Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı

Tren yuvarlanmayı sürdürdü ve dışarda Batı Almanya kasabalarını andıran şirin kasabalar gördük, masal kitaplarından çıkmış gibiydiler biraz, parke taşlı küçük sokaklar, yüksek çatılar, ama orada da ıstırap vardı, şehvet vardı, cinayet vardı, delilik vardı, ihanet, hiçlik, korku, can sıkıntısı, sahte tanrılar, tecavüz, sarhoşluk, uyuşturucu, köpekler, kediler, çocuklar, televizyon, gazeteler, tıkalı tuvaletler, kör kanaryalar, yalnızlık... Yaratmak bir kaçış yoluydu sanki, çığlık atmanın bir yolu, ama o denli kötü şeyler yaratılıyordu ki, tıkalı tuvaletler ve tıkalı yaratıcılık. Arada sırada Celine gibi biri gelebiliyordu ve onu okuyup gülebiliyorduk çünkü hiç bir şansımız olmadığını biliyor, bunu açıkça söylüyordu. Tanrım, Avrupadan çıkıp şişko daktilomun başına geçmek için can atıyordum; orada oturmuş beni bekliyordu, benim denetimim dışında tuhaf cümleler kurardı ve karşılık beklemezdi ve kutsal değildi ve büyük şanstı, çok büyük şans. Bukowski bu kez bir Avrupa yolculuğunu anlatıyor. Karısı Linda Lee ile birlikte Amerikadan önce Parise gidiyorlar, sonra da Bukowskinin Almanyada kalmış tek akrabası olan dayısının yanına. Bukowski, bu gezi sırasında ilk kez ciddi anlamda Avrupayla, yaşlı kıtanın kültürüyle tanışıyor. Tabii yaşlı kıtaya alışkanlıklarını da taşımayı ihmal etmiyor. Yeni kurduğu dostlukları bol alkolle suluyor. Roman tadındaki bu kitabın fotoğrafları da görülmeye değer. Özellikle Bukowskiyi, Lindayı ve dostlarını, nasıl yaşadıklarını merak edenler için.

Tren yuvarlanmayı sürdürdü ve dışarda Batı Almanya kasabalarını andıran şirin kasabalar gördük, masal kitaplarından çıkmış gibiydiler biraz, parke taşlı küçük sokaklar, yüksek çatılar, ama orada da ıstırap vardı, şehvet vardı, cinayet vardı, delilik vardı, ihanet, hiçlik, korku, can sıkıntısı, sahte tanrılar, tecavüz, sarhoşluk, uyuşturucu, köpekler, kediler, çocuklar, televizyon, gazeteler, tıkalı tuvaletler, kör kanaryalar, yalnızlık... Yaratmak bir kaçış yoluydu sanki, çığlık atmanın bir yolu, ama o denli kötü şeyler yaratılıyordu ki, tıkalı tuvaletler ve tıkalı yaratıcılık. Arada sırada Celine gibi biri gelebiliyordu ve onu okuyup gülebiliyorduk çünkü hiç bir şansımız olmadığını biliyor, bunu açıkça söylüyordu. Tanrım, Avrupadan çıkıp şişko daktilomun başına geçmek için can atıyordum; orada oturmuş beni bekliyordu, benim denetimim dışında tuhaf cümleler kurardı ve karşılık beklemezdi ve kutsal değildi ve büyük şanstı, çok büyük şans. Bukowski bu kez bir Avrupa yolculuğunu anlatıyor. Karısı Linda Lee ile birlikte Amerikadan önce Parise gidiyorlar, sonra da Bukowskinin Almanyada kalmış tek akrabası olan dayısının yanına. Bukowski, bu gezi sırasında ilk kez ciddi anlamda Avrupayla, yaşlı kıtanın kültürüyle tanışıyor. Tabii yaşlı kıtaya alışkanlıklarını da taşımayı ihmal etmiyor. Yeni kurduğu dostlukları bol alkolle suluyor. Roman tadındaki bu kitabın fotoğrafları da görülmeye değer. Özellikle Bukowskiyi, Lindayı ve dostlarını, nasıl yaşadıklarını merak edenler için.


Değerlendirmeler

değerlendirme
Profil Resmi
7 puan

Bukowski'nin okuduğum ilk kitabı diyebilirim... Ara ara altı çizilecek cümleler kurmuş, geriye kalanlar hayatını merak edenler için önemli bir belge niteliği taşıyor bana göre. Günlük, yer yer deneme gibi. Ama güzel.. çok güzel..


Baskı Bilgileri

Karton Cilt, 1. baskı, 155 sayfa
Parantez Yayınları tarafından yayınlandı


ISBN
9757939927
Dil
Türkiye Türkçesi

Etiketler: şiir

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Magichan avferitcancelik cigdemo ravaella anagram
9 kişi

Okumak İsteyenler

okuyucu iroshjum RenkRenkHayat erdikaradeniz kacinciyeni
12 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski