Gölgelerin Lordu (Karanlık Sanatlar, #2)

“Ruhunuz için ruh eşinizi feda eder miydiniz?”

Bir Gölge Avcısı’nın yaşamının sınırları, görevle belirlenmiş, onurla kısıtlanmıştır. Bir Gölge Avcısı’nın sözü, ciddi bir vaattir ve hiçbir yemin, parabatai’leri birbirine bağlayan yeminden daha kutsal değildir. Birlikte savaşmaya, birlikte ölmeye ama birbirlerine asla âşık olmamaya yemin etmişlerdir.

Emma Carstairs, parabatai’si Julian Blackthorn’la aralarındaki aşkın yalnızca yasaklanmadığını, ikisini de yok edebileceğini öğrenmişti. Julian’dan kaçabileceğini biliyordu. Ama Blackthorn’lar dört bir yandan düşmanlarla kuşatılmışken onu nasıl yalnız bırakabilirdi ki?

Tek umutları, korkunç bir büyü gücünü barındıran Ölülerin Kara Kitabı’ydı. Herkes o kitabı istiyordu. Bulabilecek olansa yalnızca Blackthorn’lardı. Bu yolda kanlı tehlikeler onları bekliyordu ve hiçbir söze güven olmazdı. Ancak birileri Julian’ın sırlarını ortaya çıkarıp Los Angeles Enstitüsü’nün yönetimini ele geçirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaktı.

Aşağı Dünyalılar, Meclis’le karşı karşıya geldiğinde ise Gölgelerin Lordu onlar için yeni bir tehdit oluşturacaktı. Unseelie Kralı, en iyi savaşçılarını, Blackthorn kanı taşıyan herkesi avlamaya ve Kara Kitap’ı bulmaya göndermişti.

Tehlike giderek yaklaşırken Julian, kimsenin tahmin edemeyeceği bir düşmanın iş birliğine bağlı olan riskli bir plan yaptı. Ama başarı, ancak bir bedel karşılığında onun olabilirdi. Ve ne Julian ne de Emma olabilcekleri hayal edebilirdi. Sevdikleri herkesi ve her şeyi etkileyecek, kanlı bir mücadele onları bekliyordu...

GERÇEK AŞK, BÜTÜN BÜYÜLERİ ETKİSİZ KILAR.



(Tanıtım Bülteninden)

“Ruhunuz için ruh eşinizi feda eder miydiniz?”

Bir Gölge Avcısı’nın yaşamının sınırları, görevle belirlenmiş, onurla kısıtlanmıştır. Bir Gölge Avcısı’nın sözü, ciddi bir vaattir ve hiçbir yemin, parabatai’leri birbirine bağlayan yeminden daha kutsal değildir. Birlikte savaşmaya, birlikte ölmeye ama birbirlerine asla âşık olmamaya yemin etmişlerdir.

Emma Carstairs, parabatai’si Julian Blackthorn’la aralarındaki aşkın yalnızca yasaklanmadığını, ikisini de yok edebileceğini öğrenmişti. Julian’dan kaçabileceğini biliyordu. Ama Blackthorn’lar dört bir yandan düşmanlarla kuşatılmışken onu nasıl yalnız bırakabilirdi ki?

Tek umutları, korkunç bir büyü gücünü barındıran Ölülerin Kara Kitabı’ydı. Herkes o kitabı istiyordu. Bulabilecek olansa yalnızca Blackthorn’lardı. Bu yolda kanlı tehlikeler onları bekliyordu ve hiçbir söze güven olmazdı. Ancak birileri Julian’ın sırlarını ortaya çıkarıp Los Angeles Enstitüsü’nün yönetimini ele geçirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaktı.

Aşağı Dünyalılar, Meclis’le karşı karşıya geldiğinde ise Gölgelerin Lordu onlar için yeni bir tehdit oluşturacaktı. Unseelie Kralı, en iyi savaşçılarını, Blackthorn kanı taşıyan herkesi avlamaya ve Kara Kitap’ı bulmaya göndermişti.

Tehlike giderek yaklaşırken Julian, kimsenin tahmin edemeyeceği bir düşmanın iş birliğine bağlı olan riskli bir plan yaptı. Ama başarı, ancak bir bedel karşılığında onun olabilirdi. Ve ne Julian ne de Emma olabilcekleri hayal edebilirdi. Sevdikleri herkesi ve her şey... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
7 puan

Hmmmm... hmmm... hmm...
Aslında kitabı okurken altı buçuk puandan daha fazlasını hak etmediğini düşünüyordum ki bunun nedeni Gece Yarısı Leydisi'nin ardından o kadar da sürükleyici olmamasıydı ^^ Öncelikle kitapta fazla karakter vardı, böylece zaten tamamen karışık olan duruma anlatılması gereken yeni hikayeler eklendi :/ ortaya nasıl odaklanacağımı şaşırdığım bir olay örgüsü çıktı... bizim Mükemmel olmayan Diego mu dersiniz, en başından beri sürdürülmesinin saçma olduğunu düşündüğüm Emma-Mark ilişkisinin yalanı mı dersiniz, yoksa sevgili Jules'un hislerine yeterince değinmeyen kısımlardan mı bahsetmemi istersiniz?
Clare ilahi bakış açısıyla anlattığı için hâliyle her karakterin duygularına az çok değiniyordu ama Julian'ın bu kısımlarda birazcık daha geri planda kaldığını düşünüyorum. Açıkçası onun daha fazla yoğun duygularla dolup taşan cümlelerine maruz kalacağımızı sanmıştım -ki bu daha fazla acı ve sıkıntı çekeceğiz demek oluyordu- tekrar düşününce belki de böylesi daha mı iyiydi? Artık gerçekten ne istediğimi bile bilmiyorum
Tüm bu kafamdaki ardı arkası kesilmeyen "olaylar nereye, nasıl bağlanıp sonuca ulaşacağız" soru işaretleri ardından artık bitmeye yüz tutmuş satırları arasında kitaba beni yeniden bağlayan ve adeta bozuk bir trenin tamir edilip tekrar rayına oturmasıyla yakaladığı o yağ gibi akan kusursuz bir düzenin içine girmesini Diana'nın merak ettiğim sırrı sağladı... Nasıl desem? Beni gerçekten şaşırttı ve bocaladım *-* Bunu beklemiyordum ve işte olaylar tam da buradan sonra başladı gözümde... kitap tekrardan kaybettiği o yükselişi yakaladı ve Julian'ın korkutucu derecede oluşturduğu planları arasında kendimizi bir cümbüşün içinde daha bulduk!
İlk kitapta yaptığım yorumda tahmin ettiğimi söylediğim gibi, kalbimi kırdı... fazlasıyla... şimdi ise sönmeye yüz tutmuş ateşin son çırpınışları gibi ne yapacağını bilemez durumda, şayet "Olaylar artık nasıl düzelebilir?" cümlesinin çaresizliğiyle birlikte kendi küllerinde boğuluyor.

"Herkes hata yapar, Emma. Ama bunun bütün hayatlarını mahvetmesine izin vermezler."
Emma gözlerini kapadı. "Bizim hayatlarımız mahvolmadı," dedi.
Jules'un güçlü ve becerikli ressam elleri Emma'nın sırtından aşağı kaydı. Parmaklarıyla tenine harfler çizdi.
BEN MAHVOLDUM.


Baskı Bilgileri


Artemis tarafından yayınlandı



Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

PRiCELeSS Williamelia
2 kişi

Okumak İsteyenler

tacar persephone.
2 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski