Ruh Hekiminin Hatıraları

En Son Değerlendirmeler

4 puan

kitaptan alıntı ;

Hekim nadiren şifaya kavuşturur, sık sık teskin eder, ama daima teselli eder.

Fransızlar ''deli'' karşılığı olarak ''aliêne'' tabirini kullanırlar. Lâtince ''alienus'' tan gelen ve ''yabancı'' anlamında bir kelime. Yani, belli bir toplumun normal kabul ettiği davranışlar, değer yargıları ve düşünce biçimlerine yabancı olan kişi.

Peygamberlik iddia eden bir diğeri esrar içerken yakalanıp hastaneye düşmüştü. Peygamberim derken nasıl esrar kullandığını sordum. '' Sen benim ne derece büyük ve fedakâr bir insan olduğumu takdirden âcizsin!'' dedi '' Ben, ümmetime bu maddelerin kötülüğünü anlatabilmek için evvelâ kendi nefsimde deniyorum. Sen ne anlarsın bundan!..''

Nasıl apartmanın damı akıyorsa ve onu onarmak elde değilse o katı boşaltıp bir alt katta oturmak en akıllıca bir işse, nasıl geniş bir cephede savaş vermeye gücü yetmeyen bir komutan ordularını daha dar ve fakat daha toplu bir cephe üzerine geriye çekerse, insanın sinir sisteminin ileri gelişme kademelerinde bir bozukluk olur ve bu seviyelere işlemese, daha ilkel bir seviyede uyum yapabilmek için daha eski, daha alt gelişim seviyelerine çekilir. Buna psikiyatride ''regression'' (gerileme) diyoruz. İşte, bir çok akıl hastalıkları bir çeşit regression belirtisi, yani bir savunma metodudur. Çevrenin uyaranlarına karşı bir perde çeken, intibak edemediği gelişmiş dış dünyadan kendini ayıran hasta, kendi kendine yarattığı çocuksu âlemde yaşar. Artık oranın kralı, imparatorudur. Orada istediğini yapmakta, düşmanları ile savaşmakta, yarattığı hayallerle görüşüp konuşmaktadır. Onun içindir ki, akıl hastası, hasta olduğuna inanmaz. Gel bizim yanımıza deseniz gelmez, gelmek istemez, bizim toplumumuza uyamamaktadır, bizim gelişme seviyemiz onun için düşmandır. İyileştirme gayretiniz, çocuğun elinde oyuncağının alınması gibi gelir ona.

Rûhî-i Bağdadî,
Sanmam bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
Biz ehl-i harâbâtdanız mest-i elestiz
Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanır lîk
Biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destiz

Şefik Hoca'yı tanır mısınız? Hani bir zamanlar Münih'teki Türk işçilerinin imamı idi. Orada bir işçimiz ölmüş de, cenazesini gömerken cemaat olmadığı için Şefik Hoca ağaçlardaki kuşlara sorup tezkiye istemişti: '' Ey kuşlar, ey Allah'ın kulları, merhumu hâl-i hayatında nasıl bilirdiniz?'' diye... İşte o Şefik Hoca'yı günün birinde Sirkeci civarında gördüm, pek me'yus, mahzun yürüyordu. N'oldu Hocam, gemilerin mi battı? Diye sordum da '' yetim kaldık, doktor bey'' diye cevap vermişti. '' Aman Şefik Hoca '' dedim, '' yaşın maşallah yetmişi geçti, peder hâlâ sağ mı idi? ''. Cevabı: '' Ne pederinden bahsediyorsun doktor bey, yetîm-ı akrân olduk biz, eşten, dosttan, akrandan mahrum kaldık, hepsi bir bir gittiler. Artık sokakta rastlayıp hâl hatır soracak, eskiden bahsedecek bir tek akrânım kalmadı. Bu, baba yetimliğinden, ana öksüzlüğünden daha acı geliyor insana...''

Aşırı taklit, şahsiyetsiz insanların işidir. Şahsiyetsizliğin temelinde de zekâ eksikliği ve kültür noksanlığı yatar.

Bir gün odama ağır hapse mahkum bir katil getirmişlerdi. Şöyle yerimden doğrulup güler yüzle kendisini '' buyur '' ettiğimde bana '' Doktor Bey, hayatımda ilk defa birisi baba ' buyur ' diyor ve azarlamıyor. Eğer evvelce böyle olsa idi ben bugün katil diye karşınızda bulunmazdım '' demişti.

Sokrat bir gün talebelerine ders veriyormuş. İçeriye elinde bir leğen bulaşık su ile giren karısını bağırıp çağırarak suları onun başının üstünden boşaltmış, gitmiş. Arkasından mânâlı mânâlı tebessüm eden büyük filozof öğrencilerine şu nasihati vermiş: '' İşte çocuklar görüyorsunuz. Mutlaka evleniniz, ya mes'ud olursunuz, ya da filozof!.. ''

geri ileri