Doru Kısrağın gözünden okuyorsunuz hikayeyi, yıllarca sahibine hizmet etmiş, onlarca yarış kazandırmış, yaşlanınca yemden sudan kesilen sonrada yılkıya bırakılan bir kısrağın hikayesi... Kimi zaman hüzünlendiriyor, kimi zaman kızdırıyor, ama sonunda...
Dönemin olaylarını akıcı ve yalın bir dille anlatır. Aslında kitabın değeri benzer kitaplardan farklı, Erdal Öz'de o dönem tutuklu, Mamak cezaevindeki gizli söyleşilerden, kısa kısa notlarından hazırlıyor bu kitabı. Ne zor şartlarda! Sebebi mi? Deniz Gezmiş'in kendisine "Bizi yaz" diye ısrarcı olması. Erken tahliyesi her şeyi yarım bırakır, elinde bir roman yazacak kadar veri yoktur çünkü. Yıllarca nasıl bir şey yazması gerektiğini bilmiyor, Erdal Öz. Sonunda Gülünün Solduğu Akşam çıkıyor ortaya... Üzülerek, içim sızlayarak birkaç yılda bir okurum.
Erdal Öz'ün kullandığı anlatım tekniği (2.tekil) nedeniyle ilk satırında itibaren sizi içine çekiyor, çünkü karakterler arasında bir siz, bir de Nuri'ler var.Anlatımı yalın, karşınızda anlatıcı, doğrudan size hitap ediyor. Kitabın sonunda siz de kendinizi Nuri gibi hissediyorsunuz, işkence görmüş, hırpalanmış, susturulmuş. Verdiği duygunun altından kalkamıyorsunuz bir müddet, belki bunun etkisiyle biraz zorlanabilirsiniz okurken, yakın tarihimizde yaşananları aklınız almıyor çünkü.