriyle geçen yıl konuşurken şunu söylemişti: “Aleviliğin İslam'dan daha çok Hıristiyanlıkla ortak noktası var.” Alevi ocakları üzerine araştırmalarıyla tanınan ve Erdoğan Çınar'ın tezlerine karşı çıkan Hamza Aksüt de bu tahrifatın yansıması ile karşılaşmış. Bir öğretmen akrabası, "Pir Sultan, Bizans döneminde yaşamış, senin bu konuda bilgin var mı?" sorusunu yöneltmiş. Alevi inançlı Araştırmacı Aksüt, bu yaklaşımı Alevilerin tarih alanındaki yetersizliğine bağlamış ancak araştırmacı yazarlar Ünsal Öztürk ve Hasan Harmancı ile birlikte Çınar’ın kitaplarını inceleyince ‘Aleviler üzerinde art niyetli oyun oynandığını’ fark etmiş. Erdoğan Çınar'ın tezlerine karşı ‘Alevi Tarih Yazımında Skandal’ adlı bu üç ismin yazdığı kitap, Yurt Kitap Yayınları'ndan geçen günlerde çıktı.

Bu kitap Erdoğan Çınar'ın yaşayan bir topluluk olan Aleviler için yepyeni, sıfırdan bir tarih oluşturmaya çalıştığını anlatıyor. Çınar, Alevilik ile Hıristiyanlık arasında kurmaya çalıştığı bağı, ilk kitaplarında pek açıktan göstermiyordu; fakat iki yıl önce çıkan kitabında bunu gizleme gereği duymadı. 2004 yılında bu kitapları yazan Çınar, “Alevi kamuoyu entelektüel kesiminde bir aydınlanma başladı. Yüzyıllardır Şia tarihini ve İslamiyet’in hilafet kavgalarını Alevi tarihi diye yutturdunuz bu millete.” diyor. Çınar’ın bu görüşleri anlattığı dört kitabı 20 binden fazla sattı.

Çınar kitaplarında, Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Paulikienliği ‘Alevilik’, kiliseleri ‘Alevi ocağı’, kilise kurucularını ‘dede’ olarak sunuyor. Bizans döneminde yaşayan Paulikienlerin etnik kökeni büyük oranda Ermenilerden oluşuyor, ismini Paul'den alan bu topluluk Hıristiyanlığın bir mezhebi.

Aslında yazar bu tezlerini birkaç farklı kaynaktan alarak oluşturdu; Strabon'un Coğrafya kitabı, Sicilyalı Peter'in notlarından oluşan Bizanslı Heretiklerin Tarihi adlı kitabı, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, Bizans Kraliçesi Anna Komnena'nın kitabı gibi. Alevi kamuoyunun önüne ise “Bizans kayıtlarına inerek Aleviliği araştırdım.” diye çıktı. Türkiye'de Grekçe bilen pek olmadığından kimse bunu sorgulamaya cesaret edemedi. Kitabın dipnotları yetersizdi. Ne yayınevi ismi vardı ne de kaynak alınan kitaplara ilişkin sayfa numaraları. Hâlbuki kitapların çoğu Türkçe, çok azı İngilizce idi. Bu kitaplara ilişkin bilgiler Hamza Aksüt'ün ifadesiyle senaryo gibi tahrif edilip harmanlandı, Aleviler için yepyeni bir geçmiş ortaya çıkarıldı.

Hamza Aksüt, bu tahrifatı gördükten sonra şunları tespit etmiş: “Durum, dehşet vericiydi. Yazarın ara sıra sunduğu paragraflardaki bilgiler ile İngilizce metin arasında büyük farklar vardı. Yazar bu paragrafları Türkçeye çevirip okura sunarken kişi adlarını ve kavramları değiştirmiş, özellikle Alevi terimlerini paragrafa monte etmişti. Montajla değiştiremediği cümleleri ise paragraflardan çıkartmıştı. Bu yolla, örneğin, Hıristiyanlığın bir kilisesinin kurucusu olan Constantine (Konstantin)'i bir Alevi Hak âşığı olan Pir Sultan'a çevirerek okura sunmuştu.”

Eleştirilerin odağındaki Erdoğan Çınar ise Pir Sultan Abdal’ın 7. yüzyılda yaşadığını öne sürüyor. Osmanlı kayıtlarında değil Bizans kayıtlarında Pir Sultan'a rastlandığını dile getiriyor. Kitaplarında Alevilik ile Hıristiyanlık arasında bağ kurmaya çalışmadığını, aksine Hıristiyanlığın o dönemde barbarlık olduğunu gösterdiğini ileri sürüyor: “Anadolu’nun gördüğü en barbar en vahşi kurum Hıristiyan kilisesidir. Döktüğü kanın, soykırımın hesabı yok. Hıristiyan kilisesine karşı, Hıristiyanlığa karşı direnen halk bugünkü Alevilerin uzantıları, uzak ataları. Aleviler, Biz Hıristiyan’ız, diyerek soykırımdan kurtulmanın yolunu aramış; ancak Hıristiyan demekle birlikte vaftiz olmayı, kiliseye gitmeyi reddetmişler. Hıristiyanlık bütün kurumlarını, ritüellerini ve söylemelerini Anadolu’nun pagan inancından alıp sentetik bir yapı olarak çıkmıştır. Bütün inançları Pagan inancından kopya edilmiştir.”

Çınar'ın bu tezlerinin peşine hem Alevi camiasından hem de diğer kesimlerden kimse düşmedi. Aksüt bunu, “Alevilerde biraz tarih bilimine uzak olma gibi bir zaaf var.” diye açıklıyor. Özellikle Aleviliği İslam dışı gören birçok Alevi de bu kitapları okuduktan sonra ‘tarihimizi bulduk’ yaklaşımı içine girdi.

“Ona göre Ali, 12 İmam, hatta Şah İsmail'in Alevilikle bir ilgisi yoktur. Asıl belirtilmesi gereken Erdoğan Çınar'ın , Aleviliği İslam dışı gören Alevileri istismar etme hevesidir.” diyen Hamza Aksüt, bu tezlerinden dolayı Çınar ve ekibinin hedefine oturmuş. Tezlerini çürütmek yerine ‘İslamcı’ diye yaftalanarak saf dışı bırakılmaya çalışıldığını anlatıyor Aksüt. İkili televizyonda karşılaşmak istiyor. Eğer bu tahrifat tespit edilmemiş olsaydı, Alevi toplumunun tarihinde ciddi bir değişiklik olacağını belirten Aksüt, sorularımızı cevapladı.

-Burada Hıristiyanlıkla ilgili bir geçmiş oluşturma çabası mı var?

Alevi tarihiyle uzaktan yakından ilgili olmayan yepyeni bir tarih tezi oluşturulmaya çalışılmış. Etnik devamlılık vardır, özellikle Grekler ve Ermeniler açısından bakıldığında. Dolayısıyla Türkiye'deki Alevilerde Türk, Kürt, Arap gibi etnik unsurlar var. Onların neredeyse tek bir etnisiteden geldiği, bunun da eski Anadolu halkı olduğu, en son halkanın da Ermeni halkı olduğu söyleniyor. Uzaktan yakından ilgisi yok. Yeni bir tarih yaratıyor. Burada Hıristiyanlık vurgusu bayağı öne çıkıyor.

-İlk kitaplarında bunu gizliyor?

Aşama aşama gidiyor, son kitabına bakınca kiliseleri doğrudan Alevi ocağı olarak yazıyor. Üstelik St. Paul'e bağlı ekol.

-Bu bilinçli mi yapılmış?

Tahrifat bilinçli, sistematik biçimde yapılmış. Kaynaklar o kadar tahrif edilmiş ki sistematik biçimde Alevilerin tarihini silip yeni bir tarih yazma amaçlanmış. Bu intihalden daha ileri.

-Bunu tespit edemezler diye düşünmüşler?

Beş altı yıl hiç kimse kaynaklarına bakmamış. İlk defa ben gördüm. Bu alanda bir zaafın olduğu açık, belki böyle bir talep de var. Yeni bir tarih isteyenler olabilir.

-Alevi tarihinde bir eksiklik olduğu görülüyor?

Aslında sadece Alevi tarihinde değil, Sünni tarihinde de var. İstismara açık bir durum var. Akademisyenler de hiç uğraşmamış, onlar da hanedan tarihiyle uğraşıyor. Erdoğan Çınar'ın istismar ettiği kesim "Alevilik İslam dışıdır" diyen kesim. Bu kesimi istismar etmiş, onlar güvenmişler. Kaynakları doğru almıştır diye düşünmüşler.





Hangi kavram tahrifatla ne oldu?



Alevi dedesi: Bogomil papazı

Alevi ocağı: Kilise

Alevi yolunu anlatan kitap: İncil

Alevi: Paulikien

Avuçan ocağı: Achea kilisesi

Cemevi: Proseuchai

Emirbeyli ocağı: Efes kilisesi

Hacı Bektaş Dergâhı: Zeus Tapınağı

Pir Sultan: Constantine-Silvanus (Paulikien kilisesi

kurucusu)





Tahrifatın boyutu



Sicilyalı Peter’in Hıristiyanlığın kökleriyle iligili raporunda anlatıldığına göre, Ermenistan’ın Mananalis köyünde Ermeni bir ailenin çocuğu olarak Constantine dünyaya geldi. Bu kişi büyüyüp yetiştiğinde Suriye zindanından kaçıp köyüne gelen bir papaz yardımcısı ile tanıştı. Papaz yardımcısı, Constantine’e iki kitap verdi. Bunlardan biri İncil, diğeri Hıristiyanlığın büyük misyoneri St. Paul’ün mektuplarıydı. Constantine büyük heyecana kapıldı, St. Paul’ün yolundan gitmeye karar verdi. 654-655 yılında Şebinkarahisar’ın güneyindeki Cibossa Kasabası’na gitti. Kendisini St. Paul’ün adamlarından Silvanus’a benzetiyordu. Cibossalılara “Ben size Paul tarafından gönderilen Silvanus’um.” dedi. Constantine, bundan sonra Silvanus diye anılmaya başlandı. Constantine/Silvanus burada bir kilise kurdu, böylece Hıristiyanlığın Paulikienlik mezhebi doğdu. Erdoğan Çınar, Silvanus’un isminin önüne ‘pir’ sıfatını getirip, Pir Silvanus diyor, kitabında bu bağlantıyı şöyle kuruyor: “En sevdiği müridinin attığı taş ile Hakk’a yürüyen Mananalisli Pir Silvanus, Alevilerin ünlü mürşidi ve Alevi sözlü geleneğinin kurucusu ve büyük ustası Pir Sultan Abdal’dır.” Hâlbuki Pir Sultan, 7’nci yüzyılda değil, 16. yüzyılda yaşadı. Constantine adını ise bu konunun sorgulanmaması için hiç kitaplarında anmıyor Çınar. Paulikien kiliseleri için “Alevi ocaklarıdır” diyor. Pir Sultan Sivas’ta yaşamasına rağmen Sicilyalı Peter’in raporunda Cibossa ifadesi kullanılıyor, burası Şebinkarahisar ancak Erdoğan Çınar bunu bilinçli olarak Sivas diye kullanıyor. Çünkü bu saatten sonra Pir Sultan’ın Sivaslı değil Şebinkarahisarlı olduğunu kimseye inandırması mümkün değil. Çınar, Efes kilisesini Alevi ocağı yapıyor. Batı Anadolu’daki Tahtacıları ise bu ocağa bağlı gösteriyor. Sicilyalı Peter’in raporunda 6 tane temel kiliseden bahsedilirken Çınar bunların tamamını kitaplarında dede ocağı diye çevirip kullanıyor, bir tane de kendisi ilave ediyor. Bütün bu Alevi ocakları ise Hıristiyanlığın Paulikien mezhebine bağlıyor. Hacı Bektaş Dergâhı’nı ise 13.yy’dan alıp 1.yy’a götürüyor. Ve kutsal fahişeliğin temel kurum olduğu Komana’ya bağlıyor. Çınar’ın derviş diye sundukları köle, pir diye sundukları ise rahip çıkıyor. Anadolu’da yaşayan halklardan Luvileri, başına ‘A’ harfi getirip Aluvi, yani Alevi yapıyor. Alevi kelimesinin Ali’den alıp ateş anlamındaki aleve (ışık) bağlıyor.

Ünsal Öztürk(*):

Alevilik islam dışı diyenleri avladı



-Bu kitaplar Pir Sultan Dernekleri’nde etkili oldu diyorsunuz. Neden etkili oldu?

Güvendiler, Alevilik İslam dışı diyenler son derece iyi niyetli insanlardır. Onları avladı, o duygularını istismar etti. Onlara farklı tarih sundu.

-Marksist kökenden gelenleri mi daha çok avladı?

O arkadaşlarımız onu terk ettiler, bıraktılar. (Erdoğan Çınar) Ortaya çıkmayacağını sanıyordu ama çıktı.

-Tek başına mı hareket ediyor?

Tek başına hareket ettiğini sanmıyorum. Bu bir sekretarya işidir, tek başına altında kalkacağı bir şey değil. Alevilik yukarı Mezopotamya’nın temel kültüdür, Kürtler, Türkmenler, Araplar, Rom Abdalları, Zazalar. Bütün bunları etkileyen külttür. Erdoğan Çınar bu kökü Ermenistan’a kaydırdı. Ermeniler kardeşimizdir, daha önce bizim yaşadığımız yerde onlar yaşıyordu, diyor. Ermeni Paulikenleri Alevi olarak yansıtıyor. Alevi topluluklarını köy köy biliyoruz.

-Tarihi saptırmada ilk defa…

Ben ilk defa şahit oluyorum, bilim dünyasında eşi olduğunu sanmıyorum.


Baskı Bilgileri

265 sayfa


ISBN
9944115384

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

muratdoganoz
1 kişi

Okumuşlar

doganozmurat
1 kişi

Okumak İsteyenler

karagozozlem
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski