etsandrem

Profil Resmi
1 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
etsandrem şu an okuyor.
Bay Muannit Sahtegi'nin Notları

YİNE öldürgen bir intihar sabahı, yirmi miligram nobraksin almama karşın, ellerimin titremesini önleyemiyorum; kaydın bay Muannit Sahtegi, yapma, seni konuşmak değil, yazmak kurtarır derken, yani günlük adı altında ilk üç beş tümcenin yazıldığı günden tam üç yıl sonra, yeniden başlamayı deniyorum. Yoksa, galiba, dün gördüğüm, yanıbaşında sulandırılmış rakı şişesi, dilenen ihtiyardan beter yıkılmış olacağım. Neyi, nasıl, niçin kurtarmak? Neden bunca korkmak yıkılmaktan, yok olmaktan.Kendi yaşamını otobiyografi biçimine sahip bir kurmaca olarak mı sunuyordur Bener, yoksa otobiyografiyi andıran bir kurmaca mı yazıyordur? Muannitte belli değildir bu.— Orhan KoçakBay Muannit Sahteginin Notları, Benerin kurmacayla, yazıyla olan ilişkisini iyiden iyiye köpürten bir yapıt olarak çıkıyor karşımıza. TADIMLIK1YİNE öldürgen bir intihar sabahı, yirmi miligram nobraksin almama karşın, ellerimin titremesini önleyemiyorum; kaydın bay Muannit Sahtegi, yapma, seni konuşmak değil, yazmak kurtarır derken, yani günlük adı altında ilk üç beş tümcenin yazıldığı günden tam üç yıl sonra, yeniden başlamayı deniyorum. Yoksa, galiba, dün gördüğüm, yanı başında sulandırılmış rakı şişesi, dilenen ihtiyardan beter yıkılmış olacağım. Neyi, nasıl, niçin kurtarmak? Neden bunca korkmak yıkılmaktan, yok olmaktan. Canlılık rastlantısal oluşumu, geciktirilebilir avuntusuna sığınmayacağım, tek kuşkulu güvencem, gücüm bu. Hadi çabuk, iç çek biraz, zayıflığını kimse görmüyor nasıl olsa. Sonra bırakma, salma kendini, yaz ince eleyip sık dokumadan, kim ne derse desin. Ardına kalmamayı erdem saymak, hele günübirlik kime nelik yaşamaları kâğıda geçirmemek; unutulurum kaygısıyla başvurulan sığ yöntemlere tepki burnubüyüklüğüdür; bunca ertelemek, durup dururken kesivermek de belki.Kolay suçlanabilen: zaman. Beni geride bırakan, koyup giden. Ne atbaşı koşabiliyoruz, ne yarışı önde götürebiliyorum. Böylesine amansız, çılgın, yenik boğuşma. Yazarken sözde dural olan, kaçıyor elimin altından. Nasıl ileneyim bilmem! Hani sövgü öfkeni uyarır ya da yatıştırır. Neden bunca doğuştan uygarsın. Hiç insanca yanın yok. Sevemiyorsun. Savın boş. Nesin sen? Oysa isteyebilsen, istemeyebilirdin de. Hadi oradan, bilinçsizliğimin aç bilinci!Ne koşu! Barış kurulamayacak aramızda. Emekliye ayrılışımın aşağı yukarı on beş gün, ... saat ... dakika farkla yıldönümü imiş; görece ölçümleme diliminde durdurulabilseydi zaman. Demek ben hep geçmişi tüketmemiş varsayacağım, günümden caydım, dakika aynılığından bile söz edemeyeceğim. Her anlatım, yaşamaları değil, ölüm saptamalarının, değişimlerinin karikatür öykülemesi olacak. Ne demeye, üç yıl önce ‘bir kurtuluşsuzluk gevezeliği demişim. Şimdi bile, hemen, hemenden sonra hemen, bir tansıklık oluşacağı aptal sevinci, kırgın beklentisi içimi karıştırmıyor mu?Taşıllaşır umuduyla, susku öncesini, yeryüzü çekiminden kurtulamaz bilgisizliği yüzünden, bir demir gülleye bağlayıp çamurlu dibe salmıştım. Derine adamakıllı gömülmüştür, daha da gömülmektedir ola ki, sökülemez, yüzevuramaz, vurmamalı, bugünden gidebildiğimce ileri gidebileyim, saçmayı saçma kılmayı deneyeyim, geri dönüşlerin artık taşınamazlığında, unutarak, geri dönüşler ve tortulaşmaların havası alınmışlığında bocalayacağıma diyordum, oysa biliyordum, biliyorum demeyi yeğliyorum hâlâ, hep o geçmiş zaman kipi kullanılacak, hiç değilse hangi zaman kipinin kullanılması zorunda kalınacak, onu mu biliyorum demeye getiriyorum, iyi, böyle bir payandasızlıkla nereye varılabilir, ne yapılabilir? Bellek; olması gereken mutlulukları, o sağlam kısırlığı değil, acımaları, acınmaları, yaratılışıma bağladığım, yaratılışımın salt kendi dokusal, kalıtımsal, nasıl bozulması gereken bir kimyasal bileşimse, onun uygunsuzluğu, uyumsuzluğunun olanları yazgılaştırdığı, olabilecekleri bile yazgılaştıracağı sanısını yaşatmaya kalkışacak, komayacak silik yazıtlar yerine belki söylence serüvenlerin boy atmasına.Zaman eğrisi benimle birlikte, bana bağımlı ne denli kendiliğinden çizildiyse, ben zamanı yitirinceye dek, onun ona yükletilen aracısı olmayı benimseme alçakgönüllülüğüne o denli katlanmış görüneceğim.İşte böyle, değer yargısı derdine düşmeden, elim değdikçe, sıcağı sıcağına, olabildiğince keçiboynuzu ayrıntılar tatsızlığına da bulaşarak yazmalıyım baskısına karşı boğuştukça, başlangıç paranoyasında boğulmuş bulur adam kendini.Elbette, dünün –kendini korkunç kınayarak– içkiyi bırakma kararını baltalayan rastlantıyı canıma minnet bildiğimin ayrımındayım. Bu gece kuruyemiş eşliğinde bir şişe ucuz şarap tuzağının yenikliğine razı olsam da öyle mi başlasam? Başlamak belası.İnadına Schönbergden yay çekiyor radyo. Dağıtmamak, sağaltmak. İyi gidiyordun, tabipliğin tutmuştu, eski yazdıklarının temize çekilmesi kasetçiliği yeterliydi hani, ne oldu? Lütfen durma, silkin. Yoksa... Hey aygın gündüz! Dingin, dengeli, kıraç akıllı olmaya özenti, gülünçe uyum sağlamak. Yinelemeci olmamalısın. Yine de çalacaksın kendinden. Olmuyor değil mi? Özrün var. Bak, daha birinci sayfanın on yedinci satırından bir sözcük ileri gidemedin. O zaman da gidemeyecektin. Ha bu gün, ha yarınla sözde beni kandıracaksın. Neden öldürülmeye yaraşmıyorsun anladın mı? Anlaşılmak ille de!Neymiş, iki nedeni varmış girişimimin. İlki, aşağı yukarı sekiz yılı dolduran, yasal deyimiyle evlat edindiğim çocuğa tuhaf uyduluğumun bir yıla yakın bir süre için kesintiye uğrayacak olması, Fatoşu uzak bir yabancı ülkeye yolcu etmiştim, ikincisi, yaşımın göstergelerini sönüş yakınlığına yapışık saymaklığım. Başka gerekçeleri yok diyebilsem.Belli, besbelli, paraşütü açılmıyor ürkütücülüğünü kullanan planör pilotçuğum, umutsuzluk ağıtçısı sen, bildiğim sınırlılığın hacıyatmaz deliliği oyununa kapılıp gideceksin. Gülümse.

YİNE öldürgen bir intihar sabahı, yirmi miligram nobraksin almama karşın, ellerimin titremesini önleyemiyorum; kaydın bay Muannit Sahtegi, yapma, seni konuşmak değil, yazmak kurtarır derken, yani günlük adı altında ilk üç beş tümcenin yazıldığı günde... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
etsandrem okumak istiyor.
Buzul Çağının Virüsü

2003 yılında bütün yapıtlarıyla YKYye geçen Vüsat O. Benerin romanı Buzul Çağının Virüsü, ilk baskısından 20 yıl sonra, üçüncü kez, okuruyla buluşuyor. Dost – Yaşamasız, Bay Muannit Sahteginin Notları, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş – Kara Tren ve Buzul Çağının Virüsü ile Vüsat O. Bener yazını sürüyor. TADIMLIKBuzlucam bölmeli dikdörtgen odanın, penceresiz, kapısı loş koridora hep açık üçte birine sıkışık, ayaklarından birinin kırığı takoz destekli masasına abanmış, sabah çayına eğri simidini daldırıp çıkarıyor. Ağzının kenarında yerleşikliğini inatla koruyan kabuk tutmuş uçuğu koparıp atarsa, çamaşırlıktan bozma barınağını bölüşmek zorunda olduğu çılgının gardiyanlığına gittikçe sıklaşan delirgen, kimi yalvar yakar başkaldırıları gevşer belki. Önündeki şişkin, eprik dosyayı karıştırmaya kalkışmamalı hemen, cermen türü kalorifer böcekleri hızla dağılır dört bir yana.Gölgesi kıpırdadıkça koruk donuğu patlak gözlerini, boncuk ter kaplı kel kafasını imgelemekten kurtaramıyor kendini: Özlük İşleri Şefi. Kalkındı galiba koltuğundan, bakalım ne buyuracak.Gel birader! İçinden çıkamadım. Yirmi dört yılı tutturamıyorum.Hırt. Savurdu rastgele gevelediği kurşun kalemi.Geldim.Susam tanelerini sıyırdı pelür kâğıdına, ağırdan alarak, silkeledi dibi kararmış, yırtık, plastik çöp kutusuna, dirsekleriyle sildi bardak altı halkalarını.Bak, bu son. Bıktırdın. Emekli Sandığına tabi hizmetlerinin dökümüne gerek var mı? Kırk kere hesapladık.Yok. O tamam da, sen benim stajyer polislikte geçen hizmetlerimi hesaba katıyor musun, katmıyor musun? Tarihleri nasıl çıkarıyorsun birbirinden? Ben yaptım, on defa yaptım hep değişik çıkıyor, en az yedi ay kırk beş, en çok yedi ay elli dört gün eksik. Olmaz ki, dokuz gün yüzünden güme gider emeklilik. Gülme. Babadan kalma üç beş gayrımenkul kurtarmaz adamı. Herkes beni zengin beller. Yok kardeşim, karı, beş çocuk,

2003 yılında bütün yapıtlarıyla YKYye geçen Vüsat O. Benerin romanı Buzul Çağının Virüsü, ilk baskısından 20 yıl sonra, üçüncü kez, okuruyla buluşuyor. Dost – Yaşamasız, Bay Muannit Sahteginin Notları, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş – Kara Tren ve Buz... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
etsandrem okumuş.
Kirpiklerimin Gölgesi

Şebnem İşigüzel, Kirpiklerimin Gölgesi'nde, henüz on bir yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı akıl almaz olayları anlatıyor. Herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor ve bir dil ustalığıyla, kolay kolay cesaret edilemeyecek bir yüreklilikle hepimizin tanıdığı bu kız çocuğuna ses veriyor. Hayatta bazen kirpiklerinizin gölgesinden başka sığınacak yeriniz kalmaz. Herkes kötülük yapar size. Bu böyle olmasına rağmen, orman, ağaçlar, sular, kuşlar, gökyüzü ne kadar güzeldi. 'Sence hayatın en güzel yanı neresi?' diye sorarsanız bana, 'Hepsi' derdim size. Mutlu olmaya dair bir umudum var benim. Avlanan ceylanlar son ana kadar yaralı gövdeleriyle doğrulup koşup kaçmak, avcının elinden kurtulmak isterler. Yaparlar da bunu. Yaraları ne kadar ölümcül ve derin olursa olsun. Vurulup düştükleri yerden kalkıp kaçarlar. Öleceklerini anladıkları zaman gözyaşı döken bu hayvanların ölüme direnişine şaşarsınız. Yaşadığım şu hayatta, kirpiklerimin gölgesi kadar bir yerde bile hayat kalmadı bana. Bunları düşündüm ve sonra geri dönüp o fena şeyi yaptım. Annemi öldürdüm.

Şebnem İşigüzel, Kirpiklerimin Gölgesi'nde, henüz on bir yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı akıl almaz olayları anlatıyor. Herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor ve bir dil ustalığıyla, kola... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
etsandrem okumuş.
Venüs

''İçimizde toprağın altında saklanan tohumlar gibi hisler, marifetler mevcuttur. Atalarımızdan bize sirayet eden huylar, hastalıklar, renkler ve türlü türlü şeyler gibi. Bazı şeyler kanla geçer. Bazı şeyler hisle. Kanla geçenlerden ziyade hisle geçenler mühimdir. Zira insan kanıyla canıyla değil hisleriyle vardır. Hisleriniz, hissettikleriniz ayakta tutar sizi.''

Üzerine II. Abdülhamit'in gölgesi düşmüş, tedirginlikle dalgalanan İstanbul'da karşılıyor bizi Venüs. Önce doğuyla batının tam ortasında, Boğaz suları üzerindeki bir sandalda gözlerini dünyaya açan kahramanımızla tanışıyoruz. Bize 1908'de başlayan yaşamöyküsünü anlatıyor, anlatmalara oyamıyor. Doğumda ölen anne; oğlu değil de kızı oldu diye üzülen baba; aşkı, cinselliği, kendisini, erkekleri çok seven Şekina Hala. Ha bir de Nergis Kadın var ! Ailenin yedi kuşak hizmetkârı. ''Bir ailede bir kişinin gördüğünü yedi göbek ötesi görürmüş,'' diyen kahramanlarımızın izinde, köle avcılarının kol gezdiği Mısır'dan 1589 yılının büyülü İstanbul'una ve esrarlı saray hayatına duman gibi süzülüyoruz. Tatlı, muzip ama bir o kadar da hüzünlü ve kederli kahramanımızın ağzından, bir ailenin en mahrem sırlarına, eğlencelerine, kederlerine ve hayal kırıklıklarına tanık oluyoruz. Aşk, evlilik, aile hayatı, cinnet halleri, kadınlık, annelik, arzular, insanın ta kendisi... Kahramanların kendi kafalarına göre çalıp oynadıkları, coşku dolu, müzikal bir roman bu. Kulağınızın dibinde gül lokumu kokulu, ılık bir nefes anlattıkça anlatıyor... Şebnem İşigüzel en şeker şurup, en iyimser romanını kaleme alarak okurunu yine şaşırtıyor.
(Tanıtım Bülteninden)

''İçimizde toprağın altında saklanan tohumlar gibi hisler, marifetler mevcuttur. Atalarımızdan bize sirayet eden huylar, hastalıklar, renkler ve türlü türlü şeyler gibi. Bazı şeyler kanla geçer. Bazı şeyler hisle. Kanla geçenlerden ziyade h... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
etsandrem okumuş.
Oğullar ve Rencide Ruhlar (Alper Kamu, #1)

Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum. Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı.

Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof, hem fırlama bir oğlan... Hikayeyi ve karakteri çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor, anlatıda... Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tadlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.

Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü ses... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 7 ay
Profil Resmi
etsandrem okumuş.
Petros Amca ve Goldbach Teorisi

Goldbach'ın 1742'de Euler'e yazdığı mektubundan beri bir problemin çözümünü bulmak nice usta matematikçinin hayalini süslüyor:

2'DEN BÜYÜK HER ÇİFT SAYI, İKİ ASAL SAYININ TOPLAMINA EŞİTTİR.

Böyle ifade edilen Goldbach Sanısı, şu anda matematikte çözümü bulunamamış en büyük (ya da kazık) problemlerden birisi olarak kabul ediliyor.

Elinizdeki romanın kahramanı olan Petros Amca da, bütün hayatını bu problemi çözmeye adıyor ve yıllar geçtikçe hem kardeşlerinden hem matematik aleminden kopup, sonunda Atina'ya yakın bir köyde münzevi bir hayata sığınıyor. Tabii arkasında matematik ile hayatın kesiştiği ahiret sorularını bırakarak:
Matematikçi olunur mu, doğulur mu? Matematikte mükemmelliğe ulaşmak neden asıl olarak gençlik dinçliğini gerektirir? Dahi olmayan matematikçi unutulmaya mahküm mudur? Matematikte hayatı tutkulu bir biçimde yaşamaya engel midir? Kendini bir şeye adamak basitçe bir hayata tutunma çabası mıdır; yoksa yaşarken sonsuzluğa erişmeyi düşleyen bir saplantı mıdır?

Matematikçileri hayatın akışından kopuk, kafalarını sayılara ve formüllere takmış donuk ve can sıkıcı insanlar olarak düşünüyorsanız, sıkı durun; bu romanda hayatıyla, özverileriyle, yaratma sancılarıyla son derece tutkulu ve hırslı bir karakter, hatta kıskanç bir aşıkla karşılaşacaksınız.

Goldbach'ın 1742'de Euler'e yazdığı mektubundan beri bir problemin çözümünü bulmak nice usta matematikçinin hayalini süslüyor:

2'DEN BÜYÜK HER ÇİFT SAYI, İKİ ASAL SAYININ TOPLAMINA EŞİTTİR.

Böyle ifade edilen Goldbach Sanıs... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Daha Fazla Göster

etsandrem şu an ne okuyor?

Bay Muannit Sahtegi'nin Notları

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.