Tolstoy'un şiddetli bir ruhsal kriz içerisinde kaleme aldığı "Kröyçer Sonat" yazarın evliliği ve cinsel ilişkiyi sorguladığı ölümsüz eserleridir. İlk yayınlandığı tarih 1889 yılında Rus yetkilileri ve kiliseler tarafından sansürleniyor. Kısa araştırmam sonucunda öğrendim ki "Kröyçer Sonat" yazarın en çok sansüre uğradığı eseriymiş. Pozdnışev tren yolculuğu sırasında kadın erkek ilişkilerinin konuşulduğu bir konuşmaya kulak misafiri olur. Trendeki bir yolcuya üzücü ve sonu trajik biten evliliğini anlatmaya böylece başlıyor. Kıskançlık ve öfke nöbetiyle karısını öldürmesini haklı çıkarmaya çalışan Pozdnışev, fiziksel arzunun kadın erkek ilişkilerinde bir engel olacağını, bu tür ilişkilerin sonucunun trajik olacağını ve eninde sonunda ilişkiyi tüketeceğini savunur. Karı koca arasında yaşanan cinsel ilişkiyi basitlik ve iğrenç bir ilişki olarak görür. Cinsel ilişkinin günah olduğunu anlatıyor. Tolstoy'un şiddetli bir ruhsal kriz içerisinde bu eseri yazdığını okurken anlayabiliyorsunuz. İnsan psikolojisinin derinliğini ve karmaşıklığını anlatan kısa roman okunmaya değer. "Kröyçer Sonat"ı 1954 basım tarihli Varlık Yayınları Nihal Yalaza Taluy çevirisinden okuduğum için kendimi şanslı sayıyorum.
İtiraf etmeliyim ki bu kitabın daha başlarındayken hayal kırıklığı ile sonuçlanacak bir kitap okuyacağımı düşünmüştüm. Kitabın ilk başlarında neden bu kitabı aldım diye hayıflanmıştım. Ama sayfalar ilerledikçe kitabı çok sevmeye başladığımı hissettim. Yazarın dili çok yalın. İnsanı sıkmayan bir anlatımı var. Romandaki karakterlerle birlikte adeta yaşıyorsun gibi bir o kadar gerçekçi ve samimi bir anlatımı var. Romanda, asıl karakterlerin yanında olaylarla iç içe olan zengin bir yan karakter kadrosu var. Aslında onlara yan karakter demek tam doğru olmayabilir. Hepsi de hayatın içinden romana dahil olmuş gibi. Eğrisiyle, doğrusuyla, hatalarıyla ben karakterleri anlayabildim. Hepsini çok sevdim. Tek sevemediğim karakter Nurcan'ın kocasıydı. Aysel'in deyimiyle "hödük" kocası. Adamı anlayabilmek istedim. 'Onun da vardır bir iyi tarafı. Bir düşüneyim bulurum' dedim. Ama yoktu. Ya da ben bulamadım. Roman basit bir aşk öyküsü değildir. Hayattın kendisi olan aşk, dostluk, arkadaşlık, güven, sevgi, doğruluk, dürüstlük, anne-baba ilişkileri, komşuluk ilişkileri, çocuk sevgisi, insan sevgisi ve daha neler neler. Cinsel tercihlerimiz, dinimiz, ırkımız, dilimiz. Kısacası hayatta ne varsa kaleme alınmış. Okurken sizi gülümsetecek, içinizi ısıtacak bir kitap okumak istediğinizde "Güneş Çavması" iyi bir seçim olacaktır.
"Erguvan Ağacı"ın yazarın edebi anlamda en iyi kitaplarından sayılıyormuş. Hatta deniliyor ki "Erguvan Ağacı" yalnız Cronin'in değil, büyük yazarların en güzel eserleri arasında yer alacak nitelikte romanlardan birisidir. Romanın kahramanı David, hep kendisi için neyi daha elverişli bulursa onu yapan bir adamdır. Sorumluluktan, üzüntüden, hoşa gitmez şeylerden bir yolunu bulup kaçmakta ustadır. Bütün bunların sonucunda sona yavaş yavaş varır. David Moray çok küçük yaşta anne ve babasını kaybediyor. Sığıntı gibi yaşadığı evde belli bir yaşa gelince ölmeden önce babasının onun için ayarladığı bursla tıp okuyor. Doktor olan David tesadüfen Mary'e rastlıyor. Seviyorlar birbirlerini. Evlenmeye karar veriyorlar. Mary nasıl olsa evleneceğiz diye David'le ilişkiye giriyor. David onunla evleneceğine, hiç ayrılmayacaklarına söz veriyor ama onu insafsızca yüz üstü bırakarak çok zengin bir kızla evleniyor. Ruh hastası zengin karısı ölünce ani bir kararla Mary'i tekrardan bulmak ve kaldıkları yerden başlamak için memleketine geri dönüyor. Mary nasıl olsa hiç evlenmeyecek kadar onu seviyor ya. Başka bir adamla evlenmez diye kafasından geçiriyor. Ama Mary cephesinde yüz üstü bırakılmak hiç te David'in sandığı kadar kolay atlatılmıyor. Mary ve ailesi için yüz üstü bırakılmak çok büyük yıkım oluyor. Mary günlerce kendisine gelemiyor. Aile yoksulluk içinde kavruluyor. Mary bir rahiple evlenmek zorunda kalıyor. Kendisini dine adıyor. Kathy adını verdiği bir kızı oluyor. Çok zengin olan David yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirmek için İskoçya'ya döndüğünde Mary'in çok yakın bir zamanda öldüğünü öğreniyor. Kathy ile karşılaşıyor. Kathy hasta bakıcıdır. David, Kathy'e "Bir aile dostunuzum" diye kendisini tanıtıyor. Vicdanını rahatlatmak için Kathy'ye güzel bir gelecek sunmak istiyor. Bu düşünceyle hareket ediyor. Başlangıçta her şey iyi gidiyor. Mary yok ama sevgisini vereceği onun kızı Kathy vardır. Bu nedenle Mary'in ölmesine bile çok üzülmüyor. Nasıl olsa Kathy var, onunla yaptıklarımı telafi edebilirim düşüncesine sahip bir adam. Ama sonradan iş değişiyor. Yüksek duygularla iyilik etmek isteyen adam Mary'in kızına aşık oluyor. Bu sefer gönlü Kathy'e kayıyor. O öl dese ölürüm gibi öyle büyük laflarını da esirgemiyor. Kathy de her kadını baştan çıkarabilecek özelliklere sahip David'e aşık oluyor. Kız istemediği halde tıpkı annesini elde ettiği gibi elde ediyor. "Nasıl olsa evleneceğiz, ne olacak ki" diye ona da söz veriyor. Ama Kathy'in yokluğunda başka kadınla ani bir kararla evleniyor. Hem Mary'i hem de kızını baştan çıkarıyor. Vefasız olduğunu kabul ediyor ama isteyerek yapmadığını, kendine göre iyi niyetli olduğunu savunuyor. "Başka bir duyguya kapıldım. Gerekirse bunu da kapatırım." diyecek kadar yaptıklarının sonucundan kaçabileceğini düşünüyor. "Nasıl olsa çok param var. Kathy de olurum ya da ona para veririm, rahat yaşamasını sağlarım." diye kendisini avutuyor ama hiç düşündüğü gibi olaylar ilerlemiyor. A.J. Cronin'in "Erguvan Ağacı" adlı bu güzel eseri bir aşk hikayesi değildir. Bir adamın sorumluluklarından, üzüntülerinden, hoşuna gitmediği şeylerden kendince sıyrılmasını anlatıyor. Yaptıklarının sonucu ise büyük trajedilerle son buluyor. Sahaflarda bu kitaba denk gelirseniz bence almakta tereddüt etmeyin. "Erguvan Ağacı"nı okurken bir klasik okuyormuş hissindeydim. Ben kitabı çok sevdim. Umarım sizler de seversiniz.
Reşat Nuri Güntekin'in bir solukta okunan "Bir Kadın Düşmanı"nda psikolojik çözümlemeleri çok iyi yapılmış. İnsanları değerlendirirlerken dış görünüşleri ile değil asıl iç dünyaları ile değerlendirmek gerektiğini bu kitapla çok daha iyi anlıyoruz. Toplumda kabul görmek, sevilmek için de önemli olan insanın dış görünüşü değil iç dünyasıdır. Önyargı kötüdür. İnsanlık dersi veren bu kitapla önyargının feci bir durum olduğunu çok daha iyi anlıyoruz. Bu kitap okunmalı, okutulmalıdır.