Fahrenheit 451

10 puan

Okuduğun distopik romanlardan sonra keyif almanın kendimce ironik kaçtığını düşünmeme, bıraktığı etki psikolojimi yerlebir etmesine rağmen, salt karakterlerle empati kurmamı sağladığı için okumaktan keyif alıyorum. Otomatik Portakal ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört için de aynı duyguları hissetmiştim.

Fahrenheit 451'de, romanın başkahramanı iftaiyeci Guy Muntog, yıllarca kitap yakan, niye, neden yaktığını sorgulamayan, işinde başarılı (!) ve çevresince sevilen bir adam.

Geçmişini sorgulayan, sorular soran genç kız Clarisse McClellan'la tanıştıktan sonra, hayatı tamamen değişir Bay Muntog'un.

Clarisse, "İtfaiyecilerin uzun zaman önce kitapları yakmadığı ve ateşleri söndürdüğü doğru mu?" diye sorar Bay Muntog'a; "Ateşi söndürmek mi? Kim söyledi bunu sana?" sorusuna karşılık, Clarisse'nin "Yaktığın kitapları hiç okumadın mı?" karşı sorusu, Bay Muntog'u düşünmeye, düşündükçe de sorular sormaya, sorgulamaya başlar ve karanlık geçmişinin sancıları hayatını altüst eder.

Tv'nin yaygınlaştırılıp, kültürün içinin boşaltıldığını ve edebiyatı bitirdiğini iddia eder, yazar. Haklıdır da.

''...Eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız, değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucuyu avlamak için Beatty’lere gerek kalmaz.”

Umudun hayatı güzel kıldığı için belki de... İki yıl önce, dünya insanların okumadığı kitaplar yüzünden vicdanlarını sızlattığı zaman güzel olacak, diye bir not yazmıştım. Bugünse, edebiyatın hayatı katlanır kılan tek şey olduğunu...

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »