Milena'ya Mektuplar

7 puan

Kafka’nın daha önceden insanı düşüncelere gark eden dönüşüm kitabını okudum. Kafka’nın yazarlığı hakkındaki düşünceler tartışmasız hali hazırda bellidir. Lakin Milena’ya Mektuplar..Milena’ya mektuplar Kafka’nın olmasa yarıda bırakılacak bir eser. Hatta edebi niteliği olmayan bir eser. Çünkü Kafka; Milena’ya Mektuplar kitabının yazarı değil Milena’ya yazdığı mektupların sahibi. Bu arada Milena ismi Çekçe’de Milenka’nın kısaltılmışıdır ve Kafka ile Milena’ya dönüşen bu isim “Sevgili, bir tek” demektir.
Bu sevgiliye yazılan mektuplardan basılma kitaplardan daha önce Orhan Veli’nin “Nahit Hanım’a Mektuplar” kitabını okumuştum. Okurken Orhan Veli kadar canım acıdı, onun kadar yalnız, onun kadar parasız ve onun kadar çaresiz hissettim. Hatta öyle bir his ki Nahit Hanım’ın o bitmeyen nazı cazı Orhan Veli’nin sayfalarca tutan mektubuna cevaben iki satır yazması fena halde sinirimi bozdu. Buna rağmen oradaki mektuplar oradaki aşkı daha bir anlaşılır kılıyordu. Açıkçası bende Kafka’yı okurken bu hissiyat oluşmadı. Öyle sosyal medyada karşımıza çıkan "düşünebiliyor musun Milena yan yana yürüyorduk sen ve ben ..düşünebiliyor musun" gibi romantik cümlelerin sayısı bu aşktaki çaresizlik, hastalıklı, ruhsal buhranlarla zorluk içinde geçen satırlardan fazla değil. Neden bir okuyucu olarak kitapta süslü romantik cümleler bulamayışımızın nedeni bu işte. Kafka mektuplarını bir gün kitap haline dönüştürmeyi hiç düşünmemiş hatta diğer eserlerini de yayımlamayı düşünmemiş. Hepimizin yaşadığı gibi günlük hissiyatlar ve olaylar silsilesinde o dönemin zamanın gerektirdiği gibi yaşadıklarını Milena’yla paylaşmıştır. Dolayısıyla her satırı aşk içeren cümleler yok. Zaten Kafka verem hastalığının pençesinde Milana’ya olan imkansız aşkın karşısında tedaviyi reddetmiş ve genç yaşta ölümü seçmiş. Milena’yla ortak arkadaşı olan Max Brod’a ölümünden sonra bunların yakılmasını vasiyet etmiş. Ancak Brod bu vasiyete riayet etmeyerek mektupları yayınlamış. Edebiyat dünyasında biz okurların kimi Kafka’nın mektuplarını saklamayıp arkadaşına veren Milena’ ya kızmıştır, kimi bu özel ve kişisellik içeren duyguları yayımlayan arkadaşına kızmıştır. Yayınlamasaydı biz bu aşkı bilemeyecektir diyenler olmuştur ya da benim gibi “başkasının aşkını ya da rutin hayatını okumak ona önem veren için önemlidir” diyenlerdenseniz bu nedenle de başkasının özel hissiyatlarını içeren şeyleri okumaya tenezzül etmeyenlerdenseniz hadi neyse kitap olmuş bari okuyayım deyip te sadece tek taraflı mektuplar olduğunu görüp karşılıklı yazışmalar olmadığından aşkı anlamlandırmada bütünlük kuramadıysanız ne gerek vardı ki yayımlamaya der ve yayımlayanın iyi niyetinden şüphe edersiniz. Düşüncelerim bir yana bu kitaptan sonra Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektupları içeren kitabı okuma hevesim kaçtı.
Kitabın konusunu zaten biliniyordur ama kısaca anlatmak gerekirse; başkasıyla evli ve başka bir şehirde yaşayan Milena ile Kafka’nın Prag’da tesadüfen bir cafede tanışıp Kafka’nın Almanca olan eserlerini Milena’nın Çekçeye çevirmesiyle başlayan ve devamında yüz yüze 2-3 kez görüştüğü ama mektuplarla 3 yıl süren bir aşkı anlatıyor. Kitabın konusu bu ama işte kitabı okurken bir sürü şey düşündüm. En başta geleneksel yapımız gereği böylesi bir ilişkinin etik olmadığı aşikâr. Ancak ben her durumda niyete bakarım niyet iyiyse ve eğer ki aslonan hislerse; hislere söz geçmeyeceği yönünde düşünürüm. Bunun karakterle de bir ilgisi yoktur. Yani evli bir adama ya da kadına aşık olmak karaktersizliktir diyemem. Bu etik olmayan bu kadar acı, çaresizlik ve bunalımları yaşatan aşka niye düşmüştür bu ikisi? Karakterleri ele alacak olursak;
Milena anne ve babasının birbirlerini aldatarak yaşadığı bir evliliğe tanıklık ederek büyümüş 16 yaşındayken annesini kaybetmiş babasının maddi anlamda başka kadınlarla savruk bir ilişki yaşamasından yola çıkarak kendisini sevmediğini düşünerek babasıyla sürekli bir çatışma halinde yaşamıştır. Sevgisiz çocukluğu hayatı boyunca yalnız kalacağını düşündürmüştü ona. Ve bu psikolojideki her genç kız gibi Milena’da yüzüne gülen ve sarılan bir adama kapılır. Babası onaylamayınca da ona inat o adamdan hamile kalır ve sonra evlenir. Ancak bu şekilde bir evlenme şekli “Kafka’nın da mektuplarında Milena’ya sürekli anlatmaya çalıştığı “Evliliğin bir anlamı olması için, mutluluk beklentisinden çok daha geniş ve gerçek bir temel üzerine oturtulması gerek” anlatımında olduğu gibi Milena’ya aşk getirmemiştir. Bu bağlamda boşlukta olan herkes kendisini aşka davet insana gider. Kafka zaten iki kez evliliğin eşiğinden dönmüş evlilik korkusu olan bir insan. Merak ediyorum Milena ne yapmıştır da bu imkânsızlıklara rağmen Kafka’yı elinde tutmayı başarmıştır? İlişkinin nedenlerini niçinlerini ancak ve ancak o ilişkiyi yaşayan iki kişi bilir. Ancak bu konuda kendimce çözümlemem şudur: Milena; Kafka’ya duymak istediklerini değil, söylemek istediklerini söylemiştir. Yani Kafka nasıl ki yazışmalarının ilk başlarında mektup sonlarına Franz Kafka diye yazarak bitiriyorken sonra sonra Franz, Senin Franz, Senin F. ve en son Kafka’nın bu aşkla birlikle Milena’ya dönüştüğü ve sadece “senin” kalması gibi, belki de Milena’da bu aşkla kendi olmaktan çıkıp Kafka’ya dönüşmüş olabilir. Yani gerçek AŞK…
Okurken bir sürü şey düşündüm dedim ya aşk iyimser bir bakış açısıydı. Belki de zaten ölüm döşeğindeki Franz’ın Milena’yı hayata tutunacak destek olarak görmüştür ya da Milena mutsuz evliliğine heyecan aramıştır dedim, sonra belki de maddi açıdan bir çıkar durumu mu vardır dedim yok canım bunun için bu kadar uzaklık ve imkansızlık niye seçilsin dedim, o zaman Kafka Milena’yı değil de ona yazma konusunda ilham veren kendi kafasında yarattığı kadına yazmayı mı sevdi dedim (malumunuz yazarlar, şairler, söz yazarları aşktan beslenir ama bu aşk hiç karşılıklı olan değildir ya platoniktir ya imkansızdır yada terkedilenin çaresizliği terk edenin pişmanlığı üzerine yazılan yazılardır ve çok ta güzel eserler çıkar. ) Sonra o düşüncemden de vazgeçtim öyle olsa Kafka beslendiği bu aşkı kitaba dönüştürür paraya çevirirdi dedim. Milena kendi mektuplarını saklarken Kafka’nın mektuplarını niye teşhir etti aslında Kafka’nın Mektuplarını yayımlayarak aslında paraya dönüştürme niyeti Milena’da mıydı diye düşündüm. Bu arada Kafka’nın mektupları Kudüs'deki Kafka Müzesi’nde bir kasada korunmaktaymış. Neyse farazalar üzerinde bayağı bir beyin fırtınası yaptım. Ancak kitapta geçen ve gerçekliğini konuşabileceğimiz tek konu var Yahudilik. Kafka yahudidir ve dönemin Almayasında üç kız kardeşini Nazi kamplarında kaybedecek kadar olayların içindedir. Bu olaylar Milena’ya da mektuplarında sürekli Yahudi olmanın negatif yanlarını yaşadığını anlatmasından sanki bir eziklik psikolojisinde olmasından bu Yahudilik olayının Kafka’da derin psikolojik problemlerin temelini hazırladığını görüyoruz.
Günümüzde öneminin yitiren bu mektuplaşmak ve mektup üzerine Kafka’nın düşüncesini paylaşmak istiyorum. "Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları." demiş. Ben mektup yazmanın gücünü bilemiyorum bu tarzda bir mektuplaşmam olmadı ama bir kalemin kağıt ile buluşmasında meydana gelen aşkın gücüne inanırım. Şiir olsun, edebiyat olsun yazmak; aşk için yapılan en büyük devrimdir.
Kitaptan altını çizdiklerim:
-Bak Milena, 'en çok seni seviyorum' diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki, 'sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »