Disposable

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
Disposable okumuş.
Denemeler

Cem Yayınevi Bütün Denemeleri Hüsen Portakalın Türkçesiyle, ülkemizde ilk defa yayımlamıştı. Dört cilt olarak sunduğumuz Bütün Denemelerden seçtiğimiz parçaları Denemeler-Seçmeler adıyla sunuyoruz.Denemeler-Seçmeleri hazırlarken daha önce yapılan seçme çalışmaları dışında bir yöntem izleyerek, seçmeleri olabildiğince konu öbekleri biçiminde sıraladık. Böylece, okuyucularımızın Montaignein belli konulardaki düşüncelerini daha derli toplu görmesini sağladık. Derlediğimiz parçaları da zamandizinsel bir sıralamayla sunarak, Montaignein o konudaki düşünsel gelişimini vermeyi amaçlıyoruz.

Cem Yayınevi Bütün Denemeleri Hüsen Portakalın Türkçesiyle, ülkemizde ilk defa yayımlamıştı. Dört cilt olarak sunduğumuz Bütün Denemelerden seçtiğimiz parçaları Denemeler-Seçmeler adıyla sunuyoruz.Denemeler-Seçmeleri hazırlarken daha önce yapılan seç... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Disposable okumuş.
Uğultulu Tepeler

Romantizm akımının önemli eserlerinden olan Uğultulu Tepeler, birbirine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen iki insanın çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir/birçok aşk öyküsünü konu alıyor...Uğultulu Tepeler, yazarın hayatı boyunca yazdığı tek kitap olmasının yanı sıra bir kadının edebiyat dünyasında varlığını ispat etmesi açısından oldukça dikkate değer...

******

Dünyanın en iyi kadın yazarlarından Bronte kardeşlerden Emilynin başyapıtı Uğultulu Tepeler, dünya sinemalarında da çağdaş örneklerle yansıtılan tehlikeli bir aşk hikayesini anlatıyor. Emily Bronte, bu romanı ölümüne bir yıl kala tamamlamıştı. 19. yüzyıl İngilteresimde zengin Earnshawların kızı Catherine ile evin beslemesi Heathcliffin imkânsız birlikteliklerinin, aşktan öte, derin bir tutkuya dönüşmesini Emily Bronte güçlü bir dille aktarıyor. Earnshaw ailesinin kâhya kadını, Bayan Deanin ağzından anlatılan romanda, geri dönüş ve zaman sıçramalarıyla Heathcliffin çok genç ölen büyük aşkı Catherinee duyduğu tutkulu aşkı ve Heathcliffin kendisini yaşamdan soyutlaması dile getiriliyor. Roman aynı zamanda Victoria Dönemi İngilteresinin kusursuz bir belgeseli olarak da değer taşıyor. Romantizm akımının güçlü bir örneği olarak da kabul edilen Uğultulu Tepeler , özgünlüğü açısından günümüzde bile en iyi romanlar arasında sayılmaktadır.

************

Romantik Gerçekçi İngiliz bir romancı olan Emily Bronte, üç romancı kız kardeşin ortancalarıdır. Hayatları kadar, sanatları da benzerlik taşıyan kardeşlerin en öne çıkanı Uğultulu Tepelerin yazarı Emily Brontedir. Yazdığı bu tek roman, yoğun bir lirizmle örülü olmanın yanı sıra, biçimsel açısından da, titiz çalışmanın, olayları sağlam temellere dayandırmanın az bulunur örneklerinden biridir.

************

Uğultulu Tepeler, ilk yayımlandığında, dönemin en saygın edebiyat dergisi Quarterly Reviewda onulmaz biçimde canavarca, isyan ettirecek nitelikte bir roman olarak değerlendirilmişti. Bugün ise, edebiyat tarihçileri bir başyapıt ile karşı karşıya bulunduğumuzdan eminler. Earnshaw çiftliğine getirilen yoksul, sahipsiz çingene çocuğu Heathcliff ile çiftliğin güzel kızı Catherine arasındaki tutku, uğultulu tepelerin laneti gibi dolaşır ortada; duygularıyla oynanan Heathcliff sevgilisinin soylu ve varlıklı Edgar Linton ile evlenmesi üzerine, her iki aileden de öç almaya kalkar. Uğultulu Tepeler, genç yaşta öteki kardeşleri gibi veremden ölen Emily Brontënin tek romanı olsa da, Victoria Çağının gerçekçilik arayışı içinde romantik bir aykırılık olarak da tektir.Uğultulu Tepeler: Ölmeyen aşk.

************

Catherine ve Hareton taş basamaklardan çıkarken, son bir defa aya bakmak için durdular. Daha doğrusu, ay ışığında birbirlerini görmek için durdular. Yine, onlara görünmeden kaybolma isteğini duydum. Beni unutmaması için, Nelly Deanin eline bir şeyler tutuşturdum. Ben de, kadının kabalığıma karşı koymasına, üzüntüsünü belirten sözlerine aldırmadan, diğerleri evin kapısını açarken, mutfak kapısından sıvıştım. Belki Joseph de, böyle davrandığım için benim kaba bir insan olduğumu düşünecekti, ama ayaklarının dibine düşen bir altın liranın sesini duyunca, benim saygın bir insan olduğuma inandı

************

Benim yaşamım onda odaklaşır. Yeryüzünde her şey yok olup bir tek o kalsa, ben onda yaşarım. Başka her şey var olmaya devam edip bir tek o yok olsa, bütün evren bana yabancı kalır, sanki artık ben o evrenin bir parçası değilmişim gibi yabancılaşır. Benim Lintona olan sevgim, ormanda düşen yapraklar gibi. Biliyorum ki kış ağaçları nasıl değiştirirse, zaman da benim sevgimi değiştirecektir. Heathcliffe olan sevgim ise, bir kaya gibi ebedidir. Ölümsüzdür. Görünüşü hoş değildir belki ama gerçektir. Nelly, ben Heathcliffim. O hep, ama hep benim içimde. Bir zevk olarak değil! Aynı benim, kendim için her zaman zevk olmadığım gibi, kendimmişim gibi. O benmiş gibi! Sakın bir daha bizim ayrılacağımızı ağzına alma.

******

Romantizm akımının önemli eserlerinden olan Uğultulu Tepeler, birbirine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen iki insanın çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir/birçok aşk öyküsünü konu alıyor...Uğultulu ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Disposable okumuş.
Doğu'nun Limanları

Adana'da ayaklanmalar olmuştu. Kalabalık, Ermeni mahallesini yağmalamıştı. Altı yıl sonra çok daha büyük çapta olacakların provası gibi bir şeydi. Ama bu bile dehşetti. Yüzlerce ölü. Belki de binlerce. Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu ve Beyrut ile Fransa arasında yaşamı sürüklenen İsyan. Doğunun Limanları bu yüzyılın başını, bir insanın trajik tarihinin içinden anlatıyor. Grubun dışında kimsenin, eylemlerimden kuşkulanmadığından emindim. Ancak bir gün, son sayıyı almak için Ballon dAlsace birahanesine gittiğimde, jandarmanın bira kamyonunu sardığını gördüm. Askerler gidip geliyor, gazete tomarlarını taşıyorlardı. Birahane, çınar ağaçları ile çevrili bir meydana bakıyordu ve patron, güzel havalarda dışarıya masalar koyardı. Meydana altı küçük sokaktan çıkılırdı. Gerekli bir önlem olarak, her zaman aynı sokaktan gelmezdim. O gün, birahaneye bir hayli uzak bir sokaktan gitmiş ve neler olup bittiğini zamanında görebilmiştim. Dümdüz yürümeye devam etmiş, önce yavaş, sonra hızlı daha sonra da koşarak yoluma devam etmiştim. İçimde korkudan başka, başarısız olmanın verdiği üzüntüden başka, bir de suçluluk duygusu vardı. Böyle durumlarda bu her zaman hissedilir ama bende hafif bir duygudan öte bir şeydi. Jandarmaların dikkatini çeken ve peşine düştükleri ben miyim, birahanedeki gizli yerin ortaya çıkması benim yüzümden mi diye durmadan düşünüp duruyordum. Neden ben? Çünkü birkaç hafta önce beni endişelendiren ama daha sonra üzerinde durmadığım bir olay olmuştu. Bir öğleden sonra, evden çıktığımda, nöbet tuttuğu açıkça belli olan bir jandarma ile burun buruna geldim; beni görünce allak bullak olmuş, merdivenin altına saklanmaya kalkışmıştı. Önce merak etmiş, dikkatli olmam gerektiğini düşünmüş ama sonra omuzlarımı silkmiş, bu olaydan ne Brunoya ne Bertranda söz etmiştim. Oysa şimdi vicdan azabı çekiyordum. Bu gerçek bir işkenceydi. O gün, birahaneden uzaklaşınca, oturduğum semte yöneldim, Montpellierde adına Yumurta denilen Komedi Alanının yanıbaşına... Ama doğrusu bu muydu? Aslında, üç türlü hareket edebilirdim: hemen yok olabilir, gara gidip ilk trene atlar, yakalanmaktansa bilinmeyen bir yere gidebilirdim. Soğukkanlılıkla odama gider, tehlikeli olabilecek her kâğıdı yok eder, kimse beni ihbar etmeyecek ümidiyle normal yaşamıma dönebilirdim. Bir de orta yol vardı: odama gider, düzene sokar, ihtiyacım olabilecek birkaç parçayı yanıma alır, ev sahibi Madam Berroya arkadaşlarımın beni sayfiyeye davet ettiklerini söyler, bu da aniden yok oluşumla ilgili kuşkuları dağıtmış olurdu. Bu sonuncusunu seçtim. Panik ile güven arası bir duyguyla. Yolda sağa sola sapmış, beni izlemiş olanların işlerini zorlaştırmak istemiştim...

Adana'da ayaklanmalar olmuştu. Kalabalık, Ermeni mahallesini yağmalamıştı. Altı yıl sonra çok daha büyük çapta olacakların provası gibi bir şeydi. Ama bu bile dehşetti. Yüzlerce ölü. Belki de binlerce. Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu ve Beyrut... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Disposable okumuş.
Böyle Buyurdu Zerdüşt

Tüm yazılmışlar arasında sevdiğim tek şey birilerinin kendi kanıyla yazdığıdır. Kanla yaz: Fark edeceksin ki kan ruhtur.Kolay bir iş değildir, meçhul kanı anlamak: Nefret ederim, avare okurlardan. Her kim ki okuru tanır daha fazlasını yapmaz onun için.Cümle âlem okumayı öğrenecek olsa yalnız yazmak değil, düşünmek de çürürdü.Vaktiyle ruh tanrıydı, sonra insanlaştı ve şimdi neredeyse avamlaşmak üzere.Kanla ve hikmetle yazan kişi, okunmayı değil ezberlenmeyi ister.Friedrich Nietzsche

******

Zerdüşt, yalnız olarak dağdan aşağıya indi ve kimse ile karşılaşmadı. Fakat ormanın içine girince karşısına yaşlı bir adam çıktı. Bu adam ormanda kök toplamak için kutsal kulubesinden çıkmıştı. İhtiyar Zerdüşte şöyle seslendi: Bu yolcu bana yabancı gelmiyor. Birkaç yıl önce buradan geçmişti. Adı Zerdüşttü, fakat o değişmiş. O zaman külünü dağa götürüyordun, bugün ateşini vadilere mi taşımak istiyorsun? Yalnızlıkta iken bir deniz içindeymiş gibi yaşıyordun ve deniz seni taşıyordu. Şimdi ne yazık ki kiraya çıkmak istiyorsun. Gövdeni yine kendin sürüklemek istiyorsun. Zerdüşt cevap verdi: İnsanları seviyorum. İhtiyar dedi ki: Benim ormana ve yalnızlığa çekilişimde ki neden, insanları pek çok sevdiğimden değil mi? Şimdi Tanrıyı seviyorum. İnsanları sevmiyorum. İnsan, bence oldukça eksik bir şeydir insanı sevmek beni yokedebilir. Zerdüşt dedi ki: Ne diye sevgiden bahsediyorum, ben insanlara bir armağan götürüyorum.

************

Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzschenin Büyük Öğle vizyonudur: Sonrasızca yeniden geliş, tüm değerlerin değişmesi ve Üstinsan-tartışmasız bir başyapıt.

************

Nietzsche, yeni düşünce dediği herşeyin sonrasızca yeniden gelişini İranlı bilge Zerdüşte söyletmeyi kurmuş, yeni bir yaşama yolunun taslağını çizmiş ve Turan Oflazoğlunun çevirisi ile sunduğumuz başeseri Böyle Buyurdu Zerdüşt bu tasarıdan doğmuştur. Kitabın birinci bölümünü bitirdiğinde bundan böyle deliler arasında sayacaklar beni, üçüncü bölümünü yazınca ben belki de geleceğin bütün insanları için bir yazgıyım, yazgının kendisiyim diyen Nietzsche, başeseriyle Alman dilini yücelttiğine inanıyor.

************

Otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü ardına bırakarak dağa çekildi Zerdüşt. Dağda on yıl zaman zarfında, bıkmadan, usanmadan hep ruhunu dinledi... Ve sonunda içinde, gönlünün derinliklerinde bir değişiklik duyumsadı. Günlerden bir gün tan kızıllığında kalktı ve güneşe bakarak ona şöyle seslendi: Ey büyük yıldız, aydınlatacak bir şeyin kalmasaydı yazgın ne olurdu? On yıl var ki buraya, mağarama çıkıyorsun. Eğer, ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat biz her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık.Bak! Ben, fazla bal toplamış arı gibi uzanacak ellere muhtacım. İnsanlar arasında, akıllılar deliliklerine; fakirler de zenginliklerine kavuştuğu o derin sevinci tekrar yaşatmak için armağanlarımı paylaştırmak istiyorum. Bunun için aşağılara inmeliyim. Nasıl ki sen, cömert yıldız, akşamları denizin arkasına iniyor ve arkadaki dünyaya ısılı götürüyorsan, ben de senin gibi, inmek istediğim insanların arasına girmek istiyorum.Ey, en büyük mutluluğu bile kıskanmadan görebilen tok göz, beni kutsal.. Taşmak isteyen kadehi kutsa ki içinden su, altın gibi aksın ve mutluluğun parıltılarını her tarafa saçsın.Bak, bu kadeh yine boşalmak, Zerdüşt yine insan olmak istiyor. Zerdüştün on yıl sonra insanların arasına karışma isteği ve dağdan inişi böyle başladı.

************

Platondan beri süregelen yanlış değerler ve kuruntuların geçersizliğini ilan eden Çekiç Felsefenin başlatıcısı olan Nietzsche, metafiziği yıkma eylemine girişmiştir.
Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı yapıtına kadar sürekli işlediği bu eleştirisiyle ahlaka, dine karşı düzenli bir savaş açmış; insanın kendi özdeğerlerinin yeniden yaratımcısı olarak özgürleşmesini, Üstinsana varmasını ereklemiştir.
Böyle Buyurdu Zerdüşt, felsefe tarihine Değerlerin Öte Değere Geçmesi, Tanrının Ölümü ve Nihilizm, Köle Ahlakının Eleştirisi başlıklı katkılarda bulunmuş Nietzschenin baş yapıtıdır.

******

Tüm yazılmışlar arasında sevdiğim tek şey birilerinin kendi kanıyla yazdığıdır. Kanla yaz: Fark edeceksin ki kan ruhtur.Kolay bir iş değildir, meçhul kanı anlamak: Nefret ederim, avare okurlardan. Her kim ki okuru tanır daha fazlasını yapmaz onun iç... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Disposable okumuş.
Dava

1883-1924 Çek asıllı Avusturyalı öykü ve roman yazarı. İnsanın korkularını, yalnızlığını, kendi kendine yabancılaşmasını ve çevresiyle iletişimsizliğini dile getirmiştir. Çok farklı açılardan yorumlanan yapıtlarını, konu ve biçim açısından edebiyat tarihinin belirli bir akımı içerisine yerleştirmek zordur. Kafka’nın yaşamı ve kişiliği ile ilgili önemli ipuçları mektupları ve günlüklerinde yer alır. Günlükleri onun kişiliğinin anlaşılmasında, çevresiyle zor ilişki kurabilmesinin ve evlilikten kaçmasının nedenleri konusunda yardımcı olur. Kafka’nın çevresiyle ilişkilerini en aza indirgeyerek kendini yazarlığa verdiği yaşama biçimini ve dünyasını açığa vurur. Dava; kahramanın açıklayamadığı bir nedenle alışageldiği yaşamından uzaklaştırılıp yepyeni bir çevreye gözlerini açmasıyla başlar. Belli bir suçu olmamasına karşın kendini savunma çabasına düşer. Hiçbir yargıçla yüz yüze gelmez, roman boyunca yargı mekanizması içinde kaybolup gider.

1883-1924 Çek asıllı Avusturyalı öykü ve roman yazarı. İnsanın korkularını, yalnızlığını, kendi kendine yabancılaşmasını ve çevresiyle iletişimsizliğini dile getirmiştir. Çok farklı açılardan yorumlanan yapıtlarını, konu ve biçim açısından edebiyat t... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Profil Resmi
Disposable okumuş.
Yeraltından Notlar

"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüzkarası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız."

Dostoyevski'nin Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman. Kitap, okuruna "yeraltı" diye adlandırdığı bir ruh halinden seslenen kahramanın uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.

"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüzkarası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı ba... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 9 ay
Daha Fazla Göster

Disposable şu an ne okuyor?

Tutunamayanlar

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.