Osmanlı'nın İstanbulu

Avrupanın Osmanlı toplumua bakış açısının, bir bir batılı tarafından eleştirisi sayılabilecek kitap, tarih boyunca imparatorluklara başkentlik yapmış İstanbulda şekillenen yaşama biçimi üzerine çarpıcı gözlemler içeriyor. Topkapı Sarayından mahalle yaşamına açılan kültür penceresinden bu efsane kentin insanları, gelenekleri ve yaşama düzeni...Çağdaş yazının seçkin ismi Juan Goytisolo, Doğu ve Batı arasındaki kültüel çatışmayı, Avrupa merkezli Oryantalist bakış açısını eleştirerek gözler önüne seriyor.Batı dünyasının kurguladığı tarihsel Türk imgesi, bu çalışmada siyasi ve kültürel boyutlarıyla İstanbul?un gündelik hayatı içinde ele alınıyor. Yazar, Topkapı Sarayından gündelik hayatın popüler mekanlarına doğru genişleyen toplumsal kültür yelpazesinde Batının önyargılarıyla hesaplaşarak Osmanlının özgünlüğünü vurguluyor. Batılıların kafasındaki Türk imgesini İstanbulun gündelik yaşamında ele alan yazar; Topkapı Sarayından gündelik mekanlara kadar uzanan geniş bir yelpazede Osmanlının özgünlüğünü vurguluyor ve Batının önyargılarıyla bir Batılı olarak hesaplaşıyor. İmparatorluğun tek hakimi padişah ve çevresindekiler, yeniçeriler, esnaf ve tüccarlar, harem hayatı, azınlıklar, eşcinseller ve kentin diğer yaşama mekanları, Goytisolonun etkileyici gözlemleriyle aktarılıyor Osmanlı?nın İstanbulunda. TADIMLIKKimi asırlık ağaçlar bugün hâlâ varlığını koruyor -örneğin Bâb-ı Âliye yakın bir refüjün ortasındaki çınar ya da Sahaflar Çarşısının orada, Beyazıt Camiinin yanındaki kahvehaneye gölge veren çınar gibi-, ama İstanbul sokaklarında çok uzun süredir taban tepen bir gezgin olarak, yukardaki alıntıyı yüreğim sızlamadan okuyamıyorum: yirmi yılı bulmayan bir sürede, kentte nice bahçe ve koruluğun yok olduğunu gördüm, tıkanık trafiğin keşmekeşine ve otopark ihtiyacına kurban edildiler. Altmışlı yılların Madridinde olduğu gibi, Belediye yetkilileri ağaçları kesip kuşa çevirdiler, sonuçta kent çirkinleştiği gibi, kentlilerin yaşamında herhangi bir iyileşme olmadı. Doğrusu şu ki para sınır tanımıyor ve bayındırlık işlerini gerçekleştiren firmalar salt kendi maddi çıkarlarını düşündüklerinden, Türk gelenekleri gibi, halkın büyük çoğunluğunun duygularından da habersizler. Yıkıcı gelişme tutkusuna hâlâ kuvvetle karşı çıkanlar yok değil, ama örneğin Tepebaşı gibi kimi mahallelerin bir İstanbul tutkununa şimdi sergiledikleri görünüm bundan daha umut kırıcı olamaz.Kuşlar, köpekler ve kediler de Türklerin gözünde sevgiye ve özene değerler. İngilterede hayvanları koruma dernekleri kurulmadan yüzyıllar önce, gezginler İstanbul halkının hayvanlara davranışını hayranlıkla vurgulamışlardır. Urdemalas Osmanlı hakkında kötü şeyler söyleyen ve barbar diyenlere karşı çıkarak söyle der: ...birçokları durup denizdeki balıklara ekmek atıyor, balık bilmezse Halik bilir diyor. İstanbulun her yanı başıboş köpeklerle dolu, Hünkârın sarayının çevresindeki alanlarda karınca gibi kaynaşıyorlar; çünkü bir dişi köpek doğurduğunda yavrularını öldürmeyi günah sayıyorlar, öyle olunca da tabii şeytan gibi çoğalıyor itler. Bir o kadar da kedi var, sahipsiz olduklarından, barınacak bir evleri yok, uyuz içindeler. Çoğu kimse sadaka olsun diye kebap ya da ekmek alıp bunlara dağıtıyor. Bir yakınları hasta olunca bir kafese kuş dolduruyor, sonra Allahın gönlünü etmek için kapısını açıp hepsini salıveriyorlar.Osmanlı vakanüvisi Evliya Çelebinin aktardığı bir söylence var: Bir gün bir minarenin tepesine yuva yapmaya çalışan bir leyleği müezzin hoyratça kovmuş, o gün bugündür leylekler İstanbulda konaklamıyorlarmış. Ama daha sonraki yazarlar onu yalancı çıkarıyorlar: kent leyleklerle dolu diyorlar, güvercinler de şaşılacak bir hızla çoğalıyorlarmış. Ali Bey de Marakeşte bundan biraz farklı bir söylence işitmiş: Leylekler kışın Mekkeye hacca gidildiğinden ötürü, kimsenin kendilerini rahatsız etmesinden korkmadan, canlarının istediği yere yuva kurabilirlermiş. Doğrusu en gözüpekleri günümüzde kahvelerin masalarına bile konuyorlar ve büyük bir kibarlıkla gedikli müşterilerin kendilerine bir şeker ya da bisküvi ikram etmesini bekliyorlar.

Avrupanın Osmanlı toplumua bakış açısının, bir bir batılı tarafından eleştirisi sayılabilecek kitap, tarih boyunca imparatorluklara başkentlik yapmış İstanbulda şekillenen yaşama biçimi üzerine çarpıcı gözlemler içeriyor. Topkapı Sarayından mahalle yaşamına açılan kültür penceresinden bu efsane kentin insanları, gelenekleri ve yaşama düzeni...Çağdaş yazının seçkin ismi Juan Goytisolo, Doğu ve Batı arasındaki kültüel çatışmayı, Avrupa merkezli Oryantalist bakış açısını eleştirerek gözler önüne seriyor.Batı dünyasının kurguladığı tarihsel Türk imgesi, bu çalışmada siyasi ve kültürel boyutlarıyla İstanbul?un gündelik hayatı içinde ele alınıyor. Yazar, Topkapı Sarayından gündelik hayatın popüler mekanlarına doğru genişleyen toplumsal kültür yelpazesinde Batının önyargılarıyla hesaplaşarak Osmanlının özgünlüğünü vurguluyor. Batılıların kafasındaki Türk imgesini İstanbulun gündelik yaşamında ele alan yazar; Topkapı Sarayından gündelik mekanlara kadar uzanan geniş bir yelpazede Osmanlının özgünlüğünü vurguluyor ve Batının önyargılarıyla bir Batılı olarak hesaplaşıyor. İmparatorluğun tek hakimi padişah ve çevresindekiler, yeniçeriler, esnaf ve tüccarlar, harem hayatı, azınlıklar, eşcinseller ve kentin diğer yaşama mekanları, Goytisolonun etkileyici gözlemleriyle aktarılıyor Osmanlı?nın İstanbulunda. TADIMLIKKimi asırlık ağaçlar bugün hâlâ varlığını koruyor -örneğin Bâb-ı Âliye yakın bir refüjün ortasındaki çınar ya da Sahaflar Çarşısının orada, Beyazıt Camiinin yanındaki kahvehan... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
9750803914

Etiketler: sosyal tarih

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Okumuş kimse bulunamadı.

Okumak İsteyenler

Okumak isteyen bulunamadı.

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski