Asude_, 32 adet değerlendirme yapmış.  (2/5)
Dikkat! Aşk Çıkabilir
Katilimi Beklerken
Büyük Nefretler De Aşkla Başlar Mı?
Pabucumun Ajanı -1
Güllerin Fısıltısı
Böğürtlen Kışı
Böğürtlen Kışı

10

İsmini çok duyduğum yazarı nihayet okudum. Doğrusu başlarken beklentim düşüktü. Neticede Best Seller başlığıyla sunulmuş kitaplar çoğunlukla reklam şişirmesi oluyor ve içinden çok azı aldığı övgülere layık oluyor. Elbette kendini kanıtlamış yazarları gözü kapalı alabiliyorsunuz ama yeni başlangıçlara şans vermekte zorlanıyoruz. En azından ben öyleyim. Buna rağmen Sarah Jio aldığı övgüleri hak eden çok güzel bir kitap yazmış. Üzerinde düşünülmeden, önceden uzun uzun kurgulanmadan bir anlık ilhamla yazılan kitapları seviyorum. Yazar da radyodan duyduğu bir şarkı üzerine bu kitabı yazmış ve bu küçücük ilhamı okumak beni mutlu etti açıkçası. Hikaye iki farklı dönemde geçiyor. İlki günümüzde, diğeri ise 80 yıl öncesinde. İkisi de hüzünlü, ikisi de annelik üzerine kurgulanmış acı dolu hikayeler… Böğürtlen kışı denilen ve mayıs ayında yağıp, hayatı felç eden ani kar baskını Clair’i seksen yıl önceki bir hikayeye götürür. Vera Ray isimli bir kadın 1933 Mayısında, tıpkı böyle bir kar yağışında oğlunu kaybetmiştir. Claire de acılı bir anne olarak bu hikayenin peşine düşer; bizim gibi. Çünkü bir yanda Vera’nın acı dolu hikayesini de okuruz. Vera’nın olduğu kısımlar çok bilindik, tipik bir Yeşilçam Klasiği… Birbiriyle artık mantıksızlığa kadar dayanan karşılaşmalar, fazlaca tesadüfler, tam bir gerçek açıklanacakken tak diye birinin odaya girmesi, yanlış anlamalar, zengin-fakir aşkı, ‘oğlumuzun ya da kızımızın peşini bırakman karşılığı ne kadar para istiyorsun’ klişesi ile bizim 40 yıl önce işlediğimiz konuları andırıyor. Buna rağmen bir Türk Filmi sevdalısı olarak bu klişeleri yadırgamadım. Birkaç mantıksız yer ve dediğim gibi fazlaca tesadüf, kısa bir anlığına hikayeden soğutsa da sonuna kadar merakla okuyorsunuz. Yazarın dili çok akıcı, çok sadece… Edebi olarak derinliğe sahip değil, ki zaten öyle bir kitap da değil. Anlatım düz ve hızlı akan olaylarla 346 sayfacık kolay okunmalık, sarıp sarmalayan, durağan ve sıkıcı olmayan bir kitap… Meraklandırdığı için bir an olsun elinizden bırakamıyorsunuz. Baştan itibaren tahminler yürütüp sonunda gerçekler açığa çıktığında, bu; bazı okurları şaşırtabilir. Ancak benim tahminlerim tuttu ve bu yüzden çok da şaşırmadım. Birçok sahnesi duygusal ve ağlamaklı. Gözyaşlarıma hakim olamadığım çok yer vardı. Trajik bir aşk olduğu kadar umut veren bir aşka da sahip. Alıştığımız aşk romanları kadar tutkulu aşklar yok ancak hikayede bunu aramıyorsunuz zaten. Bir de eski binalara, kadim yapılara bakıp burada nasıl hayatlar yaşanmıştır acaba diye düşünen, o eski insanları çokça merak eden biri olarak beni fazlasıyla etkiledi. 80 yıl önceki mekanları gezen karakterle tüylerim diken diken oldu… Hayatın nasıl da hızla aktığına, gençliğimizin an be an nasıl da tükendiğine, zamanın elinden hiçbir şeyin kurtulamadığına kanıt olarak derin ve sarsıcıydı aynı zamanda. Yazarın tarzını sevdim. Dramı oldukça başarılı, kasmadan, derin, depresif kasvetlere sürüklemeden başarıyla vermiş. Takibe aldım. Diğer kitaplarını da okuyacağım. Tavsiye ederim. Gerçekten güzel, sıkmayan, kısa sürede biten, merak ettiren, bakış açısına göre mutlu sonla biten başarılı bir kitaptı.

Küçük Bir Hayal Kur (Chicago Stars, #4)
Küçük Bir Hayal Kur (Chicago Stars, #4)

7

Susan Elizbeth’in kaleminden yine harika bir roman…. Bu kadının özellikle finallerine bayıldığımı söylemem gerek. Uzun uzun mutluluk dolu sahneler yazması ve hüzünlü bir gülümsemeyle kitabını bitirmesini çok seviyorum. Durun durun bu spoiler sayılmaz! Neticede hatunun mutlu sonlar yazdığını hepimiz biliyoruz herhalde… Rachel ve Gabe’in aşkı, keza Ethan ve Kristy’nin de tatlı hikayelerini okumak çok keyifliydi. Benim için diğer SEP kitaplarından bir nebze sönüktü. Acılı bir adam olan Gabe’in karısını ve çocuğunu kaybettiğini Sensiz Olmaz kitabından öğrenmiştik. Yine onun bir münzevi hayatı yaşadığını ve içindeki hayat ışığının söndüğünü de biliyorduk. Genç adam kayıplarından sonra boşvermiş, hissiz, soğuk bir adam olarak küçük kasabaya geri döner. Salvation’a dönen tek o değildir. Kötü bir geçmişe sahip olan Rachel da beş yaşındaki oğluyla zorunlu olarak burada konaklamaya başlar. Klasik hikaye; düşmanlık, çekişme, çekim, sevişme ve sonrası malum… Başkası anlatsa belki çekilmez ama SEP anlatınca kitaptan kopamıyorsunuz. Rachel’in sivri dili ve o güçlü duruşunu ben çok sevdim. İyi laf sokan kadınları hep severim… Bazı küçük olumsuzluklar da vardı tabii… Bunlardan ilki çevirinin kötü olmasıydı. Paragraflar ve replikler bazı yerlerde sahiden fena karmaşıktı. Kimin konuştuğunu anlamak için dikkat kesilmek gerekiyor zira çeviride isimler yerine ha bire “O” şeklinde üçüncü tekil şahıs kullanılmış, ya da hiç kullanılmamış. Başlarda beni rahatsız eden bu durum ortalardan sonra yok oldu. Bir de yazarın inanç konusunda kendisini sorguladığını ya da kitabı yazarken bayağı çelişkilerde olduğunu düşündüm. Tanrı mefhumunu sorgulamış, sonra başka bir yerden girmiş, çıkmış, inmiş, yükselmiş .. Açıkçası o kısımlarda sıkıldım ve atladım. En son ne yaptı bilemiyorum. Ethan üzerinden kadının düşüncelerini okudum ama Ethan da baayğı tuhaf bir karakterdi. Bir papaza göre fazla azgındi Rachel ve Gabe’in aşkını biraz daha derinden hissetmek isterdim ancak az geldi bana… Gabe’in ilk ve büyük aşkını unutabilecek mi sorunsalı Rachel’i olduğu kadar beni de şüphelendirdi. Rachel sonunda ikna oldu ama ben olmadım. Yine de çok iyiydi. Velhasıl güzel sıcacık bir kitaptı. Efsane sonuyla yine mutlu etti. Sonları o kadar dolu ki kitapta varsa bir vasatlık sonunyla onu ustalıkla unutturuyor. Favorim Sensiz olmaz ve Bobby Tom’un kitabından sonra geldi benim için...