Buse

Profil Resmi
2 takip ettiği ve 14 takip edeni var. 21 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
Buse okumuş bitirmiş.
Bir Dinozorun Anıları

İngilizce edebiyatı duayenimiz Mina Urgan Bir Dinozorun Anılarında açıkyürekli, yalın ve naif bir dille anlatıyor; kendini, çevresindekileri ve bir coğrafyada olan biteni... Halide Edip, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Atatürk ve başka pek çok isimle zenginleşmiş bir ömrü... Oğuz Atayı ayaküstü ve o kadar az gördüm ki, onunla ilgili ancak bir tek izlenim edindim: Koskocaman bir kediye benziyordu tıpkı. Çok kocaman ve çok güzel bir kediye öyle benziyordu ki, ona elimi uzatınca miyaaav diyeceğini sandım. Miyavlayacağı yerde tanıştığımıza memnunum deyince şaşırıp kaldım. Mina Urganın anılarını bazen coşkuyla bazen buruklukla ama hep gülümseyerek okuyacaksınız. TADIMLIKŞimdiki o kocaman, kıpkırmızı, lezzetsiz ve kokusuz hormon çileklerine hiç benzemeyen, Arnavutköy ya da Osmanlı çileği denilen bir çilek türü vardı eskiden. Rengi beyaza yakın bir pembeydi, çok küçüktü ve mis gibi kokardı. Sınıf arkadaşım Emine Esenbel ile ben, okuldan kaçıp o çilek tarlalarına dalar, topraktan kopardığımız çilekleri toprağıyla birlikte avuç avuç yerdik. Bir defasında, tarlanın Arnavut bekçisi, mavzeriyle bizi kovalamıştı. Adam, okulun içine kadar girmişti. Biz en güvenilir yer olarak müdüre Miss Burnsün yazı masasının altına saklanmıştık. Arnavut da peşimizden odaya dalmıştı. Biraz şaşırmakla birlikte serinkanlılığını koruyan Miss Burns, olanca azametiyle ayağa kalkınca, Arnavut bekçi mavzerini indirmiş, söylene söylene geri çekilmişti. Cezalandırılmıştık elbette. Zaten ben ikide birde cezalandırılırdım. Bir süre için okuldan uzaklaştırma cezasına tardı muvakkat denilirdi eskiden. Ama beni okuldan uzaklaştırmazlar, revire yatırırlar; kitaplarımı elimden alıp okumamı engellerler ve hastaymışım gibi, sadece lapalar, sulu çorbalar türünden diyet yemekleri verirlerdi. Bu cezalandırma yöntemi bile, koleji yönetenlerin psikoloji konusunda ne denli bilgili olduklarını kanıtlamaya yeter. Çünkü kitap okuyamamak benim açımdan cezaların en büyüğüydü. Üstelik, koleje yatılı girdikten sonra, iştahım da açılmıştı. Oysa daha önce, yani acayiplik dönemimde, yemekten nefret ederdim. Açlıktan ölmemem için, ancak yemeği kabul ettiğim yiyecekler verilirdi. Bu yüzden de şimdi mideme çok düşkün olan, hattâ gourmet geçinen ben, birçok güzel yemeği (örneğin zeytinyağlı enginarı, beğendiyi, ıspanaklı böreği, bamyayı, kerevizi, aşureyi vb.yi) hâlâ ağzıma koyamam. Çocukluğumda yediğim sınırlı şeyleri de zorla yedirirlerdi bana. Yutmadan ağzımda biriktirir, bir avurtumdan ötekine geçirirdim. Biraz daha zorlarlarsa, kusardım. Nerdeyse her yemekten sonra kusmaya başlayınca, ağır hasta olduğum kanısına varan zavallı annem, şimdi adını anımsayamadığım o günlerin en ünlü çocuk doktoruna götürmüş beni. Doktor, iyice muayene ettikten sonra, beni odadan çıkarmış. Bu çocuk hasta değil, düpedüz edepsiz demiş çok haklı olarak. Kusmayı bir refleks haline getirdiğimi söylemiş. Annemin bu refleksi bana nasıl unutturacağını sorması üzerine, doktor, yemek yerken de, yemekten hemen sonra da oyalanmam gerektiğini, birkaç gün kusmazsam, refleksi yitireceğimi açıklamış. Annem, doktordan çıkınca, bir muhallebiciden, hoşlanmadığım - hâlâ hoşlanmam sütlü yiyeceklerden - tavukgöğsü almış, beni bir taksiye bindirmiş. Ve o sırada çift yönlü olan Beyoğlu caddesinde, bir yandan tavukgöğsünü ağzıma tıkarak, bir yandan da, ay Mîna! Şuna bak! Ay Mîna! Buna bak! diye dikkatimi başka şeylere çekerek, beni bir aşağı bir yukarı gezdirmiş. Bu gezintili yemekler, öğleyin ve akşam olmak üzere tam üç gün sürmüş. Sonra beni evde karşısına oturtmuş, dizleri arasında sıkıştırarak, yedirmeye başlamış. Kusmak için, yoğun çabalar yapar; ama refleksi yitirdiğim için, kusamazmışım bir türlü.

İngilizce edebiyatı duayenimiz Mina Urgan Bir Dinozorun Anılarında açıkyürekli, yalın ve naif bir dille anlatıyor; kendini, çevresindekileri ve bir coğrafyada olan biteni... Halide Edip, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik, Yahya Kemal... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 7 yıl
Profil Resmi
Buse yarım bırakmış.
Şairin Romanı

Adı Yerküre olan bir gezegen. En büyük kara parçası sayılan Anakara'da farklı yerlerden farklı nedenlerle Odragend'e varmak üzere yola çıkan gezginler. Elli yıl sonra yurduna dönen bir bilge şair. Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan sonra, çıraklarıyla birlikte kendisini yollara vuran bir şiir filozofu. Yalnızca şairleri öldüren bir katilin izini süren atlı polis ve yardımcısı.

Yol boyu içinden geçtikleri yerler, yaşamlar. Surlarında şiir bayrakları dalganan şehirler. Kanatları göğün gizemlerini birbirine bağlayan kuşlar.

Sayıların, sözcüklerin, şifrelerin ardında ömür tüketen matematikçiler, dilciler, sözlükçüler, şairler... İnsanların ruhlarını sağaltan rüya terbiyecileri.

Batı'nın modern çağ fantazi romanlarıyla Doğu'nun Binbir Gece Masalları'nın özgün bir bileşimi.

Tabiata, emeğe ve şiire bir övgünün romanı.

Adı Yerküre olan bir gezegen. En büyük kara parçası sayılan Anakara'da farklı yerlerden farklı nedenlerle Odragend'e varmak üzere yola çıkan gezginler. Elli yıl sonra yurduna dönen bir bilge şair. Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan so... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 6 ay
Profil Resmi
Buse okumuş.
Suda Yan Ateşte Boğul

1955 ve 1973 yılları arasında yazılmış bu şiirlere baktığımda (çeşitli nedenlerle) en çok son şiirleri beğendiğimi görüyorum. Bundan da memnunum. Elbette gelecekte yazacağım şiirlerin nasıl olacağı veye başka şiirler yazıp yazmayacağım konusunda hiç bir fikrim yok, çünkü ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum, ama şiir yazmaya oldukça geç, 35 yaşımda başladığıma göre bana fazladan bir kaç yıl tanıyacaklarını sanıyorum. Bu arada, okuyacağınız bu şiirlerle yetinmek durumundayız.

1955 ve 1973 yılları arasında yazılmış bu şiirlere baktığımda (çeşitli nedenlerle) en çok son şiirleri beğendiğimi görüyorum. Bundan da memnunum. Elbette gelecekte yazacağım şiirlerin nasıl olacağı veye başka şiirler yazıp yazmayacağım konusunda hiç ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 6 ay
Profil Resmi
Buse okumak istiyor.
Düşüş

Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca Sisifos Söyleni ve Başkaldıran İnsanla da alırdı belki. Ama Camusyü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır, Yabancı (1942), Veba (1947) ve Düşüşse (1956) bu yapıtlar arasında üç büyük doruktur. Ancak, kimi yazınseverler bu üç başyapıt arasında daha çok Düşüşü yeğlerler. Bu kitap, herhangi bir düşünce ya da savı özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde, zengin bir düşünce ve duygu yüküyle, çağdaş dünyayı ve insanlarını derinlemesine sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Ama, aynı zamanda, bu dünyada yaşayan, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu ya da bu ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tek tek her birimize bir ayna tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamenceın öyküsü aracılığıyla, bize kendini tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz öyküsünü anlatır. Düşüşün yayımlanmasından bir yıl sonra Camusnün Nobel Ödülünü kazanması bir rastlantı olmasa gerek. ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü

Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca Sisifos Söyleni ve Başkaldıran İnsanla da alırdı belki. Ama Camusyü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır, Yabancı (1942), Veba (1947) ve Düşüşse (195... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 6 ay
Profil Resmi
Buse okumak istiyor.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)

Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırdı. “Hayvan Çiftliği” ve “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”. 1945 yılında yayınlanan “Hayvan Çiftliği”nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanların yönetimini devirip eşitlikçi bir toplum kurmasının öyküsü anlatılıyordu. Ama zamanla hayvanların zeki ve iktidar düşkünü önderleri olan domuzlar, devrimi yolundan saptırarak insanlardan daha baskıcı ve acımasız bir diktatörlük kuruyorlardı. Bir siyasal yergi başyapıtı sayılan “Hayvan Çiftliği”ni 1949'da “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı roman izledi. Orwell'in bu son kitabı, her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı yürekten bir uyarı niteliğindeydi. Dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter polis devletinin egemenliği altında olduğu düşsel bir gelecekte geçen roman, hem o dönemde hem de sonraki yıllarda çok sayıda okuru derinden etkiledi.

Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırdı. “Hayvan Çiftliği” ve “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”. 1945 yılında yayınlanan “Hayvan Çiftliği”nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanla... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 6 ay
Profil Resmi
Buse okumak istiyor.
Don Quijote

15. Yüzyıl İspanyasında sosyal hayatta önemli bir yeri olan şövalyeliği anlatıyor.

Mança ilinin küçük bir köyünde, soylu bir bey yaşıyordu. Bir rivayete göre adı Kesada, diğer bir rivayete göre de Alanso idi. Pek zengin sayılmazdı ama babasından kalan miras -har vurup harman savurmadığı takdirde- ömrünün sonuna kadar yeterdi. Gösterişi ve lüks yaşamayı sevmedi...MEBin tavsiye ettiği 100 Temel Eserden.

Dünya çapında milyonlarca hayranı olan Don Kişotun birbirinden sürükleyici, heyecanlı ve akıl almaz serüvenlerini okurken kendinizi yeldeğirmenlerine karşı savaşırken bulacaksınız.
Dulcinea del Tobossoya olan aşkını kanıtlamak için atı Rocinante ve hizmetkârı Sancho Panço ile yel değirmenlerine karşı savaşan, olmadık serüvenlere atılan Don Kişotun akıl almaz kahramanlıkları sizi bambaşka bir dünyaya sürükleyecek.

Yüzyıllardır şövalyeliğin bir simgesidir DON KİŞOT... "Yel değirmenleri" denince ilk akla gelen kişidir kahramanımız. Sevdiği kız, bu aşktan habersiz de olsa, dünyanın en büyük ve soylu aşkıdır onunki...Don Kişot'un okuduğu kitapların etkisiyel çıktığı, düşle gerçek arasındaki yolculuklar; bu kitapta bütün canlılığıyla gözler önüne seriliyor.Şövalyelik ve gezginliğin farklı bir bakış açısıyla ele alınıp ustaca ve iyi bir dille yansıtıldığı bu kitap; dünya klâsikleri arasındaki haklı yerini almıştır. Okurken nefesinizi tutacağınız anlar olacak. İyi okumalar...

Don Kişot, aslında küçük bir köy asilzadesidir. Şövalye romanlarını okumaktan aklı karışmıştır. Sanço Panza ile birlikte serserice bir şövalye hayatı sürmek ister. Böylece tüm dünyanın 400 yıldır zevkle okuduğu serüvenler ortaya çıkar. Bunlar arasında en akılda kalanı Don Kişotun yel değirmenlerine karşı savaşıdır.Başında miğfer, elinde mızrak, zayıf ve üzüntülü çehresiyle hafızalara kazınan Don Kişot, tek boyutlu destandan çok katmanlı romana geçişin en nadide örneğidir.Don Kişot bugüne değin yazılmış en hüzünlü kitaptır, çünkü korkunç bir düş kırıklığının öyküsüdür.Dostoyevski

Her ne kadar Don Kişotun babası gibi gözüksem de aslında üvey babası olan ben, herkesin yaptığı gibi davranıp gözlerimden akan yaşlarla karşına geçip, oğlumda bulacağın kusurları bağışlaman ve görmezden gelmen için yalvarmayacağım sana...
Üstelik senden de saklamayacağım bunları. Sen, ne akrabasısın onun ne de dostu. İstediğini düşünmekte özgürsün, hür bir iraden var. En yüksek rütbedeki bir insan kadar yetkin var eleştirmeye; evindesin ve orada kral sensin. Herkes evinde kral değimlidir zaten?.. Bütün bunlar her türlü saygı gösterisinden kurtarıyor seni. Lafın kısası bu hikâye hakkında iyi ya da kötü aklından geçen her şeyi söyleyebilirsin. Kötülersen ceza almayacaksın, ama iyi söylersen de ödül bekleme hiç kimseden.

Don Kişot, soylu bir insandır. Okuduğu şövalye romanlarının etkisiyle aklını kaçırır. O romanlardaki gibi gezici şövalye olmaya karar verir. Amacı kötülükleri bitirmek ve suçluları cezalandırmaktır. Dulsina adını verdiği; kaba, cahil köylü kızını asilzade biri olarak kabul edip kendine sevgili seçer. Cahil köylü Sanço Panzayı uşak edinir. Sıska atı Rossinanteye binerek maceralara atılır. İnsanlara kötülük ettiğine inandığı yeldeğirmenlerine saldırır.

Şövalyemiz epey yol adıktan sonra ileride bir tepenin üzerinde otuz kadar yel değirmeni görünce uşağı Sançoya seslendi:Bak şansımız yaver gidiyor. Şu karşıdaki müthiş devleri görüyor musun? Sayıları otuzdan bile fazla. Bunlarla savaşıp hepsini öldüreceğim. Alacağımız ganimetler ile zenginleşeceğiz. Bu alçak yaratıkları yeryüzünden kaldırmak ile Tanrıya hizmet etmiş olacağım.

Onyedinci asır sonlarına doğru İspanyada, o zamanlar ayrı ayrı birer krallık olan Kastil ve Aragon krallıklarının arasında bulunan Manş şehrinin kasabalarından birinde, bir asilzade yaşıyordu. Bu asilzade, gece gündüz kitap okur; özellikle, şövalyelerin serüvenlerini okumaktan büyük bir keyif alırdı. Bir aralık o hale geldi ki etrafındaki her şeyi okuduğu hikayelerle karıştırmaya, başladı Sonunda aklı bütünüyle elinden gitti ve bir gezginci şövalye olmaya karar verdi. Maceradan maceraya koşacak, hayat hikayelerini okuduğu şövalyeler gibi yaşayacak, zayıflara ve fakirlere yardım edecek, haksızlıklara karşı çıkıp, bozulan dünyaya düzen ve adalet getirecekti. Asıl adı Kesanda olan bu ihtiyar adam, kendisine şövalyelere yakışır bir de isim buldu: Don Kişot

İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.

İspanyol yazar Cervantesin yazdığı ünlü Don Kişot romanı, yazılışının 400üncü yıldönümünde, bütün dünyada kutlandı. Bu büyük kutlamaya Can Çocuk olarak biz de katkıda bulunmak istedik. Ünlü Alman gülmece yazarı Erich Kästnerin çocuklar için yalınlaştırıp yeniden yazdığı Don Kişot kitabını yayına hazırladık. Don Kişot, atadan, dededen kalma paslı zırhını kuşanır, mızrağını, kılıcını alır, sıska atı Rosinante ile, bir şövalye gibi yollara düşer. Amacı birtakım kralları devirmek, sevdiği soylu hanımefendi Dulsineanın gönlünü çelmektir. Kendisi gibi saf bir adam olan şişko Sanço Panzayı da yanına alarak saldırılarına başlar. İlk saldırısını yel değirmenlerine karşı yapar. Sonra bir şarapevinde şarap tulumlarını kılıcıyla delik deşik eder. Yol keser, düellolar yapar. Erich Kästner, bu korkusuz, yürekli, alabildiğine saf şövalye bozuntusunun serüvenlerini aktarırken, kaybolan şövalyeler döneminin değerlerine sarılıp öylece kalmış sıra dışı bir adamı da, Cervantes gibi, ölümsüzleştiriyor.

15. Yüzyıl İspanyasında sosyal hayatta önemli bir yeri olan şövalyeliği anlatıyor.

Mança ilinin küçük bir köyünde, soylu bir bey yaşıyordu. Bir rivayete göre adı Kesada, diğer bir rivayete göre de Alanso idi. Pek zengin sayılmazdı ama babasından k... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 6 ay
Daha Fazla Göster

Buse şu an ne okuyor?

Tutunamayanlar

%0

Nutuk (Söylev)

%0

Kavgam

%0

Favori Yazarları (5 yazar)

Favori yazarı yok.