Kafka nasıl bilinir; karamsarlığı, çekingenliği ve yalnızlığa zorunlu bırakılmış gibi de çevresine yabancılaşmış haliyle. Bir de hamam böceğiyle edebiyat arasında saf bir bağlantı kurmasıyla tabi ki.
Ezber aynıdır, hatta kitabı bitirdikten sonra Amerika adındaki eseri için de aynı şeylerden bahsedilmiş. Evet ülkemizde kesinlikle ezberci eğitim var ve bu o kadar normalleşmiş ki aynı şeylerden bahsedip farklı olay ve durumları hep aynı şekilde değerlendiriyoruz. Fazla ekşi okumayın arkadaşlar size naçizane tavsiyem ya da okuyun ama çoook etki altında kalmayın.
Neyse gelelim Kafka'nın Amerikasına. Dönüşüm ve Dava gibi yapıtlarının aksine Kafka, o kesin çizgilerle çizdiği yaşam ve kişi tasvirlerinden uzak bir bilinçle yazmış bu eserini. Yani burada diğer kitaplarında kullandığı yabancılaşma, ötekileşme, yalnızlık gibi durumları yalın bir şekilde vermemiş. Aynı mesajları geri plana alarak daha çok yabancı kalma(yabancılaşma değil), çaresizlik ve zamanın ekonomik durumuna atıfta bulunarak fukaralık daha göz alıcı bir şekilde işleniyor. Yalnızlık ise diğer yapıtlarına göre kişinin somut yalnızlığıyla ilintili.
Olayımız ise şöyle başlıyor, ülkesinde hizmetçisiyle birlikte olduğu için ailesi tarafından Amerika'ya yollanan Karl adlı henüz 15 yaşındaki karakterimiz yeni kıtaya adım atar atmaz dalgınlığıyla nam salacağa benzer ilerleyen sayfalarda. Neden peki, gemi limana demirlendikten sonra gemiden ayrılmak için bavuluyla hareket eden yaşı küçük aklı büyük karakterimiz Karl şemsiyesini unuttuğu için telaşa kapılır ve bavulunu orada tanıştığı birine bırakarak gemiye tekrar girer. Bu esnada gemi de çalışan ateşçi ile tanışır ve sohbet edip dertleşirlerken ateşçinin iş ile ilgili bir problemini çözmek için idareye giderler (ahh, Kafka ve bürokrasi olmazsa olmaz değil mi). Bu esnada geminin kaptanı ile zor da olsa girişilen bir yakınma esnasında oda da bulunanlardan biri Karl'ın dayısı olduğunu söyler ve orada bulunuşunu da Karl'ın yasak ilişkiye girdiği kızcağızımızdan gelen bir mektup sonrasında tesadüfen olmadığını net bir şekilde belirtir.
Dayısıyla karşılaştıktan sonra ateşçiyi istemeye istemeye geride bırakan Karl yine de onu unutur. Artık yeni geldiği kıta da kimsesiz değil üstüne üstlük bir hayli servet sahibi olan dayısının himayesi altındadır. Böylece Amerikan rüyası gerçekleşir karakterimizin, İngilizce dersler alır, binicilikle uğraşır ve son derece pahalı olan piyanosuyla eşe dosta piyano çalmaktadır. Her şey çok güzel giderken bir gün dayısının tanıştırdığı Bay Pollunder, genç Karl'ı çok beğeniyor ve şehirden uzaktaki evde çok sıkılan kızıyla tanıştırmak için evine davet ediyor. Pollunder'ın teklifiyle şaşıran Karl, dayısının itirazına karşın gitmek konusunda ısrarcı olur ve nitekim gider. Pollunder'ın gayet büyük olan evinde ilk andan itibaren huzursuz olan Karl ev ahalisinin de davranışlarından hoşnutsuz olmaya başlar. Ayrıca eve kendisi dışında gelen diğer misafir olan Green'in tavırlarıyla iyice huzuru kaçan Karl gece dayısının evine gitme kararı verdiğinde toz pembe yaşamını aksi yönde değiştirecek bir mektupla geceyi sonlandırır. Dayısının hamiliğinden el çekmesi üzerine yeni kıtada yine yalnız kalan Karl ilk geldiğinde elinde neler varsa yine onlarla Pollunder'ın evinden ayrılır..
Sonrası ise tanıştığı serseri dostlarıyla olan iyi niyetli ilişkisi, iş bulmaya çalışması ve bulması ama hep talihin kendini yaralayacak şekilde işlemesi ile sonlanıyor kitabımız.
Kafka'nın kitaplarında pek fazla rastlanmayacak şekilde grevlerden bahsetmiş Kafka. Ayrıca bir otel de asansörcü olarak çalışmaya başlayan Karl'ın otelde çalışan insanların çektikleri, çalışma zorlukları üzerine izlenimlerini de görüyoruz. Daha önce Amerikan Rüyasını yaşayan Karl için Kafka Amerika'yı tüm vahşetiyle önümüze serer ilerleyen bölümlerde. Kitap da genel anlamda erkeklerin baskısı ve kötü etkilere neden olan kişiler olarak yine sahne alıyorlar. Oteldeki aşçıbaşı kadın Karl'ı gayet severken onunla arkadaşlık kurup Karl'a değer veren küçük yaşlardaki kızımız Therese'de babası tarafından terkedilir, Karl'ın da (özellikle babasının etkisiyle ülkesinden sürülmesi gibi). Karl tüm kötülükleri çevresindeki erkeklerden görecektir hatta şişman şarkıcı Brunelda bile kötü bir kadın değildir sadece yaşam sarhoşluğu içerisindedir.
Amerika kıtasında ilk tanıştığı ateşçiyi savunurken benzer talihsizliklerle işinden olan, yalnızan ve yalnızlaştığında güven duyabileceği insanları arayan Karl'ın hikayesini Kafka'nın en zayıf hikayesi olarak söyleyebilirim. Hikayenin kurgusunda gözle görülür eksikler ve üstüne düşülmemiş noktalar oldukça fazla. Ama bunları burada söylemek ne kadar doğru, işte onu ayırt edemiyorum.
Her neyse, Amerika, hikayenin ilerleyişi açısından dönemine göre bile oldukça kusurlu bir eser ama yazar F. Kafka tabi ki yazar, okunabilir ancak ondan önce tercih edilesi onca eser varken bir süre beklemenizi tavsiye ederim.
Son olarak belki Kafka yazmamıştır bu kitabı, Max Brod arada kaynatmış da olabilir =)