Yazarın dili anlaşılabilinir. Süslü bir dil kullanmış. Süslü anlatımları severim. Kurguda yetersizlik sezinledim sanki. Sanki bir şeyler eksik kaldı ama bilemedim. Zehra ve Setterhan'ın görüşmeleri, evlilik kararına varmaları bence aceleye getirilmiş. Keşke kitabın en azından üçte birisi bu konuya ayrılmış olsaydı. Yine de iki yaralı kalbin birleşme hikayesi hoştu.
Patti ve Robert'in sadece kendileri için istedikleri hiç bir şey yoktu. İkisi de diğerinin başarılı olması için elinden geleni yapıyordu. Robert'in "Patti, sen benden daha önce ünlü oldun" derken ki mutluluğu beni çok duygulandırdı. Robert'in cinsel kimliği her ne olursa olsun Patti için hep en sevdiği oldu. Robert'te cinsel kimliğinde kayma olmasına rağmen en çok Patti'yi sevdi. Böylesi bir sevgiyi ancak masallarda okurum sanıyordum. Demek ki böylesi yüce sevgiler de yaşanmaktaymış. Patti'nin, kitabının, her bir cümlesini abartmadan, içindekileri tüm samimiyetle kaleme almış olduğuna inancım büyük. Ayrıca Robert ve Patti'nin sevgilerinin aşktan da öteye geçmiş olduğuna inandım. Robert'in "Patti bizim hiç çocuğumuz olmadı" derken ki pişmanlığı beni bitirdi. Patti'nin cevabı "Bizim çocuklarımız yaptıklarımız" demesiyse ne kadar anlam içeriyor değil mi? Çünkü ikisi de çok iyi biliyorlar ki başarmaları tek başlarına bir caba ile gerçekleşmemiştir. İkisi de diğeri için en çok çabalamıştı. Aç, susuz kaldılar. Soğuk içlerine işledi. Buna rağmen sanat için yılmadılar. Hep daha çok çalıştılar. En sonunda azim kazandı. Kitap bana çok samimi geldi. Sanki karşımda bana çok güvenen, bu nedenle içini dökmek için bana kitap yazan bir kadın vardı. Sadece adları geçen çok sayıda tanımadığım yazar, müzisyen, ressama çok yer verilmişti. Bunları tanımış olsaydım onların adlarının geçtiği yerlerde benim için çok keyifli olurdu.
Çin'de uzun yıllar yaşamış olan Pearl S. Buck, Nobel Edebiyat Ödülü alan ilk kadın ABD'li yazardır. Yazarımız "Ana" adlı eseriyle Nobel'e layık görülmüştür. "Ana" yı okumuş ve çok beğenmiştim. "Ana" adlı eserde olduğu gibi "Kadın Dünyası" da, bir kadının yaşamındaki mücadelelerini anlatmaktadır. Madam Wu güzelliğin, zarafetin, asilliğin temsili gibi bir kadın. Kendisi de, çevresindeki kadınlardan çok daha üstün özellikte olduğunun farkındadır. Çok genç yaşta evlenen Madam Wu, kocasına karşı olan görevlerini hiç aksatmadan yerine getiriyor. Çocukları oluyor. Onlara karşı da görevlerini hiç bir zaman aksatmıyor. Bunları yaparken tek amacı hür olmaktır. Herkese karşı görevlerini yerine getirdiği takdirde bağımsızlığına kavuşacağını düşünmektedir. Bağımsızlıkta ki kasdiyse kendine ve zamanına hakim olmaktır. Madam Wu, 40. Doğum gününde kocasına iyilik yaptığı düşüncesiyle kendisinin seçeceği bir odalık almasını söylüyor. Eve gelecek genç bir kumayı kendi elleriyle kocasına sunacaktır. Kocası ilk andan itibaren buna sıcak bakmaz ama Madam Wu kesin kararını vermiştir. Artık çok yorulduğunu, dinlenmek istediğini kocasına ısrarla söyler. Madam Wu, kocasını hiç sevmemiştir. Bunu kocasına hissettirmemiş olduğunu düşünür ama kocası farkındadır. Oğluna ders vermek için eve gelip giden rahibe aşık olduğunu, rahibin öldüğü an anlar. Ama onun için sevmek sadece bir canlıyı sevmek değildir. Yaşamayan birisini de sevebilir. Kalbinde aşk vardı. Bu onu mutlu eder. Sahaftan almış olduğum bu eseri çok beğendim. Kadın ruhuna dair iyi tahlil edilerek yazılmış bir kitap okumak isterseniz alıp okumanızı önereceğim bir eserdir.
Çağdaş Türk edebiyatımızın kadın yazarlarından Füruzan'ın da ilk romanı "Kırk Yedi'liler"dir. Okuma yazmayı öğrendiğim yıl olan 1974'de yayınlanmış olan bu eser, 1975 yılında Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'ne layık görülmüş. Romanın kahramanı Emine'nin hikayesi, Erzurum'da geçen çocukluk yıllarını, Anadolu'dan İstanbul'a üniversite eğitimini görmek için gelen gençlik yıllarını, hapisteki işkence dolu günlerini ve en sonunda özgür olan Emine'nin hayatını dolu dolu anlatan bir eserdir. 12 Mart'ı anlatan bu eserde gençliğin sancılı dönemleri çok güzel anlatılmış.
Büyülü kitap diye "Ruhlar Evi" ne derim. Yazarın ilk romanı buysa bundan sonra yazmış oldukları nasıl acaba diye okur kendi kendine sorar yahu!!! "Denizin Altındaki Ada" eseri ile zaten beni büyülemişti. Bu eseriyle yazarın kalemine hayranlığım artmış oldu. Latin Edebiyatının en iyi yazarlarından İsabel Allende'yi okumak okurun kendisine edebiyat şöleni ile ödüllendirilmesiydir. Trueblue arkadaşımızın gibi beni de en çok etkileyen karakter Clara olmuştur.
Çok güzel bir kitap. Kitap hakkındaki yazım http://kitaplarlabeslenmek.blogspot.com/2013/12/her-kadn-gibi-sigrid-undset.html