Son Sefarad: Sultan Bayezid'in Savaşı (İmparatorluk, 2)

10 puan

Tarihi kişilikleri gerçek olaylarla harmanlanmış bir kurgu içerisinde okuyucuya sunmak ciddi bir yazarlık mahareti bana göre. Yazarın kişisel bakış açısını da doğrudan belli ettiği tarihi bir roman; özellikle uzun araştırmalar sonucu yazılmışsa roman türü içinde de ayrıcalıklı bir yer ediniyor kendisine…

Beyazıt Akman’ı,İstanbul’un fethini ve Fatih’i anlattığı ‘’Dünya’nın İlk Günü’’ ile tanıdım. İmparatorluk adıyla başladığı serinin ilk kitabıydı ve gerçekten son derece başarılı bir ilk romandı. Akademisyen olduğu için romanın her köşesinde, hikayeyle bağlantılı her konuda detaylı bilgi vermeyi seven bir yazar. İkinci romanında daha önce pek anlatılmayan bir padişahı ve onun döneminde vuku bulan gerçek olayları anlatması ise daha fazla ilgimi çekmişti doğal olarak.

Son Sefarad;Endülüs İspanya’sında son Müslüman Emirliğin düşüşüyle birlikte Yahudi ve Müslümanlara karşı yapılan zulmün ve bu zulme seyirci kalmayan Sultan 2.Bayezid’in gerçek olaylara dayanan hikayesi…Aslında çoğunlukla İspanya Yahudilerinin yani sefaradların kurtarılma öyküsü diyebiliriz.

Roman’da yer alan en önemli tarihi kişilik Fatih’in oğlu Sultan 2.Bayezid şüphesiz ki. Babası Fatih veya oğlu Yavuz kadar dillerde pek dolaşmayan bir hükümdardır kendisi. Lakin evliyalık özelliği ile öne çıktığını az çok Osmanlı’ya ilgi duyan herkes iyi bilir. İşte romanın bana göre en özel yanlarından bir tanesi de Sultan’ı bu yönüyle ele alması. Hocası Hamdullah’ın nezaretinde şehzadelik döneminden başlayıp, 1492 yılına uzanan yılları içindeki ruhsal olgunlaşma ve dönüşüm sürecini,usta bir hattat oluşunu tek tek işlemiş Beyazıt Akman. Zaten romanın diğer ismiyle kastedilen de aslında Sultan’ın kendisiyle olan savaşından başka bir şey değil.

Gelelim ikinci en önemli karaktere. Yani Sultan 2.Bayezid’ın uzun yıllardır yabancı topraklarda olan gizli ajanı Kara Davud’a. Yani karısı ve bebeğinin hasretiyle yanıp tutuşan, sefarad David ile ailesini gemilere ulaştırmaya çalışan sırlı kişiliğe…Yazar Kara Davud karakterini öyle güzel kurgulamış ki romanın sonunda sizde en büyük izi o bırakıyor adeta.

Romandaki en önemli kurgusal diğer karakter ise Engizisyon rahibi Santiago elbette. Kilisenin kitap yakmakla görevlendirdiği rahip, sakıncalı olarak lanse edilen kitaplar sayesinde öyle bir iç çatışma yaşıyor ki; okuyucu olarak bu inanç eksenli çatışmanın nereye varacağını romanın sonuna kadar merak etmekten kendinizi alamıyorsunuz. Santiago aynen şöyle başlıyor anlatmaya;

‘’ Her şey Aristo ile başladı. Tüm hayatımı altüst eden olaylar silsilesinin başyazarıdır kendisi! Ya da İbn Rüşd mü demeliyim? Çünkü İbn Rüşd olmadan Aristo’yu bilemezdik, Aristo olmadan da İbn Rüşd’ün bir anlamı kalmazdı.’’

Ve devamında M.İbn Arabi ile tanışıyor romanın ‘’Rüya ve Gerçek’’ adlı en sarsıcı bölümünde. Sarsıcı diyorum çünkü bu bölümde ana hikayeden uzaklaşıp başka bir boyutta buluyorsunuz kendinizi. İki büyük İslam Alimi’nin ilk karşılaşmasına ve aralarında geçen gerçek dialoğa da tanıklık ediyorsunuz. Adeta beyninizi uçuran -tasavvuf felsefesiyle de yoğrulmuş- bu bölümün sonunda Santiago’nun yaptığı tespiti ise muazzam;

‘’Anlıyorum ki bu iki alimi,Filozof’u ve Kamil’i,Akıl’ı ve Kalp’i ince bir tül ayırıyor. O perdenin ötesini İbn Arabi görüyor,İbn Rüşd ise düşünmeye devam ediyor. Mantıkçıların durduğu sınırda kaşifler yollarına devam ediyor.Aklın sınırlarını,kalbin ufku aşıyor.

Biz hepimiz uykudayız;ölünce uyanacağız.’’

İnanç üzerine felesefeye son noktayı ise, Santiago’nun filozof İbn Meymun’u keşfetmesiyle koyuyoruz.

Roman bu karakterlerin yanında bizleri Osmanlı denizcileri,Kristof Kolomb ve Piri Reis ile de tanıştırıyor. Amerika kıtası henüz keşfedilmemişken,müslümanların Avrupa ile Asya arasında başka bir kıtanın varlığından haberdar olduğu gerçeğini ortaya koyuyor onların sayesinde. Piri Reis’in o dönemde çizdiği dünya haritasını ve Müslüman denizcilerin Batı’ya neler kazandırdığını hepimiz zaten çok iyi biliyoruz,bugün Batılılar bundan pek bahsetmese de…

Beyazıt Akman romanını ‘’Endülüs’e yakılan bir ağıt’’ olarak tanımlıyor ki buna katılmamak elde değil. Zira 800 yıl süren ve Avrupa’da en ileri medeniyet olarak adını duyuran bir İslam Devleti Endülüs. Bugün batıyı en ileri medeniyet olarak görürken,medeniyetin oraya kimler tarafından ve nereden götürüldüğünü hatırlamamızı da sağlıyor bu gerçek.

Sürükleyici bir macera romanı okurken tarihe de tanıklık etmemi sağlayan, bitmesini hiç istemediğim bir romandı Son Sefarad. Tarihe ilgi duyanların kesinlikle seveceği,duymayanlarınsa okuduğu için pişman olmayacağı türden bir epik Beyazıt Akman’ın eseri.

by dRmr

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »