Berbat bir Robin Parrish romanı. Yazarın ilk kitabı olmasından mıdır yoksa serinin (Dominion Trilogy / Hakimiyet Üçlemesi) ilk romanı olmasından mıdır bilemiyorum, çok kötü. Kitabın başında sizi hayrete düşüren olaya (bir adam bir gün yolda yürürken kaldırımın karşısında kendisine tıpatıp benzeyen birisini görür, sonra kendisine bakar ve kendisinin de yüzünün ve giysilerinin değişmiş olduğunu farkeder) kitabın sonuna doğru getirilen açıklama çok mantıksız. "Her şey nereye bağlanacak bakalım" diye beklerken ve ağzınıza biraz bilimsel bal çalınırken bir de bakıyorsunuz ki fasfantastik olayların içindesiniz. Hayır, fantastiğe karşı değilim, doğaüstü olayların geçtiği romanları pek severim ama kurguyu tutturamayıp gerisini ne idi belirsiz gerçeküstü olaylara bağlarsa yazar, bu onun üstün hayal gücünden değil beceriksizliğindendir.
Şu mantıkla roman mı yazılır:
- Abi bi' roman yazdım süper!
- Nası abi?
- Abi bi adam var uçuyor bir de alev püskürtüyor...
- Nası yapıyor abi bunu?
- İşte. Öyleymiş. Babası da öyleymiş.
- Nası abi, mantıklı bi açıklaması olması lazım bunun?
- Abi işte yerçekimi yokmuş, bi de.. Bir de... Bi de... Hah adam acıyı fazla kaçırmış ehe.
- Oldu mu bu şimdi?
- Olmadı mı?
- Olmadı.
Velhasılı dostlar. Bu roman da olmamış. Hadi merak ettiniz okudunuz diyelim, zaten gerisini okuyamayacaksınız, çünkü üçlemenin diğer kitapları henüz dilimize çevrilmedi. Sadece “Relentless” var elimizde “Amansız” adıyla.