Scary_Movie, 57 adet değerlendirme yapmış.  (2/9)
Corydon - Sapık Sevgi
Corydon - Sapık Sevgi

4

Kitabın konusu 1900’lü yıllarda Fransa’da Corydon adında bir adamın eşcinsellikle suçlandığı bir dava sonrası onu yıllarca görmeyen arkadaşının ziyaretiyle yaptıkları dört görüşmenin karşılıklı diyaloglarından ibaret. Kitaba kesinlikle roman dememek gerek. Tam tanımı roman kılıfında bir tez çalışması olabilir. Kısa bir hikayemsi giriş yapıldıktan sonra diyaloglar üzerinden üreme, eş seçimi, cinsellik, eşcinsellik, ahlak konuları edebiyat, tarih, sanat ekseninde anlatılıp çeşitli kuramlara dayandırılıyor. Dili aşırı ağır ve insanı yoran bir çalışmaydı. Roman değil de bilimsel bir tez çalışması denseydi büyük ihtimal okumazdım. Bir kere de başladık bitsin bari diye okudum ama beni hiç mi hiç sarmadı hatta baya sıktı. Biraz ağır olacak belki ama artık bu kitabı görmek dahi istemiyorum :)

Uzun Hikâye
Uzun Hikâye

10

Kitap vakti zamanında Bulgaristan’dan göçüp Türkiye’ye yerleşen, haksızlığa gelemediği ve eşitlikten yana olduğu için sosyalist damgası yiyen Ali ve oğlunun hayat hikayesini anlatıyor. Damga dedim çünkü kitap, Türkiye’de sosyalist olmanın hakaret veya zararlı bir şey olarak görüldüğü zamanlarda geçiyor. (Gerçi hoş hala bazı düşünceler değişmiş değil ya) Mustafa Kutlu’nun sade anlatımını fazlasıyla beğendim. Sanki bir tanıdığınızın öyküsünü okuyormuşsunuz gibi hissettiriyor. Sayfa sayısı olarak kısa ama adı gibi uzun bir hikaye anlatılıyor. Kitap bir yere kök salamadan yollarda geçen sürgün gibi bir ömrü, baba oğul ilişkilerini, dönemin siyasi portresini siyasetsiz ve abartmadan güzel anlatmış. Kitap bittikten sonra garip bir şekilde insanı hüzün ve umudun arafında bırakıyor. Not: Kitabın filminde bazı olaylar, karakterler ve sonu değiştirilmiş ama hikayenin özü aynı.

Kocan Kadar Konuş
Kocan Kadar Konuş

8

Önce filmini seyretmiş birisi olarak kitap beni sıkmadı hatta eğlendirdi diyebilirim. Zaten çok kolay okunan, akıcı, esprili bir dili var kitabın. Türkiye'de evliliklerin nasıl yapıldığına dair tespitler hiç de gerçeklikten uzak değil. Aksine, güleriz ağlanacak halimize kıvamında. Boşanma oranlarının son yıllarda neden arttığı evliliklerin ne üzerine kurulduğundan gayet rahat anlaşılabiliyor. İnsanlar daha karşısındakini doğru dürüst tanımadan sırf evlenmiş olmak için evleniyor. Garip bir durumun eğlencelik güzel bir anlatımıydı. Kitapla ilgili sevmediğim ki hatta kızdığım nokta Kürk Mantolu Madonna kitabının sonunun söylenmesi. Okumayı düşündüğüm kitaplardan birisiydi doğrusu. Sonunu öğrenmek hiç hoş olmadı. Filmine değinecek olursak da kitabın neredeyse birebir aktarıldığını söyleyebilirim. Filmini sevdiyseniz kitabını da okuyarak bazı küçük detayları öğrenebilirsiniz. Mesela Efsun'un konuştuğu hayali yazarın aslında Sabahattin Ali olduğu gibi.

Anayurt Oteli
Anayurt Oteli

7

Kitabın kendine has garip bir karamsarlığı vardı. Kitabın kahramanı -ya da anti kahramanı- Zebercet, aslında adı dışında sıradan gibi duran bir adam. Ancak esasında psikolojik sorunlar yaşamakta, hayatı ve yalnızlığı içten içe sorgulamaktadır. Otele gelen bir kadından sonra ise sorunları iyice gün yüzüne çıkmıştır. Kitap genel itibariyle bir nevi psikolojik tahlil denebilir. Yazarın Zebercet gibi az rastlanan bir ismi seçmesi de belki kendine has bir kahraman yaratmak istemesindendir. Bakınca bunu kısmen başarmış denebilir. (Zebercet yarı değerli bir taş demekmiş.) Bir kitap hakkında hiçbir şey bilmeden okuyunca kitaptaki olaylar baya sürprizli gelebiliyor. Doğrusu bu kadar karanlık, garip bir kahramanı olan, bir kitap olacağını beklemiyordum. Yer yer okumakta zorlandım. Sakin kafayla okunmalı.

Uçurtmayı Vurmasınlar
Uçurtmayı Vurmasınlar

10

Kitap annesinin cezası yüzünden kendisi de hapishanede olan, hapishane ortamını kendi masum ve basit bakış açısıyla anlamlandırmaya çalışan küçük Barış'ın daha önce tahliye olan düşünce suçlusu (bu da nasıl suçsa) İnci’ye yazdığı mektuplar üzerinden gidiyor. Kitapta belli bir tarih verilmiyor ama büyük ihtimal 80’li yıllar anlatılıyor ki kitabın ilk basımı da 1986 yılına ait. Türkiye’de 80’li yıllar demek de darbenin etkisini en taze gösterdiği yıllar demek oluyor. Barış’ın mektuplarının bir bölümünde Fahrenheit 451 kitabının neredeyse canlı örneği gösteriliyor. Olaylar küçük bir çocuğun gözünden anlatılınca aslında içinde baya bir dram yatan olaylar bile hafif bir tebessüm ettirebiliyor insana. Kitap kısa mektuplardan oluştuğu ve anlatımı çok sade olduğu için sıkılmadan bir çırpıda okuyabilirsiniz. Seyretmediyseniz Tunç Başaran’ın senaryolaştırıp yönettiği ödüllü filmine de bir ara göz atabilirsiniz. Ülkemizin bir daha darbe veya darbe girişimi görmemesi dileğiyle!

Hem Yusufum Hem Kuyu
Hem Yusufum Hem Kuyu

8

Taşındığım evde benden önceki kiracıdan kalan birkaç şiir kitabından birisiydi. Çok fazla bir beklentim olmadan okudum ama özellikle aşk üzerine olan şiirleri baya hoşuma gitti. Kitaptaki şiirlerin ana teması aşk üzerine olsa da madencilerin yaşamı, Filistin, çalışan küçük çocuklar, Ankara, İzmir gibi konular üzerine de şiirler bulunmakta. Şair üzerine biraz bilgi vermek gerekirse de 1976 doğumlu olup el sanatları bölümü mezunu ve müzikle uzunca bir süre uğraştıktan sonra şiir ve öykülerini çeşitli edebiyat forumlarında paylaşmış. Eğer denk gelirseniz kitaba bir şans vermenizi tavsiye ederim. Tabii bu şiirden çok da anlamayan birisinin tavsiyesi.

İnsan Ne İle Yaşar
İnsan Ne İle Yaşar

5

Kitap altı hikayeden oluşuyor. “İnsan Neyle Yaşar?” isimli hikayede fakir bir ayakkabıcının soğuk bir kış günü kilisenin önünde bulduğu çıplak bir adama yardımı sonrası olan olaylar, “Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez” isimli hikayede çok iyi geçinen iki komşu ailenin bir yumurta yüzünden birbirlerine olan düşmanlıkları ve bitmeyen kinin zararları, “Mum” isimli hikayede zalim bir kahyanın köylülere yaptığı kötülüklerin sonucunda başına gelenler, “Kızlar Büyüklerden Akıllıymış” isimli hikayede çocukların kendi aralarında olan basit bir anlaşmazlığı büyüklerin kavgaya vardırması sonrası çıkarılacak dersler, “İnsana Çok Toprak Gerekir mi?” isimli hikayede açgözlülüğün insanın sonunu nasıl getireceği ve “İlyas” isimli hikayede mutluluğun parayla alakası olmadığı anlatılıyor. “Suç ve Ceza”nın radyo tiyatrosunu saymazsak Rus edebiyatı ile tanışmam bu kitapla oldu ama ne yalan söyleyim beklentilerimin altında kaldı. Hikayelerin bazılarında İncil’den alıntılar, dini ve mucizevi öğeler yer almakta. Genel olarak hikayelerin hepsi için kıssadan hisse tarzında nasihatname diyebiliriz. Daha önce okuduğum “Bostan ve Gülistan”da da aynısı olmuştu. Sırf kıssadan hisse çıkarmak için yazılan hikayeler bana fazla zorlama ve yapay geliyor. İlla ki çıkarılması gereken bir ders varsa bunun olay örgüsünün içine yedirilip sunulmasını tercih ederim. Bundan dolayı kitabı pek sevemedim. Tolstoy’dan okuduğum ilk kitap oldu. Sonra başka bir kitabıyla şansımı yeniden deneyebilirim ama şu an için bana bu yeterli geldi. Tek kitapla tabii ki belli bir fikir edinemem ama sanırım Tolstoy dindar yönü de olan bir yazar. Çünkü hikayelerinde bunun ağırlığını baya hissettiriyor.