En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan... Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı.. Masadan doymadan kalkmış gibi okunmalı... güzelsin..
Uzaktan zor seçilebilir bir harf... Hayır hayır! Şimdi anlıyorum... Gizli bir rakam, Kabala'dan... kumun üzerine çizilen... Çöldeyiz ve başka bir yerde değiliz.. ama güzelsin..
Dansederken göğüsleri sallanan kadınlardan, karadelikleri saatlerce uçuşup duranlardan, sessiz sitemleri kargaşada bile belli olanlardan tırsma öyle kolay kolay... Öyleyse bu bir nasihat... çünkü güzelsin...
Onlar bitecekler: Çizgi roman gibi kolayca, tatile çıkarken boşanan yağmur gibi apansız, menemen pişirmek gibi aceleyle... hâlâ güzelsin...
İskemle hasır ve ayaklarında yatay, ayaklarını dizlerini böğrüne çekmeye razı olarak basabileceğin yatay tahta çubuklar... Rahatına düşkün keyiften uzak Osmanlı "effendi"sinin (ephendi?) garip kahvehane illeti bu iskemleler... Otur o illete gerçekten, çekinmeden, sereserpe... orada güzelsin...
Yılgın geçilir sokaklardan, kuş gibi değil, işportacı kertenkeleler gibi de değil... Ağır aksak, akşam dörtten sonra yaz günü... Akşam mı? O kayıtsızdır... Bildiği gibi değişir, geçer, gider... güzelsin...
Kes kulakları, geçir bir sicime... Ama kaybetme... Başka ne göstereceksin savaşa dair? Kara delikler işitmiş bu öyküyü... Islanarak... Ama güzeller...
Kalp kalbe karşı... Bir arkadaşın evinde... Çiçekmiş... Hemen uzmanı geçindim. Ah! O güneş ister. Ah! Bol su asla olmaz. Oysa hiç anlamam çiçekten... Devetabanını pazı sanabilirim... Neden yaptım bunu? Çiçeğin adı sardı beni... Çünkü güzelsin...
Sözlerine delik kulağım... Özürlere sağır... Kör bir kuyu olacağım... Sen ise, güzelsin...
Güzel sözcüğünü senden başkasına lâyık göremem... Ama bir önceki cümlede görmüş olabilirim... Aldırma, güzelsin...
Mikroskop mucidi Leeuwenkoek dostu ressam Vermeer'e "su böyle işte ve başka türlü değil" demiş... Bir öpüş damlasında milyarlarca gözle görülmez yaratık... Ressamın tarafını tutuyorum... Çünkü, güzelsin...
Birkaç tel beyaz... Bizi gazlamaz... Sakınmazsın görüntünü, biliyorum... Çünkü güzelsin...
Mikroskopun mucidi Leeuvvenhoek, aynı günde doğdukları, hep komşuluk yaşadıkları dostu ressam Vermeer'e bir su damlası gösterip, "su işte böyle ve değil başka türlü" demiş... Bir öpüş damlasında kanyuvarları... Mucidin tarafım tutsam da... Sen güzelsin...
Teleskopla bulamadım... Mikroskopla bulacağım... Ayın yüzeyinin de bir dokusu var elbet... Gözenekler, sivilceler... Onlarla çok güzelsin...
Neo-liberalizm, ruhçuluk, tarikat, entellektüel, ordu, çok-insansız şirketler, öykü yazarları, kestaneyi çizdirenler, uzaktan bakanlar, Şemdinliler, tavşan falcıları, kurban sömürgenleri, onmaz kuşkuculuk, araba tamircileri, taksitle alın tutkumu, hadi... Kazık ve pazarlık... Ama son kumarım sensin... Sen, güzelsin...
Sen, güzelsin... Kuraldışı... Bastıbacak... Minicik... Ama sen, güzelsin...
Kapımın eşiği, gözümün bakışı, son ruhsal tatil, duruşum, bozuluşumsun... Pazarlık etmem... Markette yoksun... Reklamın yok! Gerçekten... Güzelsin...
Kedi sakladım senden, öykü sakladım, belki bunu da saklayacağım... İhanet... Ama sen, güzelsin...
Ruhumu saran sacayağı, gözümün bağı, son ruhsal kaatil, ölümüm, mahvoluşumsun...
Cazgırlık etmem... Gönlünde yokum... Aşkımız, yok! Gerçekten... Güzeldin...
En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan... Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı.. Masadan doymadan kalkmış gibi okunmalı... güzelsin..
Uzaktan zor seçilebilir bir harf...... tümünü göster
"Ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur.."
"Ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur.."
"Hiçbiri benden özür dilemedi; biri bile.
Ne öyle duygusuzca içime girdikleri için, ne bütün o sancıları çekmeme ve bundan utanç duymama neden oldukları için, ne de benimle alay edercesine bu kadar uzun bir süre ve bu kadar aptalca yalanlar söyledikleri için. Bu yaptıkları için onları bağışlamamı hiçbir zaman istemediler benden, ben de onları hiçbir zaman bağışlamadım.."
"Hiçbiri benden özür dilemedi; biri bile.
Ne öyle duygusuzca içime girdikleri için, ne bütün o sancıları çekmeme ve bundan utanç duymama neden oldukları için, ne de benimle alay edercesine bu kadar uzun bir süre ve bu kadar aptalca yalanlar söyledi... tümünü göster
Aşksa:
Sağır da olsa dile döner seslenir...
Düşse:
Eni sonu suya düşer ıslanır..
Aşktan öte başka hangi tohum yeşerir
Hangi dal sügün verir ezildiği yerinden?
(...Dolunaydı...Dağların bulutlandığı,
toprağın yoncalandığı aydı...
Öpsem,
yaralanır sandığım
çiçekler kadar körpeydi bahar...
Bir yanım sazınca külhan,
yağız,civan,atmaca;
bir yanım nazınca uslu,
suskun,ıssız,utangaç,
savrulup savrulup sokaklara
söylediğim şarkılar
süsüydü ömrümüzün,
yitince bulunmaz zenginliğimiz...
Ne güzel günlerdi ah
ne güzeldin gençliğim;
gönlümü tarih düşüp
ömrümce yol gözledim,
yazık ki sen beklemedin...)
İki derde yenik düştüm ne çare:
biri aşk
biri düşten düşe sızım sızım yüreğim..
Taşa çaldım derdimi,
taş çatladı kıvrım kıvrım kök verdim;
güle sardım kendimi,
gül kurudu derdim azdı yürüdü..
İnsan ki hasreti kadar:
belki bin sevda bin ayrılık
fakat
bir aşk bir intihar
bir ömre ancak sığar..
Aşksa:
Sağır da olsa dile döner seslenir...
Düşse:
Eni sonu suya düşer ıslanır..
Aşktan öte başka hangi tohum yeşerir
Hangi dal sügün verir ezildiği yerinden?
(...Dolunaydı...Dağların bulutlandığı,
toprağın yoncalandığı aydı...
Öpsem,
ya... tümünü göster
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin uçurtma mesela
Altına konabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
Sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine
Bir beyaz kağıda herşey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan herşeyden
Bir gülden, bir ilk bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan ama anlatamam
Toprağın güneşle kavuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana ışık ver yeter bende filiz çok
Köklerin içimde gizlidir,
Gelen, giden arayan, soran dere budak yok
Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey
yok... yok!
Uzun bir yoldan gelen, tedariksiz katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Herşeyi anlattım olan olmayan, acıtan sancıtan
Bilsem kisana varmak içindi bütün mola sancıları,
Daha hızlı koşardım, severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak suya bakmaktı
Sana bakmak, bir mucizeyi anlamaktı
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem, yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar baçıvanlar değil tüccarlar
Sen öyle gçz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen içimde cennet kayganlığı iken,
Sana şiir yazmak ahmaklıktı..
Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz,
Yazdığım bütün şiirler sanabaşlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır
Herşey olmaya hazır
Sana bakmak, suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak,
Bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak,
Allah'a inanmaktır..
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin uçurtma mesela
Altına konabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
Sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine
Bir beyaz kağıda herşey yazılabilir... tümünü göster
Sana ufku anlatmak istiyorum..
Yüreğini
Avuçlarında bir güvercinin
Yüreğiyle yatıştıran çocuğun
Bileklerinde çözüp
Doldurduğu şeyi
Sana anlatmalıyım
Binlerce insan dökülmüş duraklara
Asfalttan, yapılardan, seslerden;
Binlerce saattir oradalar
Ve kudurgan bir beyin
Ve kıpırtısız bir yürekle
Düşmanca birşeyler biriktiriyorlar karşılıklı
Ve herkes biribirine benziyor
Ve herkes yabancı birbirine üstelik
Sana ufku anlatmak istiyorum
Yalnayak
Ve aşağılara koşarken çaylarda
Çakıltaşları, çağlayanlar
Ve kayaların oyuklarında köpüren suyun
Düşündürdüğü şeyi
Sana anlatmalıyım
Vapurda, otobüste, odalarda unutulmuş gibiler
sıralar halinde gerneşmek için;
durgun, bulanık, bezgin
zaman: tek yaşama biçimi
ve bankalar, sigortalar, belediye
meydanlara saatler koyuyor onlar için
ve unutsun diye gökyüzünü şehrin üstünde
oğlunu nefretle azarlayan bir kadın
kimseyi şaşırtmadan geçiyor o saatin dibinden
ve bonolar, çekler, borçlanışlarla
birbirine bulaşan kaypak ilişkiler
dişlemeye başlıyor çocukları bile
ve inzibatlar, polisler, mübaşirler
ve bin katlı elbiseler içinde bir takım insanlar
buyurmuş, teftiş ediyor şehri
Sana ufku anlatmak istiyorum
Bir ağacın kökleri ve dallarıyla
Uzanıp uzanıp vardığı şeyi
Sana anlatmalıyım
İçinde duvarlar uğulduyor ilişkilerin
İlanlar, rutubet, çıkar..
Ve söz namusun simgesi değil,
Duygular öyle lekelenmiş
İçtenlik öyle hesap işi ki
Kimin öpüşleri bir papatya kadar temiz
Kim kime kıstırıldığı anda omuz verebilir?
Ya aşk: çarparak başlatan yeni şeyleri
O sevinç
Nerede şimdi?
Yine de güzel bazı duygular
Aşkla kendini onarıyor
Fakat rüzgarlı, yağmurlu ve sabahları
Bir sinir birikintisi olarak karşılamaktan
Bakışları gizlice köreliyor onun da
Ve hatta sağnağı bir nehir gibi
Yabani bir hayvanmış gibi düşünüp
Ürküyor
Ve giderek aciz,
Sinirli, habis insanlar dolduruyor caddeleri;
Oysa şehirden
Yabani bir hayvan kadar uzakta nehir
Öpüşüyor uçsuz bucaksız bir çalkantıyla
Ve yüzlerce çocuk tanıyorum
Kaçak bir duygu taşıyan sinemalarda
Ona doğru koşmak için..
Sana ufku anlatmak istiyorum
Bağrına bayraklarla varılan
ve hayatın
yoldaşlık duygusu kadar katışıksız,
birlikte söylenen şarkılar kadar
ödünsüz olduğu yerde
başlayan şeyi
sana anlatmalıyım
Son mavisi gözlerinde kaldı gökyüzünün
Bu şehirde
Anlatmak istediğim..
Sana ufku anlatmak istiyorum..
Yüreğini
Avuçlarında bir güvercinin
Yüreğiyle yatıştıran çocuğun
Bileklerinde çözüp
Doldurduğu şeyi
Sana anlatmalıyım
Binlerce insan dökülmüş duraklara
Asfalttan, yapılardan, seslerden;
Binlerce saattir ora... tümünü göster
Afilius şu anda kitap okumuyor.