Romanın ilk yarısı okura eğlenceli bir okuma serüveni sunarken, ikinci yarısı daha karamsar, trajik bir okuma sunuyor.
Raymond Carver'ın bu kitabını çok yüksek beklentilerle alıp okudum; ama kısa öykü seven biri olarak, ne yazık ki bu kitabı beğenmedim. Öykülerde ne bir macera var ne de etkileyici dil oyunları. Genellikle hayatın bir anını ele alıyor ve onu olduğu gibi anlatıyor. Çehov, Gogol gibi yazarların etkileyici, vurucu öykülerine alıştıktan sonra, Carver'ın kirli gerçekçi öykülerini bir türlü beğenemedim.
Jose Saramago, bu kitapta Avrupa'da geçmiş tarihi bir olayı kendine has üslubuyla anlatıyor. Olay kısaca şöyle: Hindistan'dan Portekiz kralına getirilmiş Süleyman adında bir fil, hediye olarak Avusturyalı bir arşidüke hediye ediliyor. Kitap, fil Süleyman'ın Portekiz'den Viyana'ya kadar süren yolculuğunu kapsıyor. Saramago yine eleştirel dilini kullanarak; kiliseye, dine, krallığa iğnelemeler yapıyor. Tabii, yine Saramago'nun kendine has dilbilgisi ve anlatım özellikleri bu kitapta da mevcut: Diyalogların tırnak içine alınmaması, bu dedi şu dedi tarzının kullanılmaması gibi. Saramago sevenler için bu kitap bence sadece atıştırmalık olabilir. Diğer kitaplarına göre daha sade ve daha kısa. Yine de okumaya değer.
Sarı Yazma, otobiyografik bir roman olma özelliğinden ötürü hem Rıfat Ilgaz'ın kişisel yaşam öyküsünü hem de Rıfat Ilgaz'ın gözünden Türkiye tarihini anlatıyor. Rıfat Ilgaz, Osmanlı'nın son günlerini, Kurtuluş Savaşı'nı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk günlerini, Tek Parti dönemini, Demokrat Parti dönemini bu romanıyla anlatıyor. Onun eleştirel, toplumcu bakışıyla o günleri görmek gayet yararlı ve öğretici. Ama romanı okurken bir yandan da ciğeriniz sızlıyor: Hababam Sınıfı'nın ve onlarca eserin yazarı, şair, aydın ve öğretmen Rıfat Ilgaz, gençliğini hapishanelerden hastanelere gidip gelerek harcıyor. Tek suçu halkını, sınıfını düşünmesi ve boyun eğmemesi.