Sen Yokken

8 puan

http://illekitap.blogspot.com/2018/08/gunes-demirel-sen-yokken.html

Güneş Demirel, sevdiğim, takip ettiğim, çıkardığı kitapları gözüm kapalı alıp okuduğum ve kalemini beğendiğim Türk yazarlardan biri. Bu kitabı - Sen Yokken - dahil olmak üzere çıkan bütün kitaplarını okumuş bulunan biri olarak demek istiyorum ki güzeldi ama daha duygusal yazılabilirdi.

Öncelikle yorumuma başlamadan önce demek istediğim bir iki şey var. Bunlardan biri ben bir yazarın çıkan her kitabını okuduysam o yazarın kalemini gerçekten sevdiğimdendir. Güneş Demirel'de o yazarlardan biri. İkincisi ise, bazı Türk yazarlar eleştiriyi kabul etmez, kitaplarındaki okurların eksik gördükleri şeyleri duymaktan hoşlanmaz ve hemen tepki verirler. Güneş Hanım'ın bu şekilde davranmayacağını bildiğimden dolayı açık yüreklilikle sevmediğim kısımları yazıp sevdiğim kısımlara detaylı değinmek istiyorum.

İlk önce sevmediğim, aslında sevmediğim değil de eksik bulduğum kısma değinip sonrasında yorumuma devam edeceğim. Kitapta sevmediğim tek şey, bu kurgu çok daha duygu yoğunluğuyla yazılıp, 300 küsür sayfa değil de 700 küsür sayfa ya da 2 kitaplık bir seri olarak çıksaydı ve duygular doruklarda yazılarak anlatılmış olsaydı muhteşem bir kitap olurdu. Çünkü açıkçası çoğu zaman beni ağlatacağını, hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı bildiğim kısımlarda okuyup hüzünlenmek bana anlatımda bir duygu eksikliği hissettirdi.

En basitinden örnek vermek gerekirse, belki spoiler olacak ama okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Cemal'in İpek'in karşısına geçip de Diyar ile Lale'nin düğününde 'çek ellerini kızımın üzerinden' tarzında bir cümle kullanıyor. Yaşanan onca olaydan sonra bu cümle tüyleri diken diken, irkilmeye sebep olan, ağlatan cümle olmalıydı ama sadece hüzünlendirdi ve böyle bir cümleyi kurduğu için de Cemal'a kızdırdı.

Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Çünkü bunun haricinde yani duyguların daha yoğun olmasını ve bu konuda eksiklik hissetmenin haricinde eleştirebileceğim bir şey yoktu kitaba dair.

Tipik bir Güneş Demirel kalemiydi, güzel, akıcı, aşk dolu ve buna aile ve arkadaşlık ilişkileriyle harmanlayan, yüreklere dokunan bir kitaptı.

Kitabın kısaca konusuna değinmeden önce yukarıdaki alıntı aslında bir yerde kitabın kısaca özeti deyip kitabın konusuna değiniyorum; Çiçek ile İpek çocukluktan arkadaş hatta artık iki kardeş haline gelmiş bağlarıyla hayatın onlara oynadığı büyük oyunda ayakta kalmaya çalışırlar. Çiçek kanser hastasıdır ve ölümü kaçınılmazdır. Bu yüzden yaşadığı şehir Londra'dan anne babasını belki de son kez görmeye Türkiye'ye geldiğinde tanıştığı Cemal ile beraberliği sonucunda hamile kalarak döner Londra'ya... tedavi olması, ameliyat olması gerekirken Çiçek sadece bebeğini büyütmenin hevesiyle her şeyi geri çevirir. Bebeğini doğurmanın belki onu öldüreceğini bilse de vazgeçemez ondan. Bu süre zarfında Cemal, Çiçek'in çekip gitmesinden biran bocalasa da hayatına alışmaya çalıştığı sırada ondan gelen mektuplarla bir kızı olacağını ve zamanı geldiğinde onu görebileceğini ve daha fazlasını öğrenmeye başlar. Çiçek, öldüğünde küçük kızı Duygu'yu İpek'e emanet eder ve Cemal'e ulaşmasını, kızını babasıyla da tanışmasını ister. Ama işler iyice sarpa sarar çünkü Cemal kızını yanında istemektedir İpek ise en yakın arkadaşı, kardeşi olmuş kızın ona olan emanetinden uzak kalmaya niyetli değildir. Hayatları Duygu'nun sevgisiyle birleşmeye başlayan Cemal ile İpek arasındaki ilişki boyut değiştirip aşka doğru yönelirken aslında karakterleri ve yaşamları onları farklarında olmadıkları yorucu, yıpratıcı ve kırgınlık dolu bir yaşama doğru sürükler. Aşkları ya bu savaşta göğe çıkacak ve Duygu'yla beraber mutluluğu yakalayacaklardı ya da gururlarına yenik düşüp, birbirlerini öldürücü şekilde kırarak kendi yollarına gidecekler ve yaşarken ölümü yaşarcasına mutsuzluğu tadacaklardır.

Kitapta sanırım en sevdiğim karakter Duygu'ydu. Onun annesizliği, İpek'i anne bellemesi, masumluğu kitapta belki de en çok yüreğe dokunan şeydi. Kelimenin tam anlamıyla bir bebeğim masumluğuydu ve bizlerin gerçek hayatta bile kalbimize dokunan şeyi okumak çok güzeldi.

Cemal ise kitapta sevdiğim mi kızdığım mı bilemediğim bir karakterdi. İpek'i cidden çok kırdı geçti ve çoğu zaman kızgın olsam da kendince sebepleri olduğu gerçeği de zaman zaman kızmamı engelliyordu ama... hadi canım fazla mı kıskançsın sen Cemal demek de içimden geçiyordu. Hayır yani bu kadarı da biraz güvensizliğe kaçmıyor muydu?

Devran ve Lale çiftini çok sevdim. Keşke onları da anne baba olarak okuma fırsatımız olsaydı.

Bu arada kitabın final bölümü Duygu tarafından yazılmıştı ve onun düşüncelerine yer verilmişti. Duygu artık 14 yaşında bir genç kız olma yolunda ilerlerken neler düşündüğünü okuduk. Kitapta tek gözlerimi dolduran kısım da oralar oldu açıkçası.

Dediğim gibi kitabı genel olarak, kurgusal olarak çok sevdim ama duygular daha yoğun anlatılsaydı daha muhteşem olurdu benim nazarımda. Yanılmıyorsam yazarın ilk çıkan kitaplarındandı, yeni basımı yapıldı Ephesus ile... şimdi düşünüyorum da son çıkan kitabı ile bu kitap arasındaki kalemini oldukça fazla geliştirdiği değişmez bir gerçek... çünkü son çıkan kitapları cidden çok iyi :)

Bu arada kitapta İpek ve Cemal arasında değişen bir anlatım vardı ve bunu belirtmek için tüylü detaylarla isim belirtilmişti ve ben bunu çok sevdim :) Bölüm kısımlarındaki o mektup sayfası detayı şeklinde verilmiş tasarımı da çok sevdiğimi söylemeliyim :)

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »