güzyagmuru, 30 adet değerlendirme yapmış.  (1/5)
« geri  
Gülnihal
Karabibik - Zehra
Akdeniz
Akdeniz

10

*spoiler içerebilir* Panait Istrati'yi ilk kez "Mihail" adlı kitabıyla tanımış ve çok sevmiştim. Özenle kurulmuş cümleleri sizi kitabın içine daha ilk sayfadan çekiyor, arkadaşlık ve sevgi üzerine çok güzel dersler veriyordu. Sahafta aynı yazarın Akdeniz kitabını görünce düşünmeden alıp aynı beklentiyle okumaya başladım. Kitabımızın baş karakteri, yazarın kendisiyle özdeşleştirdiği Adrien. Bu genç adam hayatı birçoğumuzdan farklı bir bakış açısıyla yaşıyor; özgürce ve tadını çıkararak. Dünyayı geziyor, okuyor ve en yoksul halindeyken bile yaşadıklarından keyif almayı biliyor. Bu sefer Akdeniz'e, Mısır'a doğru bir yolculuğa çıkıyor ve biz de onun serüvenlerini okuyoruz. Gemide Yahudi bir adam olan Musa ile karşılaşıp onun macerasına ortak oluyor önce Adriyen, ardından tek başına yollara düşüp Bianchi ile, Simon Herdan ile yaşadıklarına tanık oluyoruz. Tüm bu olan biteni okurken eğlenceli olaylarla da karşılaşıyoruz aslında, örneğin Adriyen bir konuşmasında örnek vermek için Hamlet'in yazarını kullanmak ister fakat aklına bir türlü yazarın ismi gelmez. Sonra da Şam'da kahve kahve dolaşıp kendince bilgili gördüğü adamlara Hamlet'in yazarını sorsa da kimseden cevap bulamaz. En sonunda bu kadar ünlü bir yazarı bile bilmeyen insanların yaşadığı bir şehirde yaşamayı kendine yediremez ve yola çıkmaya hazırlanır. O sırada denk geldiği birinden karşılığında onun sirkinde çalışmayı kabul ederek cevabı öğrenir fakat ertesi gün bu adamla birlikte zengin olma şansını teperek şehirden 'yine' ayrılır. Kitabın son bölümleri, Adriyen'in biricik dostu Mihail üzerinden gidiyor daha çok. Öncelikle, Adriyen ile Mihail yazının başında bahsettiğim kitapta, Adriyen'in hayattan umudunu kaybettiği bir dönemde tanışmışlardı. Baş kahramanımızın hayatında oldukça önemli bir yere sahip ki kendisi Mihail'i şu şekilde tanıtmıştı orada: "Bitler tarafından yenirken, yutarcasına kitap okuyan kaç kişi gördünüz bugüne dek?" Mihail, çok okuyan, bilgili, hayatı maddi taraflarıyla görmeyen bir kişiydi. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu kitapta Mihail'i fazlasıyla değişmiş görüyoruz. Vereme yakalanmış, tek derdi hayattaki son günlerini refah içinde geçirmek olan bu adam rahata kavuşmak için zengin kadınları ayartmaya çalışıyordu. Okuyucu olarak ben de Adriyen kadar onun bu haline şaşırmış ve hatta üzülmüştüm. Biraz daha Mihail gözünden satırlar okumak düşüncem hayal kırıklığı bataklığına saplanmıştı. Ama yine ben de Adriyen gibi zamanla onu anlamak zorunda kalıyoruz ve hatta üzücü ölümünden sonra onu affediyoruz. "Zavallı Mihail! Şu anda onu her zamankinden çok seviyor ve veremin pençesinde kıvrandığı zamandan beri onun gibi bir adama layık olmayan hayallere kapılarak kendi vicdanına indirdiği darbeleri affediyordum." Kitabın, Mihail'in ölümü üzerine yazılmış bölümlerinde, bir dostu kaybetmenin acısını en derinden hissettiriyor yazar bize. Akdeniz, Adriyen'in Paris'e doğru, Mihail'i olmadan yola çıkmasıyla bitiyor. Onun serüvenlerini Istrati'nin diğer kitaplarından okumayı kendime tembihleyerek değerlendirmeyi bitiriyorum.

Her Temas İz Bırakır - Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi
Elçi
Beş Şehir
Beş Şehir

8

Bu kitabı anlatmaya nereden başlamalıyım bilmiyorum aslında çünkü bir kitabı okurken yazarı hakkında ilk kez böylesine bir merak içerisine düştüm. Beş Şehir, bir romandan, hatta bir gezi yazısından ziyade yazarın İstanbul, Bursa, Konya, Erzurum ve Ankara'ya dair denemelerinden oluşuyor. Geçirdiği yıllar çerçevesinde o şehrin sokaklarını gezerken hissettiklerinden, tarihinden ve de kültüründen bahsediyor bizlere. Okuması zor çünkü Tanpınar her zamanki gibi ağır kelimeler seçiyor. Sanırım kitabından İngilizce bir sözcük dahi öğrenebileceğim sayılı yazarlardan olabilir. Kitabın her bir bölümünde Ahmet Hamdi kültür birikimime oldukça katkı yapıyor. Özellikle İstanbul kısmı ki kitabın yarısı İstanbul'a ayrılmış. Burada İstanbul'da eskiden yaşamın nasıl olduğuna dair birçok ipucu elde ediyorum. Kitap adeta bir zaman makinesindeymişiz gibi o dönemlere alıp götürüyor. Mimar Sinan'ın ustalığını, o dönemin musikisini, padişahların yaşamlarını mükemmel betimlemelerle okudum. Özellikle İstanbul kısmını okurken bahsedilen eserlerin resimlerine bakmak oldukça işe yarayacaktır. Tanpınar, "Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı." diyerek bu eserlere nasıl baktığını çok güzel gösteriyor zaten. Konya ile Anadolu Selçuklularına, Bursa ile Osmanlının ilk yıllarına, oranın nasıl Türk şehri olduğuna, Ankara ile Mücadele Dönemine ve de Erzurum ile Anadolu'ya Türklerin geldiği ilk yıllara tanık oluyoruz. Hatta yazarın Erzurum'da öğretmenlik yaptığı günlerden birinde Atatürk ile karşılaşması ve aralarında geçen sohbet gerçekten ilgimi çekmişti. Benim Atatürk'le birebir karşılaşmış kişilerin deneyimlerini okumak hep hoşuma gitmiştir zaten. Son olarak, Ahmet Hamdi Tanpınar eserlerinin geri kalanını okumak istediğim bir yazar oldu bu kitabıyla. Kendisinin kültür birikimine, tarih bilgisine hayran kalmamak elde değil.

Acı Kahve
Acı Kahve

6

Kitap Agatha Christie'ye yakışır biçimde bir solukta okunuyor; heyecanlı ve akıcı. Poirot'nun zeka kokan cümlelerini ve hareketlerini takip etme çok keyifli. Lakin küçüklüğümde sonunda beni delicesine şaşırtan o Christie romanlarının tadını alamadım. Sanıyorum katili küçük bir ipucundan da olsa dahi anlıyor olmamızdan dolayı benim için şaşırtıcı bitmedi ve bu tarz cinayet romanlarında sonunu tahmin edemeyip şoka uğramak benim için ön planda maalesef. Yine de okuması eğlenceliydi.

« geri